Hasankeyf ve anılar..
Mardin çalışmam nedeniyle, doksanlı 2 binli yıllarda sürekli gidip geldim yöreye. En çok Mardin’den çıkıp Midyat’ta fotoğraflar çalışıp Gerçüş üzerinden Hasankeyf’e inmeyi severdim. Sıcaktan bunalmışsam/ yorulmuşsam Hasankeyf bedenimi de yüreğimi de serinletirdi. Hasankeyf’e inince mihmandarım Eyüp hemen gelip beni bulurdu. Ortaokul öğrencisi, bütün öğrenciler rehberlik yapıyordu. Ana caddeyi keyifle geçer kalenin yoluna dikilirdik. Eyüp’ün babası Muhtar, evleri tepede Ulu Caminin önünde. Eyüp bazı günler aşağıdan eşeğine su bidonlarını yükler birlikte çıkardık yokuşu. Tarihi kapıdan geçer, tepeye kaleye çıkardık. Nefes nefese kalırdım ancak tepeye çıkınca serin bir yel dolanırdı bedenime.
Kaleden böyle gözükürdü - Hasankeyf’e gidince kaleye çıkardım. Yeni ve eski köprü, kent önümde kalırdı.Dicle Vadisi uzar giderdi. Kıyısında hayat sürerdi. Tarihi eserler göz kırpardı uzaktan.
HASANKEYF AŞAĞIDA
Aşağıda Hasankeyf’in iki tarihi minaresi, ana cadde onların önünde eski köprünün kalıntıları ve arkada yeni köprü. Aynı kadrajı her gidişimde fotoğraflardım. Birkaç kez de oğlum Kamil Özgünaydın’la bir kez de Sıtkı Fırat’la gitmiştik. Dicle vadisi önümde, Eyüp kulağımın dibinde makineli tüfek gibi konuşurdu; “Buradan aşağıya inilir merdivenler var”. O anlatırken o muhteşem tarih akardı bilincimden, yüzyılların içinde günümüze ulaşan tarihi ve kültürel değerlere bakarak, deklanşörümü çalıştırırdım. Makine de dia var öyle yüzlerce çekmek yok, film biter sonra. Hesap kitap ederek deklanşöre basardım.
DİCLE VADİSİ
Kalede Muhtar’ın evinde fotoğraf çekemedim. Eyüp nedense istemedi, dönerken en çok karşıda kayaların içinde oturan insanları çekmeye çalışırdım. Dışarı çıksalar da onları mekanlarıyla/mağaralarla birlikte çeksem diye hep tetikte olurdum. Sol tarafında birçok dinlence mekanı yapıldı son yıllarda. Tarihi mağaralarda oturur çay kahve içer konuşurdum, insanlar en çok Ilusu barajını bu tarihi mekanların su ile kaplanmasını konuşurlardı. Tabana inince bu kez yine o güzel caddeyi Eyüp’le birlikte geçerdik. Renk renk kilimler asılırdı has yünden dokunmuş kilimler. Ve karşıya geçerdik bu kez Hasankeyf’e karşıdan bakmanın keyfine dalardım. Taş evler minareler ve Dicle akardı önümde.
ZEYNEL ABİDİN TÜRBESİ
Dicle’nin kıyısından Zeynel Abidin türbesine kadar yürümeyi çok severdim. Döner döner kaleye bakardım deklanşöre basardım. Zeynel Abidin Türbesi’nin çinileri vardır üstünde, çok güzeldiler, tarlaların arasında çiçek gibi dururdu. Ilısu barajı dolmadan önce birçok eser taşındı. Zeynel Abidin Türbesi, İmam Abdullah Türbesi, Artuklu Hamamı, Sultan Süleyman Minaresi, büyük Cami Minaresi, Hamam, Cami birçok eser taşındı. Tek tek taşlar numaralanarak bu eserler yeniden kuruldu. Hasankeyf’te su altında kalan evlere karşılık Toki tarafından 710 konut, okullar, cami ve sağlık ocakları inşa edildi. Bunlar çok yazıldı çizildi. Devletimiz var olsun insanlara yeni bir kent kurdu. Şimdi artık elektrik üretiliyor, ülke ekonomisine katkı sağlıyor.
