02 Mayıs 2024 Perşembe
İstanbul 16°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak
SON DAKİKA

Faiz kararı dövizcilere yaradı

Prof. Dr. Ufuk Tutan

Prof. Dr. Ufuk Tutan

Eski Yazar

A+ A-

TC Merkez Bankası, politika faizlerini indirerek ekonomi literatürüne yeni bir katkıda bulundu: ekonomi yönetiminin birkaç hafta önce sunduğu orta vadeli plana rağmen, orta vadede yıllık yüzde 5 asıl hedefi ve görev tanımında asıl görevi olan enflasyonu dikkate almayarak, politika faizlerini indirdi ve döviz fiyatlarını iç ve dış etkenlere karşı, dirençsiz bırakma pahasına bu kararı aldı. Üstelik, Türkiye ekonomisinin enflasyon sorununun aslında ara mal ithalatına bağımlı, diğer bir deyişle döviz fiyatlarına karşı duyarlı olduğu gerçeğine rağmen faiz ile döviz arasındaki yakın ilişkiyi bir kenara iterek siyasi bir karar almış görüntüsü vererek politika faizlerini düşürdü.

HERKES MERSİN'E BİZ TERSİNE

Birçok gelişmiş ya da gelişmekte olan ekonomi, ufukta görünen küresel enflasyon, küresel ekonomik durgunluk, küresel pandeminin akıbeti gibi ciddi riskleri göz önüne alarak ve de en önemlisi küresel sermayenin gelişmekte olan ekonomilerden gelişmiş ekonomilere doğru kaymaya başladığını dikkate alarak ulusal politika faizlerini ardı ardına yükseltmeye başladığı bir dönemde TC Merkez Bankası, deyim yerindeyse herkes gider Mersin’e biz gideriz tersine edası ile bir karar almış görünümündedir. Bu da ileride doğru ya da yanlış olduğu anlaşılacak bir karardır ve ekonomi literatürüne öyle ya da böyle bir katkıda bulunacaktır. Türkiye'nin kendi yarattığı bir ekonomi krizi olan 2001 yılının ulusal ekonomi krizi, nasıl bazı ülkelerin üniversitelerinde, özellikle yüksek lisans ve doktora programları derslerinde örnek olarak anlatılıyorsa bu faiz kararı da olumlu ya da olumsuz olarak gelecekte akademik dünyada yerini alabilir.

TL'DE KALANLARIN KAYBI

Bu arada Norveç’ten sonra diğer bir gelişmiş ekonomi, İngiltere Merkez Bankası (BoE), son 10 yıl içinde en hızlı enflasyon artışını yaşadığını açıkladıktan sonra bu yılın sonuna kadar iki defa faiz artırımı sinyalini geçen hafta vermiş bulundu. Avrupa Merkez Bankası, küresel enflasyonu endişe ile izlediğini açıkladıktan sonra Almanya, Fransa gibi ekonomilerin girdi maliyetlerindeki artış konusunda uzun bir açıklama paylaştı ve faiz artırımı sinyalini verdi. Norveç Merkez Bankası ise ikinci faiz artırımı için aralık ayına işaret etti. İsviçre, Güney Afrika gibi diğer yükselen piyasa ekonomileri ise bu ay için faiz artırımlarını es geçtiler.

Olsun, önemli değil bu tür gelişmeler diyenler de şunu belirtmekten kendilerini alamıyorlar. Birileri, mutlaka bir şeyler biliyor ki böyle bir faiz indirimi kararı alındı.

Geleneksel ekonomi teorilerinden çıkmazsak eğer bu faiz indirimi kararından yarar sağlayanlar ve zarar görenler kimler olduğu sorusuna yanıt: zarar görenler, uzun vadede TL’de kalanlar. Kazanç sağlayanlar ise ilk önce dövize yatırım yapanlar sonra da kamudur.

Gerek TL mevduatı gerekse de menkul kıymetlerde yatırımları olanlar hem enflasyonun hem de dövizin yukarı yönlü hareket etmesi halinde orta vadede ciddi kazanç kayıplarına ve hatta, reel bazda gelir kayıplarına uğradığına ve uğrayacağına işaret edilmektedir. Bu sürecin de piyasalarda, TL yerine dövizin kullanımına başlamasına yol açtığı ve açacağı endişesini gündeme taşımaktadır.

90'LI YILLARA MI DÖNÜYORUZ?

Dövize yatırım yapanların kısa vadede çok kazandığı ve kazanacağı sinyalleri algılanmaktadır çünkü resmi döviz rezervleri, nette eksi 40 milyar ABD dolarının üzerinde açık verirken vatandaşın yatırımları olan mevduat bankalarının kasalarındaki dövizle ve SWAP anlaşmaları ile brütte bu yılın bahar aylarından beri güçlendirilmeye çalışılsa da olası güçlü döviz talebi ve yerine koyulamayacak döviz satışları olursa durum çok da içi açıcı görünmemektedir. Piyasalarda 1990’lı yıllarda olduğu gibi dolarizasyon sürecinin başladığına dair birtakım yazılar da dolaşmaya başladığı anlaşılmaktadır. Çünkü TL’nin değeri, düşmek bilmeyen enflasyonist bir sürece kurban gitme sürecine girdiği ve son yıllarda değer kaybetmeye başladığı bilinmektedir.

ZAMLARA BAHANE BULUNDU!

Kamu da bu karardan kazançlı çıktı ve çıkacak görünümündedir çünkü zaten enflasyon nedeniyle yaz aylarının başından beri başlattığı zam yağmuruna artık haklı sebepler sunarak ki bu artan enflasyon ve döviz fiyatlarına işaret ederek fiyat artışlarına devam edecektir. Dolayısıyla, bütçe gelirlerini de muhtemelen hedefleri doğrultusunda artıracaktır. Ancak, enflasyonist baskıyla birlikte döviz fiyatlarına bağımlı olan ithal emtia-enerji-gıda fiyatları da bütçe giderlerini artıracaktır ama tekrar etmekte yarar var, bütçe gelirleri de artacaktır.

Bu arada kamunun ve özel sektörün dövize bağlı borcu, toplam borçları içinde yüksek bir orandadır. Dövizde her 1 TL’lik artışın kamu bütçesine ve özel sektör bilançolarına olan yükünün on milyarlarca TL tutarında olduğu anlaşılmaktadır. Böyle bir durumda döviz fiyatlarındaki kalıcı artışın da enflasyona ve ekonomiye olumsuz yönde yansıyabileceği ve önünde sonunda zam furyasının ardı ardına başlayabileceği anlamına gelmektedir.

EŞSİZ VE KENDİNE ÖZGÜ

2021 yılı Aralık ayı sonuna daha çok var. Faiz indirimi kararı, bir bakarsınız geri alınır ve faiz artırımı öne çıkarılır. Bu sefer de çekirdek enflasyona bakılmıyor, zaten kim bakıyor ki denilir ve birden bire tüketici enflasyonuna, belki de olmaz ama üretici enflasyonuna işaret edilir. Bu durum, 2006 yılının ilk yarısında yaşanmıştı. Bu arada, tüketici enflasyonu yüzde 19 ve üretici enflasyonu da yüzde 45 oranlarında seyretmektedir. İkisi arasındaki makasın, yani farkın illa ki öyle ya da böyle, bir yıl bitmeden önünde sonunda kapanması gerekmektedir. Aksi takdirde ekonomi literatürüne bir katkı da buradan gelebilir. Gerçekten eşsiz ve kendine özgü olma yolunda bazı kurumlar, uygun adım ilerlemektedir. Hayırlısı olsun...