27 Nisan 2024 Cumartesi
İstanbul 18°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Kadın kimdir

Şule Perinçek

Şule Perinçek

Gazete Yazarı

A+ A-

Bu hafta Tarih Rüzgarı köşesinin özel iki konuğu var.

Biri Oktay Akbal. 13 Mayıs 1997’de Milliyet gazetesinde Nail V. Çakırhan’ı yazmış. İkisinin de başımın üzerinde yerleri var.

Fazla söze gerek yok.

Buyurunuz…

Oktay Akbal’ın “Nail V'den Çakırhan'a” başlıklı yazısı:

Nail V’den Çakırhan’a

"Kimi der ki kadın / Uzun kış gecelerinde / Serip bir döşek gibi / Yatmak içindir.

Kimi der ki kadın / Yeşil bir harman yerinde / Dokuz zilli bir köçek gibi / Oynatmak içindir." (Haftalık Resimli Ay-Ocak 1931 Sayı 9. ŞP)

Benim kuşağım ilk kez bu dizelerle tanıdı Nail V.'yi... Kimdi bu Nail V?

Resimli Ay, Ses dergilerinde bir süre şiirleriyle görünmüş; Nazım Hikmet'le birlikte "31 + 1 = 1" adlı bir kitap çıkarmış; tüm gençliğini inandığı bir görüş adına harcamış, uzun yıllar hapislerde yatmış, Moskova’larda öğrenim görmüş biri...

"Kimi der ki" diye başlayan dizelerinde, biz, o günlerin genç edebiyat heveslileri, yeni, taze bir ses, bir duyuş seziyorduk. Nazım Hikmet'inkilere benzer bir dize sıralaması, aynı siyasal amaca bağlılık, ama şiirlerindeki sesin kendine özgü başkalığı...

Kadına böylesine saygılı bir yaklaşım, kadını yalnızca bir eş, bir sevgili, bir cinsel eğlence aracı olarak görmemek, yeni bir anlayışın belirtisiydi.

"Ne bu / Ne şu / Ne öyle / Ne böyle / Ne döşek / Ne köçek /

O benim / Kollarım, bacaklarım, dudaklarım ve başımdır / Yavrum, anam, öz kardeşim / karım / Kavga arkadaşımdır."

Yıllar sonra Nail V.'yi Gökova'da tanımak olanağına kavuştum. Yaşlı bir genç adam... Birbirinden güzel evler, köşkler, dinlence köyleri kuran, Ula'nın geçmiş zaman evlerinin güzelliğini günümüze taşıyan, bu yapılara ayrı bir tat, bir çekicilik veren... Şiirden kopmuştu. Belki yarım yüzyıl olmuştu şiir yazmayalı... Mimar mıydı? Mimardan başka bir şeydi. Ağa Han ödülünü kazandığı zaman bazı çevreler mimarlık öğrenimi yapmadığını ileri sürerek küçümsemişlerdi. Mimarların en büyüğü Mimar Sinan mimarlık öğreniminden geçmiş gibi!

Nail V., bugünkü bilinen adıyla, Nail Çakırhan'ın bu yönünü en iyi Can Yücel şu kısacık şiirinde belirtmişti o garip tartışmalar sırasında:

"Yüksek mimardan geçilmeyen / bu ülkede / Yüksek olmayan mimar / Bir tek Mimar Sinan var diyordum / bir ikincisi var / Yüksek olmayan bir mimar / NAİL V. / "Yüksekler" yükseklerden atıp / kendilerini / Çatlasınlar patlasınlar."

Nail Çakırhan, nice yıllardan sonra tüm şiirlerini bir araya topladı. Scala Şiir Dizisi'nde çıkan "Daha Çok Onlar Yaşamalıydı" başlıklı bir kitapta... 1930'ların inançlı şairinin eskimemiş duyguları, düşünceleri... Atılıma, yeniliklere, savaşıma çağıran dizeleri... Acılarla, sürekli yaşanan serüvenlerle geçmiş yıllar... Bir başkaldırışın izleri...

