16 Mayıs 2024 Perşembe
İstanbul 16°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Gıda fiyatlarındaki artışa bağlı şok dalgası!

Uğur Civelek

Uğur Civelek

Eski Yazar

A+ A-

Geride bıraktığımız hafta başında açıklanan ocak ayı enflasyon rakamları, geleceğe yönelik belirsizliği hatırı sayılır ölçüde artırdı. Özellikle gıda fiyatları konusundaki anormal sıçrama, hem olumlu düşünenlerin sayısını hatırı sayılır oranda azalttı ve hem de ekonomi yönetiminin benimsediği yaklaşımlara ilişkin sessiz güvensizliği besledi! Ekonomiden sorumlu bakanın, durumu telafi etmeye yönelik söylemleri yeterli olamadı.

Ücretliler ve emekliler, çarşı ve pazardaki fiyatlar ile alınan zamlara baktıkça geriliyor. İş dünyası, aşılamayan nakit akım sorunları ve durgunluğa ek olarak yükselen siyasi baskılar nedeniyle bunalıyor. Yüzler gülmüyor, karabasan gibi çöken güvensizliğin aşılması zorlaşıyor. Talimatla geriletilmiş döviz kurları ve faizler, beklentileri düzeltmeye yetmiyor. Ne para otoritesinin enflasyon raporundaki iyimserlik, ne de Siyasi İradenin benzer tondaki söylemleri endişelerin güçlenmesini önleyemiyor.

Geniş kesimlerin satın alma güçleri eriyor ve böyle olmaya devam edeceği endişesi yaygınlaşıyor. Çalışanlar işini kaybetmekten, işadamları ise günü kurtaramamaktan korktuğu için susuyor. Sorunlu kredi hacmine ilişkin endişeler büyüyor. Artık yönlendirilemeyen beklentiler nedeniyle olduğumuzdan farklı görünebilmenin zorlaştığı yoğun bir şekilde hissediliyor. Ekonomiye ilişkin endişelerin, sosyal ve siyasi dengeleri etkileme olasılığı güçleniyor. Mevcut durumun, daha önce yaşanmış krizlerden daha farklı olduğu ve bu durumdan seri bir şekilde çıkmanın pek mümkün olmadığı kanaati ön plana çıkıyor.

Geride bıraktığımız hafta içinde para otoritesi tarafından açıklanan 2019 yılı Enflasyon Raporunu, önemli belirsizlik unsurlarını görmezden geldiği için iyimser bulmuş ve şüphe ile karşılamıştık. Yıl genelinde gıda enflasyonunun yüzde 13 olacağı öngörülmüş ve sene sonu tahmini aşağı yönde güncellenmişti. Oysa Türk-İş tarafından hesaplanan dört kişilik ailenin açlık sınırının ocak ayında yüzde 3.48 oranında artarak 2009 liraya ulaştığı açıklanmıştı ve hemen devamında marketlere yönelik denetim şeklindeki baskılar artmıştı. Çoğunluk fiyatların bir şekilde baskılanacağını ve gıda enflasyonunun yerel seçimler öncesinde ciddi bir olumsuzluk sergilemesine izin verilmeyeceğini öngörür olmuştu.

Hafta başında açıklanan tüketici fiyatlarına ilişkin genel artışlar beklentiler ile uyumlu çıkmıştı; aylık artış yüzde 1.06 ile sınırlı kalmış, yıllık oranda küçük bir yükselişle yüzde 20,35 seviyesinde gerçekleşmişti. Fakat gıda ve alkolsüz İçecekler grubundaki yüzde 6.43’lük ocak ayı fiyat artışı şok etkisi yarattı ve güvensizliği derinleştirdi. Hava koşullarının olumsuzluğuna bağlı sebze ve meyve fiyatlarındaki yüksek oranlı artış, anormalliği açıklamak için yeterli görünmüyor.

Eğer iç talep, enflasyon baskılarının etkisi ile öngörülenin çok gerisinde kalır ise 2019 yılına ilişkin hesaplar tutmayacak. İşsizlik tahminlerin çok üzerine çıkacak ve durgunlaşma eğilimi yerini daralmaya bırakacak. Gerek fiyat ve gerek ise finansal istikrarsızlığı geriletmek hem kolay olmayacak ve hem de varsayılandan çok daha hacimli bedeller ödenmesi söz konusu olacak. Dalgalı bir şekilde olumsuzlaşmakta olan küresel koşullarda algıların düzelmesine yardım etmiyor, tam aksine riskten kaçınma eğilimini güçlendiriyor. Bu tablo, ekonomi yönetiminin benimsediği yaklaşımların sorgulanmasını kaçınılmaz hale getiriyor.

Piyasaları ve ekonomiyi, örtülü bir şekilde merkezi talimatlar ve baskı ile tüm yönlendirmeye zorlamanın bir çeşit çaresizlik olduğu hatırlanıyor! Bu yaklaşım riskten kaçınma eğilimini güçlendirerek kaynak sıkıntısının büyümesine ve kayıt dışılığın genişlemesine sebep olabilir; tepkisel bir şekilde kaynak sıkıntısını aşmaya çalışmak finansal eğilimlerin kontrol dışına çıkarak olumsuzlukları besleyebilir! Yerel seçimlere yönelik öncelikli hassasiyet nedeniyle, nisan ayı ve sonrasına ilişkin endişeler artabilir ve tüm davranış biçimlerinin istenmeyen yönde değişmesine tetikleyebilir!
Galiba gerileyen güven endeksleri önemli sinyaller veriyor, fakat ekonomi yönetimi anlamak istemiyor ve yaklaşımlarını değiştirmiyor! Tepkisel bir şekilde durumu telafi etmeye çalışmak ise yeterli olamıyor.