03 Mayıs 2024 Cuma
İstanbul 13°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Değiş tonton

Atakan Hatipoğlu

Atakan Hatipoğlu

Gazete Yazarı

A+ A-

80’li yılların başında TRT’nin yayınladığı çizgi filmlerden biriydi Tontonlar ailesi. Sevimli amorf yaratıklardan oluşan bir aile “hop hop hop değiş tonton” dedikten sonra envai çeşit şekle girebiliyordu. Yediden yetmişe herkesin tek kanallı televizyonda ne varsa onu seyretmek zorunda olduğu yıllardı. Tontonlar ailesinin değişim sloganı çoluk çocuk herkesin diline pelesenk olmuştu.

Kim bilir, belki de o yıllarda 12 Eylül darbesi siyaset yapma alanlarını daraltmış olduğu için, televizyon karşısında en çok sosyal demokratlar zaman geçiriyorlardı! Baksanıza, muhafazakârından milliyetçisine, İslamcısından sosyalistine Türkiye’deki hiçbir siyasal akım kafayı sosyal demokratlar kadar değişime takmış değil.

İşin şakası bir yana, çok partili rejime geçildiğinden bu yana değişim kavramı CHP için sihirli formül muamelesi görüyor. 1950’lerde Demokrat Parti karşısında başlayan ideolojik kriz değişim arayışını başlatmıştı. 1960’ların ortalarında ilk oyunu kullanan ve bugün 70’li yaşlarını süren bir sosyal demokrat seçmenin hayatı partisinin ıslak sabunu tutar gibi sürekli elinden kaçtığı duygusu içinde değişip durmasını izlemekle geçti: Kemalizmden ortanın soluna, oradan sosyal demokrasiye, 80’lerde neoliberalizme, 90’larda üçüncü yola, 2000’lerde kimlik siyasetine…

Sosyologlar toplumsal değişmeye ilişki tartışmalarında, değişim kavramının kendi başına bir anlamı olmadığını bildikleri için, değişimin yönü, boyutu ve hızı gibi konulara dikkat çekerler. Değişim kendi başına olumlu değer yargısı içeren bir kavram değildir. Son tahlilde demokratik bir ülkeye faşizmin gelmesi de değişimdir. Yaşlanmak da değişmektir, ölmek de… Önemli olan değişimin yönünü tayin etmek, yani programını üretmektir. Oysa CHP’deki değişim tartışmalarında eksik olan tam da bu. Yani herkes değişim istiyor ama kimse Ali’nin yerine Veli’yi koymak dışında bir değişim ufkuna sahip değil.

Ekrem İmamoğlu’nun internette açtığı iktidariçindeğişim.org adlı siteye bakınca hemen görülüyor bu ufuksuzluk hali. Siteye 607 sözcükten oluşan bir bildiri koymuşlar. Metinde 14 yerde değişim sözcüğü geçiyor. Dört alt başlıktan üçünde değişim denilmiş. İmamoğlu ve ekibine göre ekonomiden siyasete her şey kötü durumda. Bunların değişmesi gerek. Ama nasıl değişecek, ne yönde değişecek, o konuda fikir yok. Değişimin yönü konusunda yönetmeye talip olduğu kitlelerin önüne hedef koyacağına, dönüp kitlelere ne yapalım diye soruyor! Benden lider olmaz demenin çok şık bir yolunu bulmuş doğrusu. CHP’nin iktidarına giden yol Kılıçdaroğlu’nun yerini İmamoğlu’nun almasına bağlanıyor. Ama Kılıçdaroğlu CHP’siyle arasında hiçbir program farklılaşmasının olmaması, toplumun önüne tartışması ve olgunlaşmasına katkı yapması için hiçbir seçenek konulmaması, İmamoğlu ekibinin siyaset sosyolojisinde kime parti lideri denildiğine ilişkin bir fikirlerinin olmadığını düşündürtüyor.

Sosyal demokrasinin kurucu babası Eduard Bernstein’ın “hareket her şey, nihai amaç hiçbir şeydir” demesinden bu yana sosyal demokratlar iktidar mücadelesinin bütün parametrelerini parlamentoda sandalye sayısını arttırmaya odaklayan pratik oy alma ihtiyaçlarına bağladılar. Batılı ülkelerde siyaset teorisi geleneği güçlü olduğundan bunun yol açtığı teorik analiz zaafı bizdeki kadar sırıtmıyor. Bizim sosyal demokratlarda ise bu durum siyasal analizi öldüren, oy alma formülünü liderin değiştirilmesine indirgeyen teori düşmanı, anti entelektüalist bir tutuma dönüşüyor. Değişim meselesini teorik bir bakış açısından tartışamadıkları için oku nereye atacaklarını bilemez haldeler. Bu nedenle değişim kavramının kendisi giderek bir fetişe dönüştürdüler. Yıllardır “değiş tonton” dercesine, sağlarındaki ve sollarındaki iyi kötü oy toplayan her partiye benzemek, amorflaşmak suretiyle sorunu çözebileceklerini sanıyorlar.