03 Mayıs 2024 Cuma
İstanbul 12°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Afetler ve biz...

Atilla Özalp

Atilla Özalp

Gazete Yazarı

A+ A-

BETONA aşık bir milletiz. Ne kadar boş ve yeşil alan varsa hepsini yok edip binalar dikiyoruz. Tatil yörelerini, deniz kıyılarını, ormanları, şehrin içindeki son yeşil alanları, spor tesislerini, kısacası, gözümüzün gördüğü tüm güzellikleri çirkinleştirmek için yarışırcasına her yeri betonlarla kaplıyoruz. Alışveriş merkezleri ve binalar dikmek için bırakın yeşil alanları, sayıca yetersiz olduğu halde, mevcut statları bile yıkıyoruz.

YEŞİL GRİYE BOĞULDU

İstanbul'u düşünelim. Profesyonel ve amatör liglerde birçok sporcuya hizmet eden Gaziosmanpaşa, Kartal ve Yıldıztabya stadyumlarını yıkarak binalar dikiyor ve sonra da futbolda nalları toplayıp katılamadığımız şampiyonaları ekran başında izlerken "Avrupalılar bizi kıskanıyor" masalını kendi kendimize anlatıp duruyoruz.  

Elli sene önce İstanbul'a taşındığımızda isminin tamlamasında olduğu üzere yemyeşil bir köy gibi olan Erenköy semti, kentsel dönüşüm diye ranta kurban edildi, bahçesinden beslendiğimiz tüm ağaçlar katledilerek betonlaştı. Mahalle aralarında gece yarısına kadar top peşinde koşturduğumuz arsalar paragözlere teslim oldu. Kızılderililerin "Son ırmak kuruduğunda, son ağaç yok olduğunda, en son balık öldüğünde beyaz adam paranın yenmeyen bir şey olduğunu anlayacak..."  dediği gibi doğayı hızla yok edip freni patlamış kamyon gibi yokuş aşağı hızla sonumuza doğru gidiyoruz.

YAŞANAN ACILARIN SEBEBİ AÇGÖZLÜLÜK

Amaç sadece para kazanmak olunca ve bizler de bu olan bitenler karşısında seyirci olmaya devam ettiğimiz sürece onarılması güç acılar yaşamaya maalesef devam edeceğiz. 

Ne yazık ki, doğa ananın intikamıdır bugün bu yaşananlar. Hangi ana evladını korumaz ki? Sen doğayı katledersen doğa ananın da intikamı seller, volkanik patlamalar, hortumlar ve ne yazık ki depremlerle olur. Oysa daha çok para için açgözlülükle ağaçları kesmesek, tarım alanlarında Organize Sanayi Bölgeleri yapılmasa, orman arazileri ve meralara inşaat izni verilmese, nehirlerin yatağını değiştirerek ya da fay hattının olduğu yerlerde inşaat malzemesinden çalarak inşaatlar yapmasak bu kadar çok acı yaşanmazdı.