15 Mayıs 2024 Çarşamba
İstanbul 11°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Ah bu Yeşilçam filmleri

Şule Perinçek

Şule Perinçek

Gazete Yazarı

A+ A-

Usta yazarlardan senaryolar… film yönetmenliği… bizden birilerinin yaşam öyküleri… köşeyi döndüğünüzde mahallenizde karşınıza çıkıverecek gibi… sıradan ama özel insanların dertleri, aşkları…

Safa Önal…

Ah bu Yeşilçam filmleri - Resim : 1

Değerli kardeşi Sezen Cumhur Önal’ın adını da anmadan geçmek olur mu…

Kadife sesli sunucu… söz yazarı… bütün dünya şarkılarını bizim yapan…

 Arabacının Aşkı, Mahalleden Arkadaşlar, Karakolda Ayna Var, İstanbul’da Aşk Başkadır, Rüzgar Zehra, Bir Kadın Kayboldu, Dokuz Dağın Efesi… Arabacının Aşkı…

Daha bıyıklarını oynatınca gülmeniz tutar… sevecen… sesiyle kucaklayan… birikimini perdeye, beden diline, sesinin tonuna yansıtan… kötü adam rolü oynatamazsınız mesela…

Can dostum…

Yılmaz Gruda…

İkisini de kaybettik.

Film şeridi gibi gözümün önünden geçti.

Yeşilçam filmleri.

Safa Önal 395 senaryo yazmış.

Birkaç nesil biz bu filmlerle büyüdük.

Usta yazarlardan senaryolar,

Hani şimdi dalga geçiyorsunuz ya…

Ha.. ha! Yeşilçam filmi gibi diye…

Ah bu Yeşilçam filmleri - Resim : 2

Duygulu… rastlantılı… yoksul gençle zengin fabrika sahibinin kolejli şımarık kızının aşkı… Aşk her şeye kadirdir… kız yola girer… anneler arayı yapar…  baba bu güçlü aşk karşısında şapka çıkarır…

Saf… temiz… herkesi kendi gibi bilen hemen söylenene inanan komik gençler…

İçim ezilirdi bir yandan. Neden hemen inanıyor diye.

Kız kardeşimi çocuk sinemasına götürürken “bak ağlamak yok… ha”  diye tenbih ederdim. Şarlo’da bile gözyaşları süzülürdü. Bir yumruk atar… pat sırt üstü düşer. Canı acımıştır diye hemen şıpır şıpır başlardı.

Kocaman doktor babam Yeşilçam filmlerini hem sever hem sevmezdi. Film olduğunu bildiği halde… köf köf öksüren çocuğuna ilaç parası bulamayan analara hiç dayanamazdı… Öyle de bir hekimdi zaten. Verem Savaşçı. Bizler vizite parası olmayanın getirdiği taze yumurtaları yiyerek büyüdük.

Hep rastlantıların denk geldiği, hep teğet geçen bir türlü kavuşamayan gençlere sessizce ağlardık…

Neyse ki hep doğrular kazanırdı.

Yoksullar sonunda başarırdı.

Kötü adamlar kaybeder.

Zenginler imana gelir.

Ne büyük bir özveridir, bilir misiniz… o pamuk gibi iyi kalpli insanların sanat uğruna kötü adam rolü oynaması. Topluma hizmettir. Öyle görürlerdi. Sokakta yürürken bir dayak yemediğiniz kalırdı. Öyle etkilenirdik.

Biz basma perdeli evlerde mutlu olabilmeyi Yeşilçam filmlerinden öğrendik.

Yoksuldan ve ahlâklıdan yana olmayı.

Kötülüğün cezasız kalmayacağını.

Kavuştuklarında sevinçleriyle sevinmesini.

Gecekonduları yıkıldığında bütün mahallelinin tek yürek olmasını

Başkalarının acısıyla duygulanmayı.

Seferberliği…

Paylaşmayı…

İşte onların mutluluğu için düzeni değiştirmeyi öyle belledik.

Hem de öz devrimci olmayı.

Yurdunun insanına dokunan.

Hemdert. Hem de aşık.

Apartmanın üst katında oturup da lütfen bodrum kattakilerle ilgilenen değil.

Bir yandan ağacı yakan, bir yandan da kameraların önünde sarılan değil.

Dert ve çözüm yangını.

Minnet duygularımızla yolculuyoruz.

Kalanlara da selam ediyoruz.