Zeynel Abidin Türbesi taşındı- Hasankeyf’te birçok eser taşındı. Zeynel Abidin Türbesi ve yüzyılların içinden günümüze ulaşan minareler de taşındı.
BARAJ VE İNSANLAR
Anıların içindeki geziye devam edelim. Köprüden karşıya Dicle’nin öbür yakasına kalenin önüne geçerdim. Su kıyısında, dizi dizi dinlenme yerleri vardı. Yapraklardan yapılan gölgeliklerin altında ayaklarımızı Dicle’nin serin sularına daldırır otururdum. Ben orada o doğal kürsülerin üzerinde otururken, “Baraj” konusunu düşünürdüm. Çünkü Keban Barajında bu olayı 1973’lü yıllarda yaşamıştım. O yıllarda Hürriyet Haber Ajansı Kemaliye muhabiriyim Keban Gölü dolmaya başladı bölgede fazla muhabir yok her yere ben gidiyorum, Pertek Köprüsü sular altında kalırken oradaydım. Ağın’daki köyler Kemaliye’deki köprüler sular altında kalırken izliyordum. Kemaliye’nin Çevlik mahallesinde insanlar babalarının dedelerinin mezarlarını taşırken de oradaydım. Diktiği gencecik fidanı kesen, evinin penceresini söken insanların yüreklerindeki acıyı onlarla beraber yaşamıştım. O kadar çok haber yaptım ki tam sayfa yarım sayfa çok dikkat çekti. Nezih Demirkent Hürriyet’in genel müdürü bana acımış, “Söyleyin o çocuğa bunları bir kitap yapsın” demiş. Ben nereye gönderirim nasıl kitap yaparım, anlattım talimat vermiş, O zaman Hürriyet’in matbaası vardı; “Baraj” adlı kitabım orada basıldı. Sonra Erol Simavi’ye yazdım bir ay ilan koydurdu gazeteye “Baraj” posta yoluyla satıldı. O kitap yok, yeniden basılması gerek. Hangi birine yetişeyim okurlarım. İkisini de rahmetle anıyorum.
Ahmet Güneştekin
BATMAN’IN HARİKA ÇOCUĞU AHMET GÜNEŞTEKİN
O topraklara gitmişken Batman’ın Garzan kamplarında dünyaya gelen 9 yaşında resime başlayan bir harika çocuktan söz edeyim. Ahmet Güneştekin artık dünya çapında önemli bir resim sanatçısı. Onu ilk kez Yaşar Kemal anlattı bana. Sonra kendileriyle tanıştım, ancak atölyesinde çalışmalarını ve eserlerini daha çekemedim. O çok yoğun ben de öyle olunca; bir araya gelemedik. Bu yazıyı yazarken aradım yine memleketinde Batman’daymış. Kendi adına bir müze kurulacak Batman’da. Pandemi izin verdiğinde buluşacağız röportaj yapacağım. O topraklarda sürdürdüğü yaşam sırasında bilinçaltındaki düşünceler soyut resimler içinde, biçim ve renklerle dile geliyor. Sanatını ve eserlerini derinliğine irdeleyip soracağım.
Kayaların içindeki yaşam - Kayaların içinde mağaralarda yaşayan insanları görüntülemek isterdim. Son zamanlarda, dinlence yerleri haline gelmişti.
Kaleden böyle gözükürdü - Hasankeyf’e gidince kaleye çıkardım. Yeni ve eski köprü, kent önümde kalırdı.Dicle Vadisi uzar giderdi. Kıyısında hayat sürerdi. Tarihi eserler göz kırpardı uzaktan.
Zeynel Abidin Türbesi taşındı- Hasankeyf’te birçok eser taşındı. Zeynel Abidin Türbesi ve yüzyılların içinden günümüze ulaşan minareler de taşındı.
Ahmet Güneştekin
Kayaların içindeki yaşam - Kayaların içinde mağaralarda yaşayan insanları görüntülemek isterdim. Son zamanlarda, dinlence yerleri haline gelmişti.