29 Nisan 2024 Pazartesi
İstanbul 14°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Ücret artışları yüzde 40'ın üzerinde olmalı

Prof. Dr. Ufuk Tutan

Prof. Dr. Ufuk Tutan

Eski Yazar

A+ A-

Olmaz denilen oldu, 1 ABD doları, 10 TL sınırını aşmakla kalmadı; dahası da oldu. Resmi veya gayri resmi devalüasyon yapılmadan ya da diğer ulusal para birimleri karşısında TL’nin değeri bilinçli olarak düşürülmeden, 1 ABD doları birkaç gün içinde 11 TL’nin üzerine çıkarak Türkiye Cumhuriyeti'nin ekonomi tarihinde TL’nin en hızlı değer kaybına uğradığı bir döneme şahit olundu.

Dahası da var; TL’nin ne kadar daha değer kaybedeceği henüz kestirilemiyor. O çok sözü edilen küresel spekülatörlerin en sonunda böylece, bir nevi önü açılmış olduğu düşünülmektedir. Yurt içindeki resmi döviz rezervlerinde yeterli kaynak bulunmadığı için TL, kısa vadede spekülatörlerin spekülasyonlarına açık duruma gelmiş olduğu düşüncesi birçok yerde paylaşılmaktadır. Bu iddiaların ispatı da, bu kadar hızlı sürede 1 ABD dolarının 8 TL’lerden 11 TL’lere çıkması ve kimsenin TL’nin kısa vadede ne kadar daha değer kaybedeceğini tahmin edememesidir.

Uzun vadede de yurt içindeki faiz lobisi ve ABD yanlıları, bu alanda çok önemli bir zafer kazanmış olduğu vurgusu yapılmaya başlanmıştır. Hal böyle ise bunun ekonomi ve siyaset üzerindeki detayları da ileriki aylarda izlenecektir.

Ekonomi yönetiminin ekonomideki süreçlere en geç aralık ayı başına kadar bir dizi küçüklü ve orta şiddetli müdahalelerde bulunacağı düşünülmektedir. Geçen haftalarda TC Merkez Bankası’nın bankalardan topladığı dövizleri, resmi rezervlerine eklemesi de buna işaret etmektedir. Yakın zamanlarda birkaç SWAP anlaşması da mümkün görünmektedir. Belki küçük ölçekli siyasi manevralar da mümkündür. Ancak, çeşitli resmi veya özel kurumların anket sonuçlarına göre toplumun büyük çoğunluğunun ekonomiye yönelik kuşkuları, TL’nin bu son ve hızlı değer kaybı ile daha da olumsuz yöne kayacağına işaret etmektedir.

Enflasyon sorununun yanında TL’nin değer kaybının ivmelenmesi sadece tüketiciyi değil üreticiyi de olumsuz yönde etkilemiştir. TCMB’nin birkaç ay önce yayınladığı raporlara güvenerek küresel enflasyonun geçici olduğuna ümit edenler hüsrana uğramışlardır. İngiltere’nin ekim ayı enflasyonu son 10 yılın zirvesine ulaşırken Almanya’nın üretici fiyatlarındaki enflasyonu son 70 yılın zirvesine ulaşmıştır. Önceki hafta ABD’nin tüketici enflasyonu son on yılların zirvesine ulaşmışken ondan önceki haftalarda Çin’in üretici fiyatları enflasyonu son on yıların zirvelerini zorlamıştı. Kısacası, küresel enflasyonun geçici olmadığı ve 2022 yılının ilk yarısında bir yüksek seviyede plato oluşturarak kalıcı hale geleceği düşünülmektedir.

Türkiye ekonomisinde tüketici fiyatları ile üretici fiyatları enflasyonu arasındaki farkın bir türlü kapanmamasının nedenleri arasında üreticinin geçmiş yılların ve ayların hammadde ve ara mal stoklarının kullanması ve tüketiciye henüz yeni fiyatları yansıtmaması gösterilmekteydi. Ancak, edinilen son verilere göre sanayicinin ham madde ve ara mal ithalatında artış olduğu anlaşılmaktadır. Bu noktada küresel seviyede artan emtia-enerji-gıda fiyatlarının yansımasına ek olarak TL’nin döviz karşısındaki değer kaybının da eklenmesi ile sanayi üretimindeki üretici fiyatlarından kaynaklanan fiyat artışlarının tüketiciye yansıması artık an meselesidir.

Tüm bunların ışığında 2022 yılının sanayici ve tüketici açısından çok iyimser geçmeyeceği düşünülmektedir. Kamu yönetiminin durumu aralık ayı sonundaki 2021 yılının toplam bütçe açığı rakamları ile daha net anlaşılacaktır. Ancak, enflasyonist bir ortamda asıl zarar görenler ücretli çalışanlardır. Özellikle toplumun yarısından biraz azının asgari ücret veya ona yakın bir ücretle çalıştığı düşünülürse asgari ücretteki artışın tekrar dikkatle gözden geçirilmesi gereklidir. Son 11 ay içinde TL, döviz karşısında yüzde 40 bandının üzerinde değer kaybettiyse ve TL’nin yıl sonu değer kaybı muhtemelen yüzde 40 bandı civarında sonuçlanacaksa 2022 yılı için ücret artışlarının da mantık ve rasyonellik açılarından bu bandın biraz üzerinde olması gerekmektedir. Kısacası, memur, işçi gibi ücretli çalışanların ama özellikle düşük ücretli çalışanların 2022 yılındaki gelirlerinin reel olarak arttırılması gerekmektedir. Aksi takdirde ekonomik çözümsüzlüklerden kaynaklanan toplumsal huzursuzluk ivmelenebilir. Gençlerin istihdam sorununu ve tarımda çalışanların gelir kaybını da unutmamak gerek…