Meserret Taşkın'dan mektup var! Kurban üzerine
Derin anlamıyla kurban 'kendinden vazgeçmek' değil mi? Paylaşma, yardımlaşma, dayanışma değil mi? Bir düşünelim: Kaçımız sevdiklerimiz için, onların hiç sevmedikleri, hatta onlara zarar veren yönlerimizden vazgeçebiliyoruz?
YANLIŞ anlaşılmasın; inançlara saygısızlık etmek değil niyetim. Kurban hakkında epeyce düşünmüşlüğüm var. Boşa gitmesin.
Şu sözü çok severim: “Kuru kuru kurbanın olayım. Takır takır yoluna öleyim.” Çok kullanırız sevdiklerimiz için, en çok da çocuklara deriz: “Kurban olayım sana” ya da, “kurban olayım seni veren Allah’a.” Ama, itiraf edelim ki gerçek, bir üstteki cümleye daha yakındır çoğunlukla.
Hatırlar mısınız Dede Korkut’un Azrail’le Deli Dumrul hikâyesini?
Kurban olmak üzerine söylenen sözlerin çoğu bu hikâyedeki gibidir.
Söylenirken, söyleyenin gerçekten kurban olacağına neredeyse inanırsınız da iş ciddiye binince pek az kişinin kendisini sizin için kurban edeceğini görürsünüz.
Demem o ki; kurban olmak zordur arkadaşlar. Bu kadar zor bir işi büyük ve küçükbaş hayvanlarımızın üzerine neden yıkarız?
Derin anlamıyla kurban “kendinden vazgeçmek” değil mi?
Paylaşma, yardımlaşma, dayanışma değil mi? Bir düşünelim:
Kaçımız sevdiklerimiz için, onların hiç sevmedikleri, hatta onlara zarar veren yönlerimizden vazgeçebiliyoruz?
Kötü yanlarımızdan kurtulmak için bayramı beklemeye gerek yok elbette. Ama, Kurban
Bayramı bunları düşündürmeli. Değil mi efendim?
Sadık Okurunuz
Kırk beşini aşkın
Meserret Taşkın