Fotoğraf editörü Kutup Dalgakıran
Ülkemizde gazetelerin dört önemli editörünü tanıdım. Bunlar, Ercan Arslan, Sebati Karakurt, Abdurahman Antakyalı ve Kutup Dalgakıran. Bugün Kutup Dalgakıran röportajını yayımlıyorum, Diğer editörlerle de röportaj yapmaya çalışacağım. Kutup çok iyi bir fotoğrafçıdır. Basında çok önemli gazetelerde çalıştı, çok özel röportajlara fotoğraflara imza attı. Benim memleketimin Kemaliye’nin de çok güzel fotoğraflarını çekmiştir. İyi bir editördür. Her zaman yanında çalışan muhabirlerin yetişmesi için gayret sarf etmiştir. En son Sabah Gazetesi’nin fotoğraf editörüydü. Bir gazetede fotoğraf editörü çok önemlidir. İyi bir editör gazete için seçtiği fotoğraflarla gazetesini öne çıkarır. Fotoğraf editörü, kültürel açıdan, sanat açısından birikimli olmalıdır. Kutup Dalgakıran’a sordum o da anlattı.

Mazot kaçakçıları.
1960’LAR KIBRIS
- Değerli Kutup Dalgakıran yaşamın, çocukluk yılların nerede geçti? Neler okurdun merakların var mıydı?
1960 Kıbrıs doğumluyum. Çocukluğumun geçtiği Mağusa bir kale kasabasıdır. Dünyanın en iyi korunarak günümüze gelmiş ve yaşamın devam ettiği bir Venedik kalesidir. Mağusa, Akdeniz’in en önemli Gotik yapılarından bugünkü adı Lala Mustafa Paşa Camii olan Aziz Nicolas Katedrali’ne ev sahipliği yapmakta. Bazı kaynaklarda Leonardo da Vinci'nin bir açık hava müzesi olan Mağusa şehir surlarının savunma planlarının hazırlanmasında Venedikli mühendis ve mimarlara katkıda bulunduğu yazar. Yine bazı kaynaklarda Mağusa deniz kapısının bizzat Da Vinci tarafından planlandığı yazar.
1960’lı yıllar Kıbrıs’ta acı dolu yıllardır. Bir çocuk olarak o yılları korku ve endişeli geçirmek zorunda kaldım. 1974 Barış Harekatında savaşın bütün dehşetini yaşadım. Venedik surlarının altındaki mazgallar bizi Rumların açtığı top ateşinden korudu.
İlk orta ve liseyi Mağusa’daki okullarda okudum. Yaşadığım kentin dokusundan olsa gerek arkeoloji, resim ve heykel sanatına merakım oldu. Resim öğretmenimin teşvikiyle 14 yaşında Gombrich’in Sanatın Öyküsü kitabını aldım. Bu kitap uzun yıllar başucu kitabım oldu. Bu yıllarda, günde bir kitabı bitirdiğim oluyordu. En çok Türk romanları ve Rus klasikleri okuyordum.
Ortaokulda iken babamın tepeden bakma bir fotoğraf makinesi vardı. Nasıl çalıştığını çözmek için çok uğraştım. Hatta kurcalarken içindeki filmi, kapağı açarak yaktığımı hatırlıyorum.

Lübnan
FOTOĞRAFLA BULUŞMA
- Fotoğrafla ne zaman buluştun? İlk fotoğraf makinen ve ilk çalışmalarını anlatır mısın?
Komşumuzun benden 5 yaş büyük oğlu vardı. Adı İsmet. İsmet’in bir film oynatma makinesi vardı. Odalarından birini minik bir sinema salonu haline getirmişlerdi. Mahallenin çocukları toplanır sessiz filmleri seyrederdik. İsmet Daha sonra evinin bir odasına da karanlık oda kurmuştu. Okulda çeşitli etkinliklerde çektiği fotoğrafların banyolarını da yapıp satıyordu. Arada ben de yardım etmeye başladım. Karanlık oda çok hoşuma gitmişti. Fotoğraf makineleri ile de yakından ilgilenmeye başlamıştım. Kendi kendime öğrendim. Bir defterim vardı. Sürekli not alıyor. Neyin nasıl çalıştığını çözmeye çalışıyordum. Dayımın makinesini kurban olarak seçtim. Bütün deneylerimi. Kafama takılanları. Uygulamalı olarak çözmeye çalıştım. Kullanabildiğim karanlık oda da vardı.
Sonra üniversite yılları başlıyor. İlk bursum ile Zenit marka makinemi aldım. Elimden düşmüyordu. Balıkesir İşletmecilik ve Turizm okulunu bitirdim ve iş aramaya başladım.
Bir tanıdık 1983 yılında geçici olarak bana Doğru Hakimiyet Gazetesi’nde iş buldu. “Bir bakalım, başka bir iş bulana kadar idare et” dediler. Fotoğraf çekmeyi bildiğim için hiç zorlanmadım. Zenit ve ben çok iyi gidiyorduk. Başka işi unutmuştum. Öyle kaptırmışım ki ikinci yılda rakip gazeteye transfer oldum. Evlenmek üzereydim. Rakip gazetenin patronu Saruhan Ayber transfer teklifi olarak oturma odası ve yemek masası takımı önerdi. Kabul ettim ve başladım. 2 yıl kadar sonra Cavit Çağlar’ın kuracağı “ Olay Gazetesi” için transfer teklifi geldi. Transfer karşılığında Nikon F3 aldım. Objektif ve diğer aksesuarlarıyla birlikte. İstihbarat müdürü olarak başladım.

