Yandex
05 Aralık 2025 Cuma
İstanbul 17°
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Mersin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Atlantik gazabından Berlin diktasına?

Gönül Kenter

Gönül Kenter

Eski Yazar

A+ A-

Amerikan Başkanı Trump’ın Ankara’yı Rahip Brunson bahanesiyle ekonomik yaptırımlarla terörize ederek Erdoğan döneminin yaşanan en ağır mali krizini daha da derinleştirmesi Berlin’i harekete geçirdi.
Trump’ın aksine Ankara’ya doğru bir adım atan Almanya Başbakanı Merkel’in “Türkiye’nin ekonomik istikrarının bozulması hiç kimsenin yararına değil.” açıklaması yaparak, Erdoğan hükümetinin bir an önce “istikrara kavuşması” için çağrıda bulunması, Berlin-Ankara arasındaki gerginliklerin yumuşayacağına dair işaret olarak anlaşıldı. Trump’la yıldızları barışmayan Başbakan Merkel’in Türkiye konusunda ABD yönetiminin tersi istikametine girmesi şüphesiz not düşülmeli. Almanya Başbakanı bir kaç gün önce de Türkiye’ye insan hakları ihlalleri nedeniyle uyguladığı yaptırımları kısmen kaldırdığını, Hermes ihracat garantilerinin yeniden sağlanacağını açıklamıştı.
Buraya kadar herşey sanki Ankara ile bir dayanışma gibi görünüyor.
Ta ki açıklamasının son kısmında Merkel’in “Yakın zamanda CB Erdoğan ile buluşup, Türkiye’nin tartışmalı mali politikalarını; Türkiye Merkez Bankası’nın bağımsızlığını, Avrupa Yatırım Bankası’ndan kredileri, Mülteci Anlaşmasıyla ilgili finansal desteğin genişletilmesi konularını görüşme fırsatı bulacakları” bilgisini paylaşıncaya kadar.
Öyle hemen “eski müttefik dayanışma” olayı falan değil, hegemonyal emeller söz konusu.
ÜÇ KELİME ELE VERİYOR
Türkiye Merkez Bankası... Avrupa Yatırım Bankası... Mülteciler...
Bu üç kelime Türkiye’ye yardım eli görüntüsünün arkasındaki asıl amacı ifşa ediyor.
Batılı devletlerin Türkiye Merkez Bankası’nın bağımsızlığı konusundaki ısrarının ne anlama geldiniğini Dr. Doğu Perinçek “Merkez Bankası’nın bağımsızlığı, Türkiye’nin bağımlılığıdır” başlığıyla Aydınlık’ta yayımlanan yazısında “Dünyanın parasal merkezleri Merkez Bankalarını biz yöneteceğiz” demezler, “bağımsız olsun” derler. Merkez Bankası’nın bağımsızlığının tek bir anlamı vardır: Dünya sermaye odaklarına bağımlı olsun...İlgili ülkenin hükümetinin milli siyasetinin aracı olmasın! Merkez Bankası, milli ekonominin direnme aracı olmasın!” vurgusu ile mükemmel izah etmiş, oyunu başından bozmuş.
Merkel ve kurmayları Eylül ayında Erdoğan’la buluşmadan daha şimdiden medya üzerinden “Merkez bankası bağımsız olsun” baskısına başladı, gaye Türkiye Ankara’dan değil Berlin’den gizli yönetilsin...
Kurtarma kredileri ile finansal krizdeki Türkiye’nin yönü Berlin ağırlıklı Avrupa Birliği’ne sabitlensin...
Mülteci Anlaşması’na finansal desteğin genişletilmesi vadiyle mülteci akınının önü kesilsin...
Özetle üç cümlede Ankara’yı Berlin’den yönetme planının ilk şifreleri.
ALTIN FIRSAT
İslamcı müsrif Ankara’nın hoyrat ekonomi ve para politikalarının çakılması, Trump Amerikası ile ilişkiler de ticaret savaşları nedeniyle bu denli bozulmuşken Ankara üzerinden bölgede egemenliği artırmak isteyen küresel güç olma hevesindeki Merkel Berlin’i için uzun zamandır kollanan altın fırsat.
Merkel’le ağız birliği içinde peş peşe açıklamalar yapan uzmanlar ve iş dünyasının temsilcileri Türkiye’nin Asya’dan, Ortadoğu’dan gelen mültecilere karşı Avrupa Birliği’nin “kapı bekçisi” “fedaisi” olma önemine değiniyor.
Türkiye batarsa, Avrupa sadece bölgeden değil çok büyük olasılıkla Türkiye’den de mülteci istilasına uğrar fikri ve endişesi dillendiriliyor. Acımasız Türkiye ve Suriye politikalarının meyvesi yakıcı mülteci sorununu Türkiye’ye kilitlemek, kendilerini korumaya alma dürtüsüyle “Erdoğan hükümetine destek” fikri öne çıkarılıyor.
YOLLARIN SONU TÜRKİYE’YE KAYYUM
