18 Mayıs 2024 Cumartesi
İstanbul 22°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

İlk Kürtçe sözlüğün düşündürdükleri

Kemal Ateş

Kemal Ateş

Gazete Yazarı

A+ A-

Dili dile kırdırmak diyorum son zamanlarda yaşananlara…

Böyle bir oyun oynanıyor.

Bu dili dile kırdırma oyunu bizi “Türkçe edebiyat” saçmalığına kadar getirdi. Bir yayınevi “Türkçe edebiyat” diye bir dizi koymuşsa, ben o yayınevinin İngilizce, Fransızca kitaplar da bastığını düşünürüm.

Özdemir İnce 22 Eylül 2020 tarihli yazısında şu soruyu soruyor:

“Osmanlı nasıl oldu da Yunancanın, Sırpçanın, Bulgarcanın, Romencenin, Süryanicenin ve Arapçanın dil, yazı ve edebiyat olarak gelişmesine engel olamadı da sadece Kürtçenin gelişmesine mi engel oldu?”

Ardından şunu da soruyor İnce: Kürtçenin bulunduğu durumda(n) Kürtlerin ve Kürtçenin hiçbir sorumluluğu yok mu?

Yeryüzünde yaklaşık 5000 dil var, bunlar içinden 120 kadarı yazı ve eğitim dili olabilmiş, geri kalan binlercesi yazı dili olamamış. Kürtçe de şimdiye değin kendini kabul ettirecek bir edebiyat geliştirememiş binlerce dilden biridir.

Türkiye’de Kürtçenin ilk sözlüklerinden birini yazan Yusuf Ziyaeddin Paşa’nın 1894 yılında sözlüğünün önsözüne yazdıkları Kürtçenin neden gelişmediği konusunda da önemli ipuçları veriyor bize. Sanki Özdemir İnce’nin sorularının yanıtını da buluyoruz Yusuf Ziyaeddin Paşa’nın yazdıklarında.1970’li yıllarda bir dost evinde Kemal Burkay’la bir tartışmamız üzerine almıştım bu sözlüğü. Belli ki Kürtçe konusu aydınlar arasında çok tartışılacaktı, bir şeyler bilmem gerektiğini düşündüm. Bu gün Yusuf Ziyaeddin Paşa’nın sözlüğünü bulmak zor olabilir, önsözdeki bazı bölümleri Dil Hurafeleri (İmge Y. 2010) adlı kitabıma da aldım. Bakın nelerden yakınıyor Paşa:

“Kürt dilinin çok geniş bir kitle tarafından konuşulduğu ve birçok kuşakların dili olduğu halde, kurallarının o zamana kadar saptanıp yazılamamış olduğunu gördüm. Bu dilin öğrenilmesini sağlamak için bugüne kadar hiçbir kitap yazılmamıştır. Hatta bu dili çevirmek ya da toplayıp düzene koymak için çaba harcamış birisine bile rastlamadım. Bu nedenle Kürt dili sadece onu konuşanlara özgü kalmış…”

Yıl 1894… Kurtuluş Savaşı’ndan 25 yıl öncesi… Kürtçe sözlük yazacak olan Yusuf Ziyaeddin Paşa’ya hiçbir Kürt aydını yararlanması, tarama çalışması yapması için bir kitap veremiyor. Kimsede Kürtçe kitap, kaynak yok diyor Paşa…

Çevresinden, özellikle Kürt aydınlardan yardım istiyor, kendisini şaşırtan bir ilgisizlikle karşılaşıyor:

“Ne var ki sözüme kulak asan ya da düşünceme iltifat eden bir kimseye rastlamadım. Bunun üzerine bu işi nasıl başaracağım konusunda şaştım kaldım.”

Yusuf Ziyaeddin Paşa, sözlük için tarama çalışması yapacak ama kendisine bir iki kitap verecek insan bulamıyor. Bu yüzden şaştım kaldım diyor. Çalışması Kürtler arasında bir ilgi, iltifat da görmüyor, bundan da yakınıyor Paşa. Bunlardan yakınan Yusuf Ziyaeddin Paşa, hiçbir devlet baskısından söz etmiyor, Kürtlerin kendi dilleri üzerine yapılacak bir çalışmaya gösterdiği ilgisizlik şaşırtıyor onu.

Kürtçenin yazı dili olamamasının nedenleri üzerinde düşünenler, hele de bu yüzden öfkesini Türkçeden çıkarmaya çalışanlar, Yusuf Ziyaeddin Paşa’nın ne demek istediğini iyi anlamalılar.

Bir Kürtçe sözlük için taranacak birkaç kitap bile bulunamazken, bu dilden eğitim dili olarak yararlanmayan Cumhuriyet kadrolarını suçlamak doğru mudur acaba?

Bir daha söyleyeyim: Oynanan oyun, dili dile kırdırarak aradan İngilizceye yer açmak, İngilizceyi baş tacı etmek… Zaten gidiş de bu yönde…

Okuma önerisi: 1) John Banville, Güneş Tutulması, Can Y. İstanbul 2006. 2) Patrick Modiano, En Uzağından Unutuşun, Can Y. 2020.