"Diyorlar ki / Yerler yavrum başını / Genç yaşını / kurşuna dizerler yavrum / Vaz geç / Şairsen eğer / Yaz geç / Diyorlar ki / paraya tapmalıymışım / Olup bilmem hangi baltaya sap / yağlı ballı bir kap / kapmalıymışım / Dünyalığımı yapmalıymışım."

Nail Çakırhan'ın daha o gençlik yıllarında beslediği, sanatında da uyguladığı tutuma gelince:

"Sanatta şekilden ziyade muhtevaya ehemmiyet vermek elzemdir. Vezin ister serbest ister hece, ister aruz olabilir. Yalnız nasıl ki dünün el tezgâhlarıyla bugün makine endüstrisinin ihtiyaçlarını karşılamaya imkân yoksa daha başka bir deyimle, Beethoven'in sonatlarını tek telli bir saz, çatlak sesli bir zurna veya şişirilmiş bir davulla çalmak ne kadar imkânsızsa, bugünkü cemiyetin aşkını, ıstırabını, iç mekanizmasını aruz ve hece ile ifadeye çabalamak da o kadar gülünç olmaktadır."

Bu konuda Nail V.'nin bir başka sözü de şu:

"Benim için sümüklü bir böcek gibi kendisini kendi kabuğu içine hapsetmiş, acayip bir mahlûktan her şey çıkar, bir sanatkârdan başka."

Nail V. için yazdığı bir eleştiride Hüsamettin Bozok onun sanatçıdan "görülmemiş yenilikler, rastlanmamış vakalar değil, iki kere iki dört eder katiyetle geniş kitlelerin derdine çare ve ilaç verecek sanat eserleri bekliyoruz" dediğini yazıyor...

Bu yıl da, geçen yıl da, Nail Çakırhan sayısız güzel yapıtlarla anlam kazandırdığı Gökova'ya gelmedi. Geçmiş yazlarda azmak kıyısında bir ağaçlıklı köşede, iki kadeh rakının dostluğuyla geçirdiğimiz anları bir kez daha yaşamak istiyorum. Yine sanattan, şiirden, geçmişten söz açarak...

"Daha çok onlar yaşamalıydı"nın şairine daha nice yaratma dolu yıllar dilerim. (Oktay Akbal, Milliyet Gazetesi, 13 Mayıs 1997)

Kadın kimdir - Resim : 1
Nail Çakırhan ve “kavga arkadaşı” Halet Çambel.

ŞAİRLER ÖLMEZMİŞ

Oktay Akbal son nefesine kadar Vatan Partisi’nin çok özel bir üyesiydi. Benim için, bizim için çok değerli bir dosttu, yoldaştı, abiydi. Onu Ağustos 2015’te kaybettikten sonra Çakırhan’la komşuluk yaptığı köyünde, Akyaka’da 20 Nisan 2016’da doğum gününde konuşma yapmak, Çakırhan imzalı o özel sanatsal tasarımlı evde gecelemek de bana özel bir onur verdi. Ardında bıraktığı kitaplardan bazılarını, bir o kadar da değerli ablam Ayla Akbal, Aydınlık’a armağan etmişti. Genel Müdür odasında yolumuza ışık saçıyorlar, umut veriyorlar. Döndüğümde 24 Nisan 2016’da ben de aşağıdaki yazıyı yazmışım. Yaptığım konuşmamın özeti..

Bir dönemin tarihi…

Ve öğretileri…

Yazımın sonunda bir de “not” var. Onu da bıraktım. Sanki yazının bir parçası. Ayıramadım. Yeni Ufuklar’ın adı o zaman “Elinin Hamuru”ydu. O haftaki konu ve konuklarımın duyurusu. Bu 8 Mart’ta otobüs şoför koltuğunda oturmayı sonuna kadar hak eden, motorlarını enginlere süren, emek veren herkese selam ederim.

Yolları açık, bahtları şen olsun!

***

Bugün 23 Nisan neşe dolup taşacağız

(Şule Perinçek, 24 Nisan 2016, Aydınlık gazetesi)

Bugün 23 Nisan.

Gerçekten her 23 Nisan’da neşe dolmuşumdur.

Kapkara olan günlerde bile.

Doğacak güne baktığımızdan belki. Güneşi gördüğümüzden.