Ah bu Yeşilçam filmleri - Resim : 3

AKILLI TELEFON BAĞIMLILIĞI İÇİN ŞİMDİDEN ÖNLEM ALINMALI

UNESCO yeni yayımladığı “2023 Küresel Eğitim İzleme” raporunda okullarda akıllı telefona yasak getirilmesini öneriyor. Bu çağrının gerekçesi, “Eğitimin aksamasını önlemek, öğrenmeyi iyileştirmek ve çocukların siber zorbalıktan korunmasına yardımcı olmak” şeklinde açıklandı. Rapor, dijital teknolojinin her zaman ‘’insan merkezli bir eğitim vizyonuna’’ sahip olması ve hiçbir zaman öğretmenlerle yüz yüze etkileşimin yerini almaması gerektiğinin altını çiziyor.

Aslında birçok ülkede yasak uygulanıyor. İlk Fransa 2018 yılında, Gine 2021’de okullarda akıllı telefonları yasayla yasakladı. Letonya, Meksika, Portekiz, İspanya, İsviçre ve Amerika Birleşik Devletleri, Kanada ve İskoçya’da da tam veya kısmi yasaklar getirildi.

Ah bu Yeşilçam filmleri - Resim : 4

Türkiye’deki okullarda öğrenciler telefon, tablet, bilgisayar gibi bilişim araçlarıyla sınıflara alınmıyor.

Milli Eğitim Bakanlığı Ortaöğretim Kurumları Yönetmeliği’nde “Öğrencilerin eğitim ortamlarına bilişim araçlarıyla girmemesi esastır” deniliyor.

Esas olunca kaçamaklara izin verilebilir mi?

Ders aracı olarak kullanılmasına ve öğrencilerin özel durumları varsa öğretmenin izniyle bilişim araçlarının kullanılabiliyor. Karar okul yönetimlerine bırakılmış. Birçok okulda ilk derse girerken öğrencilerin telefonlarını bırakıyorlar, okul çıkışı alıyorlar.

Bizce şimdiden katı kurallar uygulamalı.

Akıllı telefon ve sosyal medya bağımlılığının artık bir hastalık haline gelmeden önlenmesi için de önlemler alınmalı.

Sistem böyle yapıyor.

Hasta ediyor sonra da ilacını üretip, size satıyor.

En azından bizim Sağlık Bakanlığı kamu spotları yapıp şimdiden uyarmalı.

ESENYURT’TA BAKMAMIZ GEREKEN YER

Esenyurt’taki Tekel bayisindeki cinayeti bir kez izleyebildim. Bu tür görüntülere yasak getirilmeli. Yalnızca yakınlarının incinmesi, canlarının acıtılması değil. Tekrar tekrar reyting uğruna ekranlara günlerce yansıtıyorlar… kadınlara uygulanan şiddet de öyle. Kamuya açık. Televizyon düğmesine ulaşabilen herkes seyrediyor. Her yaştan. Bir süre sonra olağanlaşıyor. Aranıza cam giriyor, perde iniyor.

Bilgisayar oyunu gibi.

İnsana yabancılaşıyorsunuz.

Çok kez yazdım.

Mutlaka kısıtlamalar gelmeli.

O gelenler, cinayeti izleyenler ne kadar soğukkanlı farketmediniz mi…

Bellerinde silahlar. Onlar da özel. Hiç saklıları gizlileri yok.

Son derece olağan.

Ceplerindeki mendil gibi. Kimlikleri sanki.

Elini omzuna atıyor. İnsan dokunduğu bir canlıya nasıl kıyar. Hiç mi duygulanmıyor.

Son derece özgüvenliler. Ne yaptıklarını biliyorlar. Ne yapacaklarını biliyorlar.

Hiç etkilenmiyorlar yine.

Hiç duygu belirtisi yok. Kararlı. Soğukkanlı.

Öfke belirtisi de yok.

Hani kendini tutamadı. Tepesi attı. Gözü döndü. Ne yaptıklarını bilmiyor. Kargaşa filan yok.

Olağan.

Yatırıyorlar yere. Üç dört kişi çöküyor gencin üzerine…

Arada sanki cam var.

Yabancılaşma.

Gerisini yazamıyorum bile.

Ben yine de soğukkanlığımı ve sorumluğumu kaybetmemeye çalışıyorum.

İnsan üstü gayret sarf ediyorum.

Bakmam gereken yere bakıyorum.

O silahı çeken ele bakıyorum.

Bu gençleri biz doğurduk.

Nasıl bu hale geldiler!

Acil çözüm bekleyen sorun bu.