02 Mayıs 2024 Perşembe
İstanbul 15°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

İsraf ekonomisi üzerine

Engin Ünsal

Engin Ünsal

Eski Yazar

A+ A-

Bir ülke tüketerek değil üreterek büyür. Üretmenin yanı sıra tasarruf da çok önemlidir. Bu ekoomik gerçek göz ardı edilip ülke bir israf ekonomisi batağına sürüklenirse bunu maliyetini sadece bugünü yaşayanlar değil gelecek nesiller de öder. Ülkemiz 2202 den beri plansız, programsız olarak yapılan harcamalar yüzünden bugün 465 milyar dolar dış borç altına girmiştir. Bu borcun yaklaşık 200 milyar dolarının yıl sonuna kadar ödenmesi ya da yüksek faiz karşılığı ertelenmesi söz konusudur. İsraf ekonomisi yüzünden ülkenin tasarruf gücü sıfırdır. Üretim araçlarımızın çoğu yabancı sermaye aittir. Özelleştirme furyası talan ortamına dönüşmüştür. Bunun en somut örneği Türk Telekom’un, Türkiye’ye karşı düzenlenmiş suikastların merkezi olan, Lübnanlı Harriri ailesine satılmasıdır. Hariri ailesi bu kuruluşu Türk bankalarından sağladığı kredi ile almış, içinde ki taşınır-taşınmaz değerleri milyarlarca liraya satıp, bankalara bir kuruş ödemeden ülkeden çekip gitmişdir. Bankalar şimdi aptalca kredi politikaları yüzünden geri dönmeyen krediye karşılık bankacılığın yanında telefon hizmeti de vermek zorunda kalacaktır.
EL İNSAF DEMEK GEREK
AKP iktidara geldiği yıldan bu yana Atatürk’ün kurduğu Cumhuriyet ile hesaplaşmak sevdasına kapılmıştır. Kurtuluş Savaşı ile emperyalizme karşı dev gibi bir başarı kazandıktan sonra bu devleti kuran Atatürk ve İnönü’ye, “iki ayyaş” denerek işe başlanmış ve Cumhuriyetin kurduğu bütün tesisleri yok pahasına yandaşlara satılmıştır. Özelleştirilen tesisler kapatılmış, kağıt gibi çok önemli bir sanayi dalında büyük bir kriz yaratılmış, basına, eğitime, sanata büyük bir darbe vurulmuştur. Ülkenin insanları aydınlanmasın diye kasden bir can damarı kesilmiştir. Tarım, hayvancılık maksatlı bir politikayla çökertilmiş ve bazı insanların dış alım yolu ile milyarlar kazanmasının alt yapısı hazırlanmıştır. 8 milyon insanın ayda bin 604 lira olan asgari ücretle geçinmeye çalıştığı bir ülkede Betepe’nin yaptığı harcamalar dudak uçurtacak niteliktedir. Sarayın lüks düşkünlüğü inanılmaz boyutlardadır. Sarayın emrinde 14 tanesi zırhlı olmak üzere hepsi lüks ve son modellerden oluşan 268 araç bulunmaktadır. Sarayın dört tane lüks uçağı varken şimdi Katar Emiri’nden çok lüks bir uçak daha alınmıştır veya alınmak üzeredir.
BAŞKAN KILIK DEĞİŞTİRİP HALKIN İÇİNE GİRSİN
Bu öylesine iyi planlanmış bir israf senaryosudur ki 1 no’lu KHK ile Cumhurbaşkanının her türlü harcaması hiçbir denetine tâbi olmadan yapılacaktır. Bu hiçbir demokratik ülkede kabul edilebilecek bir uygulama değildir. Sarayın çok yüksek maaşlı bir Danışmanlar ordusu vardır. Saray çok lüks ağırlamaların yapıldığı bir israf merkezine dönüşmüştür. Bu ülke kalkınacaksa şiddetle tasarrufa ihtiyacı vardır. İşçiyi, memuru, dar gelirlileri çok rahatsız eden lüks tüketime son verilmelidir. Dar gelirliler bir yaşam savaşı verirken ejder meyveli harcamalar açlık sınırında yaşayan milyonlarca insanı fevkalade rahatsız etmektedir. Cumhurbaşkanı 4. Murat gibi kıyafet değiştirerek halkın arasına karışsa kim bilir neler duyacak ve belki de, “ben neymişim yahu” demek noktasına gelecektir.
SENDİKALArIN PROTESTO GÖREVİ VARDIR
İşçiler, memurlar sendikalı olsun olmasın çok zor günler geçirmektedir. Ülkenin yaşadığı kriz daha da şiddetlenecektir çünkü ülkenin sağlıklı bir ekonomi plânlaması yoktur. Ekonomi tamamen dış güçlere teslim edilmiştir. Yaratılan korku ortamında kimse sokaklara çıkıp demokratik haklarını kullanarak yaşadığı zor koşulları protesto edememektedir ama sendikaların protesto görevi vardır. Sömürüyü protesto etmek, sömürüyü önlemek sendikaların en önde gelen görevidir. Sendikalar bu görevlerini sadece üyesi olan işçiler için değil, tüm emekciler, tüm ezilenler adına yapmak zorundadır. Eğer işçi ve memur konfederasyonları her türlü art niyetlerinden arınıp, birbirine karşı biledikleri baltaları gömüp milyonlarca işçiyi ve memuru meydanlara toplayıp gümbür gümbür bu israf ekonomisini, bu yandaş zengin etme tavrını, bu ülkeyi yabancılara peşkeş çekmeyi protesto etseler bakın bakalım haksız kazanç sağlayanlar, lüks tüketim tutkunları nasıl salkım saçak dökülüp kaçacak delik arayacak ve ülke ekonomisi nasıl doğru rayına oturacaktır. Ama nerede Saraçhanebaşı’nin yiğit sendikacıları nerede uzun yürüyüşler yapan Zonguldak’ın maden işçileri, Çorum’un Belediye işçileri. Şimdi meydan, çoğunluğu hükümetten korkup koltuğunun arkasına saklanan sendikacılara kaldı...