Aylardan Mart’tı.

2008’in 24 Mart sabahı. Erken saatler. Beşiktaş Adliyesinin önü. Sonradan “BTÖ” adını aldı.

Doğu Perinçek, Ferit İlsever, Serhan Bolluk, Adnan Akfırat tutuklandılar. Götürülüyorlar.

Otobüsün arkasından aynen şunları söylemiştim.

“Biz haklıyız. Biz vatanımızın bağımsızlığı, birliği için mücadele ediyoruz.

Atatürk hakkında da idam kararı verilmişti. Ama o karar hiçbir zaman uygulanmadı. O kararın altında imzası bulunanlar mahkûm oldu. Kaldırdıkları taş göreceksiniz ayaklarına değil, başlarına düşecek!”

İlk Tekirdağ Cezaevi’ne götürdüler.

O zaman da demiştim ki...

“Bir gün gelecek bu gözler bu kapıdan başkalarının girdiğini görecek. Kapıda onların eşleri bekliyor olacak!”

Oldu mu. Oldu.

“12 Mayıs 2015’te bir haber. Silivri’de Doğu Perinçek’in kaldığı hücreye onu tutuklayan hâkim konuldu.”

Benim dediğim yalnızca onlar değildi.

Daha olacak.

Mesele bu da değil. Onlar vatanımızı bölmek için yolu düzlemeye çalışmışlardı. Şimdi tersi olacak.

Engelleri bir bir kaldıracağız. Birliğimizi, dirliğimizi daha sağlam temellere oturtacağız.

Güzel günler göreceğiz çocuklar, çok daha güzel günler!

Bayramınız kutlu olsun!

Şair ölmezmiş öyle diyor Oktay Akbal

20 Nisan’da Muğla, Akyaka köyünde Oktay Akbal’ın dostlarıyla, sevenleriyle doğum gününü kutladık. En dar günlerimizde aradı sordu. Güç verdi. Tertiplerin tertip olduğunu daha kimseler bilmeden bildi. Kıymetlidir bizim için. Bizler orada o salonda tek tek onun gülen badem gözlerini yaşarken de sevenlerdeniz. Eşi ablam, can dostumuz Ayla Akbal da yaşarken alkışı hak eden bir aydınımız, siyasetçimiz, mücadeleci özveriyi kişiliğinin parçası haline getiren Cumhuriyet kadını.

Kadın kimdir - Resim : 2

Konuşmama ilk önce onu selamlayarak başladım.

Aydın Turunç, Hamdi Yücel Gürsoy, Ünal Türkeş, Kemal Anadol, Prof.Dr. Coşkun Özdemir, konuşmacıydık. Ne çok yaşamış! Yıllar değil. Yaşadıkları sığmadı toplantımıza. Anlatanlar da, anlattıran da var olsun!

Şair ölmezmiş.

Öyle diyor Oktay Abi...

Doğrudur. Ama hepsi değil.

Bizimle konuşmayı sürdürenler. Yol gösterenler. Kimilerini de rahatsız etmeyi ömür boyu devam edenler.

Bilgisi çok olan kişi en yalın ve özlü yazandır.

Az olan, olanı biteni döker ortalığa. Kamyon dolusu taş içinden çıkar bir incir çekirdekçiği.

Şiir, az sözle çok söyleme sanatıdır.

Öyküleri, romanları, anıları, köşe yazıları edebiyat ustalığının değil, aynı zamanda bilgi ustalığının ürünüdür.

Birikimi dolu olan süzer çıkarır.

Oktay Akbal bu mudur?

Onu abi yapan duruşudur.

Dik duruşudur.

Bakışıdır.

1946’da “Önce ekmeklerin bozulduğunu” gördü. Ondan öğrendik.

“Bizler lise öğrencileriydik, hayallerimiz vardı elbette. Dünyayı anladığımızı, her şeyi bildiğimizi sanıyorduk. Hele aşk, her zamanki gibi içimizdeydi. Zaten o günler aşkın yeryüzünde saltanat sürdüğü günlerdi. Aşkın gene var olduğunu söyleyenler var, ama yalan. Aşk artık yok. Aşk yeryüzünden kalktı. O, kurşuna dizilen rehineler, üssüne dönmeyen pilotlarla beraber dünyamızdan uzaklaştı.”

