05 Mayıs 2024 Pazar
İstanbul 15°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Karışmış kavramlar

Yavuz Alogan

Yavuz Alogan

Eski Yazar

A+ A-

Hafif bir tımarhane ortamı yararlıdır. Akıllı olanlar ya da kendini öyle sananlar kendi ortamlarını kıyaslama şansı edinirler. Fakat bu tımarhane ortamı yavaş yavaş sizin kendinizi akıllı bulduğunuz ya da sandığınız ortama da yayılmaya başlarsa ister istemez biraz telaşlanırsınız.
Daniel Bell 1960’ların sonunda ideolojilerin sona erdiğini iddia etti. Esas kitabı olan “İdeolojinin Sonu” Türkçeye de çevrildi. Okumak kısmet olmadı. Bu saatten sonra niyetim de yok. Kendisini daha çok Alvin Tofler dolayımıyla tanıdım. II. Savaş sonrasında Amerikan kapitalizminin muhteşem bir gelişme sergileyerek marksizm başta olmak üzere bütün ideolojileri tükettiğine inanır.
Duvar yıkılınca ideolojinin çöküşü tezine Fukuyama’nın tarihin sona erdiği iddiası eklendi. Çöken şeyin ideolojiler değil de insanlığın kendisi olduğunu öğrenmemiz on yıldan az sürdü. Huntington’ın “Medeniyetler Çatışması” bu çöküş teorilerinin üzerine tüy dikti.
Ülkemizdeki duruma baktığımızda kavramların ve ideolojilerin zaman zaman bir tımarhane ortamı yaratacak şekilde birbirine karıştığını görmemek mümkün değil. Gene de, biraz ukalalık etmeyi göze alarak, bu türden karışıklığın daha çok tarihsel dönüm noktalarında yaşandığını söyleyebiliriz. Bu dönüm noktaları düşünce hayatında büyük anaforlar yaratır; kültür ve ideoloji parçacıklarını birbirine çarparak toplar ve dibe doğru çeker. Fakat tarihin her döneminde kısa süre boşta kalan dümeni birileri son anda kavrar ve söz konusu parçacıklar farklı bir konstelasyon (mantıklı bir kümelenme) halinde yeniden ortaya çıkar. Aksi halde toplumlar var olamazlardı. Lakin bu toparlanmanın öncesinde büyük bir kargaşa olur.

YABANCILAŞTIRMA EFEKTLERİ

Mesela PKK/PYD/HDP hareketinin laikliğin bir fonksiyonu olduğunu savunurken, aynı hareketin Cumhuriyet’in antitezi olduğunu unutmak bir anafor etkisidir. “Adalet kurultayı”nda CHP yönetiminin bir yanda “Nutuk” dağıtırken, öte yanda Nurculuk atölyesi kurması ya da mesela mutasavver merkez partisinin kutlu yürüyüşünü Mustafa Kemal gibi Samsun’dan başlatmaya karar verirken, girişimin en radikal milliyetçi unsurunun “Atlantik sistemine bağlıyız” şeklinde açıklama yapma ihtiyacı duyması da bir anafor etkisidir.
Geçenlerde Kartal’da Alevi dernekleri ve Eğitim-Sen “Laik, bilimsel, kamusal, anadilde, parasız eğitim” mitingi düzenledi ve her türlü sosyalist dergi çevresi, parti, hareket vs mitinge katıldı. Ortadaki “anadilde” sözü biraz çağın emperyal ruhunu yansıtsa da laiklik mitingi yapmak olumlu bir gelişmedir. Fakat mitingin en dikkate değer pankartının üzerinde “Kahrolsun Kemalist, Faşist Diktatörlük” yazılıydı. Şimdi böyle bir ortamı (“tımarhane ortamı” demiyorum elbette, ayıp olur!) tarihsel, ideolojik ve kültürel bakımdan nasıl yorumlayabiliriz, bilemiyorum. Yani memlekette analiz edilmesi çok zor tablolar oluşuyor ve bendeniz pek çok “yabancılaştırma efekti”yle dolu absürd bir gösteri sanatı izliyormuş gibi oluyorum.
Tevhid-i Tedrisat, bütün o Eğitim Şûraları vs kaldıralı çok oldu. Geçmişte TÖS ve TÖB-DER gibi öğretmen sendika ve derneklerinin yaptıkları enerjik Devrimci Eğitim Şûraları’nın metinlerini günümüzde ancak sahaflarda bulabilirsiniz. Eğitimde ideolojik dönüşümün nasıl olduğunu yaşadık ve gördük, uzun uzun anlatmaya gerek yok. Fakat mesela, bir ilköğretim okulunda “Bir güneş gibi aydınlatırız karanlık ufukları/Hem çalışkan hem dürüst Atatürk çocukları” diye şarkı söylenip “Andımız” okunurken; bir başka okulda öğretmen öğrencilere “Elimizde Kuran, kalbimizde iman, yaşasın İslam” diye bir İslam Yemini okuttuktan sonra “Tekbir!” diye bağırıyor ve öğrenciler hep bir ağızdan “Allahu Ekber” diye bağrışıyorlar. Böyle şeyler beni etkiliyor mesela. Her iki gruptaki çocukların yetişme çağında izleyecekleri olası ideolojik/kültürel/eylemsel istikametleri ve velilerin durumunu düşününce fena oluyorum.

İSLAMÎ KEMALİST

Elbette gerçekler zemininde kalarak olguları tahlil ederken yeni kavramlar geliştirmek gerekir. Mesela son Çıkış Yolu programında Doğu Perinçek arkadaş bir Alman gazetesinden alıntı yaparak, “İslamî Kemalist” kavramına değindi. İlk bakışta bir oksimoron (tamamen zıt iki kavramdan oluşmuş ifade; mesela, “soğuk sıcak” ya da “ayık sarhoş” gibi) olmakla birlikte, aslında isabetli bir kavram bence. Durumun içinden çıkılamayacak kadar karışık olduğunu gösteriyor ve diyalektikteki “zıtların birliği”ne benziyor. Fakat bunlardan biri olmadan diğerinin de olamayacağı, ikisinin (zıtlar) kavram oluşturacak şekilde birleştiği (sentez) bir düzleme geldik mi acaba? Kafası karışık biri olarak benim yanıtını merak ettiğim soru bu.

Yazarın Önceki Yazıları Tüm Yazıları
HDP sorunu 24 Ağustos 2019
Müşterek harekât 17 Ağustos 2019
Yeni bir dünya 06 Ağustos 2019
Üretim devrimi 03 Ağustos 2019
Demokrasi sorunu 30 Temmuz 2019