Berlin hükümetinin Ankara’ya gönderdiği “işbirliği sinyalleri” konusunda DIW (Alman Ekonomi Araştırmaları Enstitüsü) Başkanı Marcel Fratzscher ve Münih IFO (Ekonomi Araştırmalar Enstitüsü) Başkanı Clemens Fuest gibi Almanya’nın en önde gelen ekonomistlerinin çekinceleri var. Tüm anlaşmazlıklara rağmen hâlâ NATO üyesi, Ortadoğu’da denge unsuru Türkiye’nin Almanya’nın çok önemli bir ticaret ortağı olduğuna dikkat çekerken, krizin gittikçe derinleşmesini beklediklerini, hatta Erdoğan’ın düşmesine bile yol açacağını belirtiyorlar. Türkiye’ye yardımın Merkez Bankası’nın tam bağımsızlığı, hukuk devleti ilkeleri ve siyasi değişiklikler gibi koşullara bağlanmasını öneriyorlar. Siyasi değişikliklerle neyi kastedettiklerini tahmin etmek zor değil, önerilerdeki en can alıcı nokta Türkiye’nin mali krizden yalnızca “Avrupa kredileri” ile çıkamayacağını, yolun mutlaka UPF’in (Uluslararası Para Fonu) kurtarma programlarından geçeceğini savunuyorlar. Yani vahşi neoliberal sistemin Yunanistan’ı TROYKA’yla (Avrupa Birliği-Avrupa Merkez Bankası ve Uluslararası Para Fonu) ülkenin idaresini üçlü kayyum mekanizmasının ele geçirmesini öneriyorlar.
Çok değil bir kaç yıl önce Yunanistan ödeme zorluğuna girdiğinde bu üçlü kayyumun kucağına düşürüldü. Hükümetle imzalanan 900 sayfalık TROYKA anlaşması sadece kemer sıkmayı mı emrediyordu? Gösteri ve toplanma hakkından, sendikal kazanımlar, hak ve özgürlüklere kadar herşeye el atıldı. Bütçedeki kısıtlama nedeniyle öğretmenler atanamıyor ilk ve orta okullar kapatılıyor Yunan halkının eğitim hakkı elinden alınıyordu. Adalardan tutun havalimanları işletmelerine kadar, Pire Limanı gibi stratejik noktalar el değiştiriyor yabancılara geçiyordu. Yunan halkı TROYKA’nın acı reçeteleriyle yüzde 40’lara varan yoksulluğu test ediyordu, doğan bebelere sütü, bez parası yoktu, kodamanlar paralarını İsviçre bankalarına depolarken Yunan halkının gururu yoklukla kırılıyordu.
Varoluş endişesine kapılan Yunanistan nitekim Berlin diktasına boyun eğerek NATO ve AB’nin ileri sınır karakolu rolünü üstlenip, komşu Türkiye’ye saldırganlaşacak kadar körleşiyordu.
BREXİT halk yoklamalarında “Avrupa Birliği’nden çıkmayı neden istiyorsunuz” sorusuna Britanya halkının verdiği yanıt “Yunanistan’ın mali krizde bir gecede Berlin’in zimmetine geçmesinden duydukları ürküntü.” oluyor. Anlayana!
ETNİKÇİ BERLİN
Türkiye politikalarında etnikçi Kürtleri destekleyen, federasyonu savunan, “Kürdistan’ın ilk adımı” dedikleri Kobane Kantonu’nun kurulma sürecinde hatta işi “Türkiye artık müttefikimiz değil” açıklamasına kadar vardıran, Peşmergeyi eğitip silahlandırma programlarını son hız sürdüren, Türkiye’deki vakıflar üzerinden Türk kamuoyunu özerklik konusunda etkileyici yoğun faaliyetlerde bulunan, HDP ve Kemal Kılıçdaroğlu destekçisi Berlin, Erdoğan hükümetine şimdi yeniden yardım elini uzatıyor, tıpkı iktidara taşırken yaptığı gibi. Yanlış anlaşılmasın, Berlin için bu odaklar birbirinin dışlayanı değil.
Bugün Türkiye Merkez Bankası “bağımsızlaşsın” dayatmasındaki aynı Berlin’in yakın geçmişte saray üstündeki nüfuzunu kullanarak “Türkiye askeri vesayetten kurtulup demokratikleşmeli” telkininin Türk Ordusu’na açtığı gedikleri, terörle mücadelede askerin elinin tutulmasının getirdiği “hendek” felaketini de yeri gelmişken tekrar hatırlayalım.
KİMİN OSMANLI TOKADI
Batı’ya ağzını “Osmanlı tokatıyla” açan saray sefacıları, yeteneksiz bakan ve danışmanlarla ilişkileri ağızlarına yüzlerine bulaştırdıkları Atlantik’in gazabından kaçarken Berlin diktasına yakalanacak;
Ticaret Bakanı Ruhsar Pekcan’ın “Buna rağmen, Başkan Trump’a müzakere masasına geri dönmesi için yalvarıyoruz” dediği gibi Ankara’nın İslamcıları Washington ile masaya oturmak için her türlü aşağılanmayı Berlin’de de sineye mi çekecekler?
Yoksa kendi kayıklarını kurtarma kavgasından vazgeçip, ülkenin aklı başında milli kadrolarının uyarılarına mı kulak verecekler, çok yakın zamanda anlaşılacak.
Tavizsiz dik durmayı becerip ülkenin cehennem ateşine atılmasını son anda engelleyebilecekler mi göreceğiz.
Bizler Türkiye’nin kaderiyle ilgili her konuda doğru bildiklerimizi cesaretle yazarak uyarmaya devam edeceğiz.