İSTANBUL
- Gazetecilik yılların... Hangi gazetelerde çalıştın? Cezaevi fotoğraflarını ne zaman çektin? Fotoğraf editörlüğüne nerede ve ne zaman başladın?
Aklım İstanbul’da idi. 1990 yılında Güneş Gazetesi’nde başladım. Bana göre Türkiye’de foto muhabirliği ve fotoğraf editörlüğünün altın dönemi Güneş Gazetesi’nin 1-2 yıllık dönüşümü sırasında yaşandı. Asil Nadir’in batması ile bizim için güzel günler de sona erdi. Gazete batınca 6 ay kadar Özgür Gündem gazetesinde çalıştım. Ardından iki yıl kadar da Aktüel dergisinde. Ardından 14 yıl Hürriyet. Hürriyet ekibi Güneş ekibiydi. Yine birlikte idik. Gazete Pazar isimli bir ek çıkardık. Bence şimdiye kadar çıkan eklerin arasında içerik ve fotoğraf kalitesi açısından en iyisi idi. En iyi işlerimden olan cezaevlerini bu yıllarda çektim. 1996, 97 ve 98 yıllarında 11 cezaevi ve bir ıslahevini dolaştım.
2007 yılında fotoğraf editörü olarak Sabah Gazetesi’nde başladım. Fotoğraf kullanımında gazetenin mevcut mizanpaj karakteri nedeniyle ideal bir editör olmanın imkanı yoktu. Biz foto muhabirlerinin ideali kullanılan fotoğrafların müdahale edilmeden (kırpılmadan, dekupe edilmeden, eklenti yapılmadan) imzalı olarak kullanılmasıdır. Bu bana göre para verip gazeteyi alana ve emeğini ortaya koyana saygıdır. Bunu dünyanın birçok ülkesinde ilke edinen yayın kuruluşları vardır.
- Sabah Gazetesi’nde fotoğraf editörlüğün sırasında ders alınacak önemli bir anın var…
Editör olduğum dönemde gazeteye ünlü bir Amerikan gazetesinin yayın yönetmeni misafir olarak gelir. Başından geçen ve bize çok yabancı olan bir olayı anlatır.
“Gazeteye geldim. Herkes ayakta beni bekliyor. Çok ciddi bir şey olduğunu anladım. Fotoğraf editörü ve diğer yöneticiler odama girdiler. Editör birinci sayfadaki fotoğrafı gösterip. ‘Bu nasıl olur’ dedi. Fotoğrafçının imzası fotoğrafın içinde idi. Bizim kurallarımıza göre fotoğrafın içinde imza dahil hiçbir yazı olmazdı. Bunun bir hata olduğunu anlatana kadar bayağı bir efor harcadım.”
Fotoğrafın içine yanlışlıkla atılan imzayı dert eden bir anlayışla, 6 fotoğraftan bir fotoğraf üreten bir anlayışın çatışması bile olmaz. Ama fotoğraf çekme konusunda bu kadar karamsar değilim. Editörlüğüm döneminde Sabah gazetesi foto muhabirlerinin çektiği fotoğraflar dünyanın en saygın gazete ve dergilerinde (New York Times, Wall Street journal, The Times, Newsweek, paris Match) yayınlandı. Yine aynı dönemde gazetenin kadrolu fotomuhabiri Emin Özmen, 2012 yılında Halep yakınlarında çektiği bir fotoğrafla 30 yıl aradan sonra World Press Photo ödülünü kazandı.
- Değerli Kutup ödüllerini ve önemli işlerini de anlatır mısınız?
2017 yılında, ikinci kez 2015 ve 2016 yılları arasında cezaevlerinde çektiğim “Mahpus Kuşlar” çalışmam Foto Muhabirleri Derneği tarafından Yılın Foto Röportajı seçildi. 2011 yılında da İran sınırındaki mazot kaçakçılarının hayatını anlatan röportaj Türkiye Gazeteciler Cemiyeti tarafından ödüllendirildi. Fotoğraflarım ulusal ve uluslararası birçok yerde sergilendi. Son olarak 2012 yılında İsrail tarafından bombalanan Gazze’deki dramı fotoğrafladım. Fotoğraflar Turkuvaz Yayıncılık tarafından kitap haline getirildi.

Cezaevi çalışması