02 Mayıs 2024 Perşembe
İstanbul 15°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Faiz indiriminin sonuçları

Prof. Dr. Ufuk Tutan

Prof. Dr. Ufuk Tutan

Eski Yazar

A+ A-

Bir hafta bile geçmiyor ki enflasyon ya da TC Merkez Bankası, gündemden düşmesin. Yabancı ekonomilerin çoğunda Merkez Bankası başkanlarının adı dahi bilinmez Türkiye’de 1990’lı yıllar itibari ile Merkez Bankası başkanları hakkında özgeçmişlerine kadar birçok bilgi vatandaşlar tarafından bilinmektedir. Bunun nedeni de çok açıktır. 1980’li yılların sonunda TL’nin diğer para birimleri ile konvertible (değiştirilebilinir) olması ve yüksek enflasyon süreci, dolarizasyon (yabancı para birimlerinin ulusal para birimi yerine kullanılmaya başlanması) sürecini tetikleyince Türkiye ekonomisinin aktörleri olan tüketiciler ve üreticiler, sermaye ve tasarruflarını enflasyona karşı korumak için dövizdeki iniş ve çıkışları dakikası dakikasına takip etmeye başlamış ve bu süreçlerin sonunda da dövizi yöneten iki devlet kurumunun, TC Merkez Bankası Başkanları ve Ekonomi Bakanlarının özgeçmişlerini detaylı öğrenmişlerdir. Ancak, Başkanlık süreci ile Ekonomi Bakanlığının önemi azalınca gözler, Cumhurbaşkanlığı makamına yönelmişse de TC Merkez Bankasının 2000’li yılların başından beri hâlâ yasal olarak yarı özerk olması nedeniyle başkanlarının ekonomi ve siyasi yönetimden hâlâ bağımsız bazı kararlar alması ya da alabilecek olmasının sonucunda dikkatler hâlâ Merkez Bankası başkanlığındadır.

Görünen o ki bu süreç de çok uzun sürmeyecek ve TC Merkez Bankası başkanlığı da Ekonomi Bakanlığı gibi önemini yitirecektir. Başkanlık sisteminin doğal akışında olan bu kaçınılmaz süreç, şöyle de açıklanmaktadır: İktidar ortak kabul etmez.

Faizler konusu uzun bir süreden beri gündemden düşmedi. Damadın siyasi ortamdan ayrılmasından sonra kısa bir ara verildikten sonra tekrar gündeme geldi, geldi, geldi ve sonunda oldu. Çoğu lider gelişmiş ve gelişmekte olan ekonomilerin ekonomi yönetimleri tarafından küresel enflasyonun kalıcı olduğu kabul edildiği bir dönemde Türkiye’de faizler düşürüldü ama bu kararın önünden ve arkasından bazı gelişmekte olan ekonomiler de faizlerini artırmaya yöneldi.

Faizleri düşürmenin bu küresel ortamda Türkiye ekonomisi açısından bu kısa süre içinde sonuçları neler oldu:

İlk önce, ekonomideki faizlerin düşürülmesini destekleyen kesim, yıl sonuna kadar en az bir defa da düşürülmesi yönünde baskı yapmaya başladı. Bu arada makroekonomik dengelerde hızlı bozulmalar izlenmeye başlandığı iddia edilmektedir ki bunun doğru olup olmadığı yılın sonuna doğru anlaşılacaktır.

İkincisi, döviz fiyatları hızla artmaya başladı. Eksi seviyede resmi rezervleri olan ve swaplarla, yüksek faizli dış borçlarla döviz hareketlerini kontrol etmeye çalışan bir ekonominin arkasında, döviz açısından ihtiyaç halinde onu destekleyecek kaynaklar da olmadığında döviz fiyatları, roket misali yukarı fırlamakta ve gökyüzü limittir kuralına göre hareket etmektedir. Geçen ay açıklanan 2022-2024 yıllarını kapsayan Orta Vadeli Plana göre bu yılın ekim ayı başından aralık ayı sonuna kadar ABD doları, 9.00 TL ortalamasında kalır tahmininin fazlasıyla aşılma ihtimali bir yana 2022 yılının tamamında ortalama 9.27 TL olacak hedefinin de daha henüz 2021 yılının ekim ayında aşılmaya başlanmış olması tedirgin edicidir.

Üçüncüsü, faiz indirimi ile birlikte bazı bankalar, mevduat faizlerini biraz düşürdü ama tüketici kredi faizleri bunu takip etmedi. Sanayiciyi ilgilendiren rotatif kredilerin faizlerinde de önemli bir değişim olmaz iken mevduat ve kredi faizleri arasındaki fark da bankaların yıl sonu bilançolarında kâr olarak işlenmeyi beklendiği görülmektedir. Bu arada hazinenin borçlanma maliyetlerinde 2 puana yakın artış etkisinin de önümüzdeki 5 ile 10 yıl içinde kamu bütçesinde hissedileceği düşünülmektedir.

Yaz aylarından beri 2021 yılının Türkiye ekonomisi açısından üç önemli sorununa buradan işaret edilmişti: Döviz, enflasyon ve kamu bütçesi.

Her biri de ciddi sorun olarak yavaş yavaş gün yüzüne çıkarken kamu bütçesi kendini rakamsal olarak henüz göstermese de sert, emin adımlarla gelmektedir. 2021 yılının ocak-eylül ayları arasında 61 milyar TL açık veren ve faiz harcamalarına bu dönem içinde toplam 142 milyar TL harcanan kamu bütçesinin asıl rakamlarının bu yılın sonundaki aralık ayında gündeme gireceği düşünülmektedir.

Birçok mal-hizmete zamlar gelmeye başladı. Bunun nedeni sadece kamu bütçesinin açığını kapatma girişimleri değildir. Bunun nedeni aynı zamanda, enflasyondur ve de ara mal ithalatına bağımlılık sebebiyle dövizdeki artışların girdi ve nihai mal-hizmetlere yansımasıdır. Zamlar gelmeye devam edecek gibi görünmektedir. 2022 yılının ilk yarısına kadar da üretici enflasyonunun tüketiciye yansıması devam edecek ama dövizdeki artış bu seviyelerde kalıcı olursa bunun ek maliyeti de 2022 yılının enflasyonuna yansıyacak izlenimi vermektedir. Bu durum gerçekleşirse de kamu bütçesi de bundan nasibini alacaktır.