18 Mayıs 2024 Cumartesi
İstanbul 21°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Dilimiz üzerine küçük notlar

Kemal Ateş

Kemal Ateş

Gazete Yazarı

A+ A-

Bazı sözcükler bir dönemde moda olur, çok kullanılır, sonra modası geçer, daha az duyulur, daha az işitilir. “Aynen” sözcüğü bunlardan biridir.

“Aynen” yeni bir sözcük mü? Hayır… Ama yeni bulunmuş gibi çok duymaya başladık; dikkat ederseniz şimdi daha ölçülü kullanıyoruz. Çoğalması da azalması da kendiliğinden oluyor. Her dönemde bazı sözcükler atağa geçer. Sonra kendi sınırlarına, asıl yerine çekilir. Her dilde vardır bu. “Aynen” sözcüğü dilimizin eski bir sözcüğü, yerli yerinde kullanırsak yanlış değildir. İnsanlara bu sözcüğü kullanmayın demek yanlıştır, ölçülü kullanın deriz ancak, onun yerini tutacak başka sözcükleri de unutmayın diyebiliriz. Bazıları nerdeyse yasaklayacak “aynen” demeyi. “Sıkıntı yok” sözü de bu durumda.

Son zamanlarda farklı bir kullanım kazanan “gömmek” eylemi de moda sözcüklere bir başka örnek. “Amacım gençleri gömmek” değil diyor bir yazar. Birden bu tür söyleyişler moda olur, sonra kendiliğinden azalır, yerli yerine oturur. Bilgisayar, telefon, internet, sosyal medya gibi yeni iletişim araçlarının dili etkilememesi olası değil. Son zamanlarda “yürümek” sözcüğü de farklı bir anlamda kullanılır oldu; yönelmek, asılmak gibi bir anlam kazandı. Bu tür sözcükler birden kendini gösterir, bir süre kullanılır, gerçek bir değeri varsa yaşar, dilin bir varsıllığı olarak sözlüklerde girer. Bir değeri yoksa unutulur gider.

***

Bazı sözcükleri romanlarımda, öykülerimde özellikle kullanırım. “Sak durmak” bunlardan biridir. “Dikkatli ol, uyanık ol, gözünü aç, tetikte dur” anlamında çocukluğumdan beri büyüklerimden işitirim; “aman oğlum sak dur!” derdi anacağım. “Sak” kökü yok olup giderse, “sakınmak” eylemini de anlamakta zorlanırız. Böyle kökünü kaybeden çok sözcük var. “Bunalmak” ile “bun” arasındaki ilgi gibi.

***

İki özel adı yan yana yazıyorsanız araya mutlaka virgül koyun, cümlenin uzun ya da kısa olması hiç fark etmez. “Orhan, Kemal’i yendi” derken virgülü koymazsanız yazar Orhan Kemal’in yenildiğini anlarsınız.

Duayen yerine…

“Duayen” yerine TDK “aksakallı” sözcüğünü önermiş, okurlarım yazdılar. İyi de kadına nasıl “aksakallı” dersiniz? “Başbilge”, “başöncü”, “enbaş”, “uzbaş”, “başdeneyimli” diyenler de var. Ya tutarsa deyip bir öneri de benden: Duayen yerine “işatası” diyorum ben.

Kitap önerisi: Esra Dicle, Ben Yüz Çiçekten Yanayım (Nâzım Hikmet Tiyatrosu), İmge Kitabevi, Ankara 2020.