03 Mayıs 2024 Cuma
İstanbul 17°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

AK Parti halkın gerisinde

Atakan Hatipoğlu

Atakan Hatipoğlu

Gazete Yazarı

A+ A-

Geçenlerde Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanı Mehmet Özhaseki, "Yarısı Bizden Kampanyası" kapsamında oturdukları binaların kentsel dönüşüme girmesi için 1 milyon 20 bin yurttaşın Bakanlığa başvurduğu bilgisini paylaştı. Rakam, İstanbul halkının yüksek sesle telaffuz etmese de giderek yükselen deprem tehlikesi karşısında tedirgin ve bir şeyler yapılması için kendi üzerine düşeni üstlenmeye istekli olduğunu gösteriyor. Ama yirmi yılı aşan iktidar pratiğine baktığımızda AK Parti’nin halkın duyarlılıklarına hızlı ve etkin cevaplar üretmek açısından geriden geldiğini görüyoruz.

17 Ağustos 1999’daki Gölcük depreminden üzerinden neredeyse çeyrek yüz yıl geçti. Ve bu çeyrek yüzyılın yirmi yılında Türkiye’yi aynı parti yönetti. Üstelik tek başına ve Meclis çoğunluğunu elinde tutarak… Cumhuriyetimiz yüzüncü yılına giderken bu sürenin beşte birine AK Parti damgasını vurmuş oluyor. Türkiye’nin bugün yaşamakta olduğu ve gelecekte yaşayacağı herhangi bir sorun için hiç kimseyi suçlayamayacağınız, sorumluluğu hiç kimseye atamayacağınız kadar uzun ve kesintisiz bir iktidar süresi bu. Üstelik büyük kısmında devlet kurumlarından veya toplumdan gelecek denetimden kurtulmuş olarak…

Çok yıkıcı bir depremin yaklaşmakta olduğu bilindiği halde, yirmi yıldır iktidar iplerini elinde tutan bir partinin hala plan-proje geliştiriyor ve geleceğe dair yapılacakları anlatıyor olması vahimdir. AK Parti’nin miyop olduğunun yani uzağı göremediğinin, günü kurtarmaktan ibaret bir siyaset yapma tarzına sahibi olduğunun itirafıdır. Nitekim başka örneklerini ekonomide görüyoruz, FETÖ ile mücadelede görüyoruz, dış politikada vb. hayatın her alanında görüyoruz.

İster devlet ister şirket yönetin, kurumsallaşmış ya da kurumsallaşma iddiasındaki her örgüt planla yönetilir. Hatta ciddi ve akıllı insanlar kendi hayatlarını bile planla yönetirler. O da bir kişisel kurumsallık meselesidir. Eğer tavuk gibi yaşamayacaksanız geleceğinizi, kariyerinizi planlarsınız, önünüze hedefler koyarsınız. Tutar-tutmaz, ayrı mesele. Bir Müslüman ahiretini planlar mesela…

AK Parti, ekonomiyi planlamakta mıdır? Hayır! Yirmi yıldır tarım envanteri sayımı bile yapılmıyor. FETÖ ile mücadeleyi planlamakta mıdır? Hayır! Bu nedenle mücadeleyi yöneten, devlet kurumlarını eşgüdüm içinde hareket ettiren bir ortak irade yok. Üniversitelerdeki durum ortada. Dış politikayı planlamakta mıdır? Hayır! Ne Ukrayna meselesinde ne İsveç’in NATO üyeliğinde ne Rusya ve Suriye ile ilişkilerde günübirlik olanın üzerine çıkmış bir tutum görünmüyor…

Bugün internet sitesine “vizyonumuz ve misyonumuz” diye dostlar alışverişte görsün kabilinden sayfa koymamış bir tane kamu kurumu bulamazsınız. Vizyon ileriyi görme demek. Misyon ise görev, yani varoluş amacı, kurumun açık işlevleri… Ve o “vizyoner” hedeflere varabilmek için izlemesi gereken yol… Anlatılmak istenen strateji ve taktik diye de ifade edilebilir. Hepsinin özü ve özeti planlamadır. Ben bugüne kadar internet sitesine yazdığı hepsi birbirinin taklidi olan “vizyon ve misyon” tariflerine inanan ve o hedefe ulaşmak için örgütlenen bir kamu kurumu görmedim. Sanırım bir tek Türk Silahlı Kuvvetlerini istisna tutmak lazım. Bütün devlet kurumları içinde ne yaptığını bilen bir tek o oldu eskiden beri… Bu yüzden halkın en çok güvendiği kurumlar arasında ordu hep başta geldi.

Yirmi yıl sonra bütün yerlilik millilik laflarına rağmen hala sıcak para bulup çarkı döndürebilme kavgası veren ya da yaklaşan depreme karşı hala proje, kanun-yönetmelik değişikliği aşamasında dönenip duran bir hükümetin “plan” kavramıyla varoluşsal bir derdi var demektir. 1960’larda Adalet Partisi’nin meseleye yaklaşımını anlatan şu meşhur “bize plan değil pilav lazım” demagojisi, maalesef Türk sağının yapısal kodlarından birini oluşturuyor. Pilav ile plan arasındaki bağı kuramayan bir yaklaşımın, bir türlü çözemediği yapısal sorunlar karşısında topu hep taca atmak, bütün sorumluluğu dış güçlere ve muhalefet partilerinin uzlaşmazlığına bağlamak dışında kaçacak yeri olmuyor doğal olarak.

Dış güçlerin varlığına eyvallah. Muhalefet de yapıcı olmayabilir. Ama siz uzak hedefler tayin edip, onlara varmak için planlama yapmadıktan sonra, başkalarına fazla iş düşmüyor, merak etmeyin!