11 Mayıs 2024 Cumartesi
İstanbul 14°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Çorak arazide geyik avı

Tunca Arslan

Tunca Arslan

Gazete Yazarı

A+ A-

Edebiyatımızın kıymeti yeterince bilinmemiş parlak yıldızlarından biridir Raif Cilasun. 1906 doğumlu ve imam-hatip eğitimi aldıktan sonra Robert Kolej’i bitirdiği söylenen, temiz ailelerin gencecik kızlarının neden kötü yola düştüğü, gençlerin neden avareliğe ve anarşiye kapıldığı gibi can alıcı temalara sahip kitapları bir zamanlar milli eğitim bakanlığınca okullara tavsiye edilen Cilasun, “Teksas’ta İslamın Gücü” adlı dev eseriyle, 1980’li yılların ilk yarısında ortalığı epeyce sallamıştı. Ben de bu bol resimli, bir tür çizgi roman atmosferinde hazırlanmış romanın hayranlarından biriydim. Köyün muhtarıyla yaşadığı arazi anlaşmazlığından sonra, İzmir-Bornova’da yaşayan İngiliz dostu Jiro’nun tavsiyesine uyarak Amerika’ya göç eden Ödemişli Yunus Efe ve oğlu Tahir’in, Cem Yılmaz’ın “Yahşi Batı” filmine de küçük ilhamlar veren müthiş serüvenlerinin tadı halen damağımdadır.“Amerika Reisicumhuru Abraham Linkolin’e” takdim edilen, vakur tavırlarıyla çok etkilediği Linkolin’in kendisine Teksas’ta Kızılderililerle sınır olan geniş bir arazinin tapusunu verdiği Yunus Efe, komşuları Meksika göçmeni Fırank ve Fransa’dan gelen Jozef’le çok iyi anlaşır, çalışkanlığı ve ahlakıyla onları büyüler. Fakat... “Amerikalı denilen ve Avrupa’nın çeşitli yerlerinden kopup gelen ne idiği belirsiz kişiler canının sıkmaktaydı Efe’nin. Ayıp nedir bilmiyorlardı. Hak hukuk tanımıyorlardı. Kadını erkeği şehvet peşinde koşuyordu. İçki başta gelir meziyetleriydi. Onları, insanlıklarını yitirmiş gördükçe kahroluyordu. Yunus Efe Müslümandı. Müslüman olmayı da bir insanlık vecibesi bilmekteydi.” Arkadaşı Jozef bir gün onu “kahvehane” diyerek “saloon”a götürür. Efe, bu durumdan hoşlanmaz ama istifini hiç bozmaz ve çevresine acınası gözlerle bakarak barın ortasına doğru yürür. Gerisini Raif Cilasun’dan dinleyelim: “Ayağını masaya dayamış serseri kılıklı kişileri acımsı gözlerle süzüp geçti. Birçoklarının ellerinde iskambil kağıtları, masaları ise içki ve kadehlerle dolu idi. Leş gibi kokmaktalardı. Tiksinir gibi de irkildi Efe. Aralarından geçerken çatık kaşlarının altında öfkeli bir suratla geldi geçti. Bardakilerin topuna birden meydan okurcasına öyle bir çalımı vardı ki bu kendisine hayretle bakan kovboyların gözünü aldı.”Raif Cilasun üstadımızı, başyapıtı “Teksas’ta İslamın Gücü”nü ve Ödemişli Yunus Efe’yi anımsamama neden olan şey, bu ay ikinci sayısı çıkan “Cins” adlı İslamcı kültür sanat dergisi oldu. “Aylık hafif zırhlı dergi” gibi espritüel bir kimlik beyanında bulunan, Gezi’nin zekasının ancak karekökü düzeyindeki “eğlenceli” bir dille “kültürel iktidar diline karşı tüm satırlarıyla savaşan bir mevzi dergisi” olma iddasındaki dergi, tıpkı Linkolin’in Yunus Efe’ye tapusunu verdiği arazi gibi, Albayrak Holding’den alınan “Meksika sınırındaki” bir arazide İslamın gücünü yaymaya çalışacakmış.
İKTİDARIN KÜLTÜREL DİLİTürkiye’deki İslamcıların ezelden beri kendilerini en zayıf gördükleri alan, kültür sanattır. Bu alanda yıllardır bir arpa boyu yol alamamalarının temel nedeni ise “kültürel iktidarın dili” kadar “iktidarın kültürel dili”ne tavır alamayışları, tam tersine bu dille hep uzlaşmış olmalarıdır... “Cins” de bu açıdan kendi mahallesi dışındaki kültür sanat dünyasını “ayaklarını masalara dayamış, leş gibi içki kokan şehvet düşkünü kovboylardan” ibaret gördüğünü çok belli etmiş. İlk sayılarına yönelik alaycı tepkileri “Kızdınız mı bize? Daha ikinci sayımızda halbuki... Daha yeni ısınıyorduk. Hemen asmayın suratınızı. Ne o? Ağlıyor musunuz yoksa. Ay kıyamam yaaa...” zevzekliğiyle karşılamaya çalışan “Cins”, kendisini, vahşilerle sınır oluşturan çorak arazide kovboylarla dolu bir bara meydan okurcasına girip çalım satan Yunus Efe gibi görüyor olabilir ama bu geminin bırakın Amerika’ya gitmeyi, daha limandayken su almaya ve su kaçırmaya başladığı çok açık. “Hey barmen... Bana bir bardak demli çay!” çıtası aşılamıyor bir türlü.