18 Mayıs 2024 Cumartesi
İstanbul 22°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

İlk köy romanı Karabibik

Kemal Ateş

Kemal Ateş

Gazete Yazarı

A+ A-

“Köy edebiyatı” daha çok da “köy romanı” ayrımına karşı çıkanlar az değildir. Çünkü “köy romanı” biçimindeki bir ayrımın ister istemez “kent romanı” kavramını da beraberinde getireceği düşünülür. Bu nedenle “köy konulu roman” ya da “köyü konu alan roman” denmesi kimi yazarlarca daha doğru bulunur. Bir de “köy edebiyatı” sözü öykü ve roman gibi düzyazı türüne giren ürünler için kullanılır; “köy romanı” ayrımı çokça yapılır da “köy şiiri” biçiminde bir ayrımdan söz edilmez. Bu edebiyatı şiiri de içine alarak daha geniş bir boyut içinde düşünmek gerekirse, “memleket edebiyatı” diye adlandırmak belki daha uygun olur.

Tanzimat döneminin ünlü yazarlarından Nabizade Nâzım (1862-1893)’ın 1890 yılında yazdığı Karabibik’i köyü konu alan romanların başında anılırsa da, köye değinen öyküler biraz daha eskiye götürülebilir. Ahmet Mithat Efendi’nin iki öyküsü; 1876 yılında yazdığı Bir Gerçek Hikâye, 1885 yılında yazdığı Bahtiyarlık köy yaşamına değinen ilk öyküler olarak anılır.

Köyü, köylüyü; diliyle, yaşayışıyla asıl Karabibik anlatır bize, Cumhuriyet’ten sonra gelişen toplumcu gerçekçi akımın ilk basamağına onu koymak gerekir. Kitabın başında yer alan önsöz edebiyatımızda gerçekçiliğin ve doğalcılığın ilk bildirisi sayılmaktadır. Ayrıca halk ağızlarından derlemeler yapılması fikriyle de ilkin bu önsözde karşılaşırız. Karabibik’in Kültür Bakanlığınca yapılmış sadeleştirilmiş baskısını 2002 yılında arkadaşım Erdoğan Kul ile birlikte hazırlamıştık. Yazık ki kötü bir kapakla basılmıştı çalışmamız.

Romanın başkişisi Karabibik adındaki yoksul köylünün “yamalıklı, lime lime” giyiminin, perişan halinin betimlenmesiyle başlar.

Romanımızda Cumhuriyet’ten sonra çokça işlenecek olan köy gerçekleri, köylünün yoksulluğu, Karabibik’in giyimiyle kuşamıyla, dış görünüşüyle betimlendiği yukarıdaki bölümde karşımıza çıkıyor ilkin. Bu kılık kıyafeti bozuk yoksul insanlar Cumhuriyet’ten sonra toplumcu gerçekçi akımın etkisiyle pek çok romanda anlatılacaktır. Köylünün toprağa düşkünlüğü, sınır kavgaları, yoksul köylünün toprağına göz diken güçlü kişiler, geçim sıkıntısı, çıkara dayalı evlilik hesapları, köylüyü sömüren tefeciler, köylünün devletle ilişkilerindeki kopukluk, buralarda insanların topraktan sonra en büyük gereksinmesi olan gücünden yararlandıkları hayvanların önemi gibi sorunlarla ilkin Karabibik’te karşılaşırız.

Nabizade Nâzım’ın edebiyata ilgisi Beşiktaş Askeri Rüştiyesinde okuduğu yıllarda başlar. Görüşleriyle bu dönem edebiyatçılarını çok etkileyen, “Gerçekten başka hiçbir şey güzel değildir, yalnızca gerçek sevimlidir.” diyen Beşir Fuat’a yakın bir sanat anlayışını benimsediği yalnız roman ve öykülerinden değil, edebiyat üzerine yazdığı yazılardan da anlaşılmaktadır. Bireyin zevklerini tatmin etmek yerine, toplumun aydınlanmasına hizmet eden bir edebiyat anlayışını benimsemiştir.

Toplumun aydınlanmaya ve anlaşılmaya en muhtaç kesimi de köylülerdir kuşkusuz, Karabibik bu bilinçle yazılmıştır.

Romanın başkişisi Karabibik’in en önemli sorunu sınırlarını sağlamlaştırarak zar zor korumaya çalıştığı tarlasını bir çift öküz ayarlayıp ekebilmektir. Gücünden yararlanacağı bir öküz arar, bunun için çırpınıp durur. Bu amaçla tefeciden borç almak ya da evde kalmış kızına uygun bir koca bulmak gibi bir sürü küçük hesaplar içindedir.

Öküz parası için önce tüccar Andırya’ya anlatır derdini; “çetele birikmiştir”, yani başka borçları da vardır Andırya’ya, bu yüzden mahkemelik olup Kaş’a çağrılmak en büyük korkusudur. Ondan yüz bulamayınca, başka bir tüccardan aldığı borçla istediği öküze kavuşur, çiftini sürmek için düzenini kurar. Artık Huri’yi Sarı İsmail’e vermeye gerek duymaz, kızının etrafında dönüp duran Yosturoğlu’nun yeğeni Hüseyin’i daha uygun bulur, onunla evlendirir.

Karnındaki sancısı gene başlamıştır Karabibik’in, Temre köyüne ahlaya puflaya varır. Köyün hekimi Lanardi hastalarını yoklamak üzere çıkmıştır, karısı Eftalya’yı evde yalnız bulan Karabibik fırsattan yararlanmak ister. Cinsel istekleri hastalığını unutturur sanki. Kadın tersler, silkinip kurtulur, ama kahkahalarıyla da deli eder bu yoksul hovardayı.

Bu ilk köy romanı böylece kahramanımızı gülünç duruma düşüren bir hovardalık girişimiyle biter.

Karabibik için ille de okunması gereken bir roman demek biraz zor, ama bilinmesi gereken bir roman.

Kitap önerisi: Mustafa Kutlu, Yokuşa Akan Sular (hikâye), Dergâh Yayınları, İstanbul 2019.