Aşk ne ola ki?

Okuduk:

“Aşksız insanların oluşturduğu bir toplum mutluluk nedir bilemez. Aşk yalnızca bir kadınla bir erkeğin yaşadığı bir yüce duygu değildir... Bir toplumun bireylerinin birbirlerini sevmeleridir aşk.”

Al başımızı yakanlardan biri daha..!

Bir büyük aşkın peşinden koşturdu ömür boyu.

Yolumuz Cezaevi kapılarından bir türlü başını alamadı. Gâh içeride, gâh dışarıda.

Ama onun da yanıtını verdi:

“Aşklar yalnız sevinçlerle değil, acılarla da yüceleşir. Aragon’un yazdığı doğrudur. Acılar, özlemler aşkın tadı tuzudur. Belki de böyle olduğu için eşsizdir, ölümsüzdür:

“Acılara batmamış bir aşk söyle bana

Yıkmamış kıymamış olsun bir aşk, söyle

Bir aşk söyle sararıp soldurmamış ama

İnan ki senden artık değil yurt sevgisi de

Bir aşk yok ki paydos demiş gözyaşlarına

Mutlu aşk yok ki dünyada

Ama şu aşk ikimizin, öyle de olsa.”

*

Aşk deyince söyleyesim tutar. Öğrenmişiz ustamızdan.

Hem memleket sevmeyi, taşını toprağını, cumhuriyetini, devrimlerini.

Hem de “önce insanı”, önce yârini...

“anılarında sevgiliye bir tek gün değil, tüm yaşantıyı vermeyi”...

Öğrenmişiz ustadan

“İstanbul köylüsü” kalabilmeyi.

Ama Türkiye kentlisi, hatta uzaylısı olabilme yangınıyla tutuşmayı.

“Bir de Simit Ağacı Olsaydı” düşünü kurmayı.

Düşümüzü ekmek yapmayı. Mis gibi kokan buram buram.

Ellerimizle, emeğimizle yoğurmayı.

Çünkü:

“Yazar Bir Tanıktır”

Tanıklık etti. Yol gösterdi.

“Yalnızlığı bize yasak” etti.

Böylece Nobel’i de kendine yasak etti.

Plaza kokteyllerinde yalan yanlış, üstün körü, alış-verişte görülmesine anılmayı.

Dün “umudum” dediği TGB’li gençlerin 10. yıl yemeğindeydim.

Bugün başka bir gencin anısı önünde.

Bitmez durulmaz.

Kaynar.

Çünkü

Kaynaktır.

Değerdir.

Biliyor musunuz...

Buraya gelirken yolumu kesti. Çıktı karşıma.

“Geldi mi” diye sordu

“Kim” dedim?

“Atatürk!”

“Bir gün gelecek demiştim!”

“Ben varım ya”... dedim “biz varız ya... gençler... kadınlar...”

Oradan da yetişiyor. Aklı burada.

“Rahat ol” dedim.

Cumhuriyet’e, devrimlere, Anayasamızın ilk dört maddesine, Türk milletine sahip çıkıyoruz dedim.

Dokundurtmayız.

Milletimizi, memleketimizi böldürtmeyiz.

Vatanımızı savunuyoruz.

Dostumuzu dost komşu, düşmanımızı düşman biliyoruz.

Ama...

Çocuklarımızı, kızlarımızı koruyamadık.

Yanıyorum.

Ama söz dedim.

Söz.

*

“Vatanı mahzun bırakmayacağız.”

“Bitmeyeceğiz devam edeceğiz.”

NOT

Ergenekon’un emekçileri

Elinin Hamuru’nda Ergenekon’un emekçilerini ağırlayacağım bu hafta. Kimi eşini, yakınını şehit verdi, kimi kar kış buz gaz demeden orada nöbetteydi, duvarlara yüklendi, yüklendi yıktı; kimi bir cümle dedirtemedikleri için sekiz yıl yattı... Onlar benim gerçek kahramanlarım.

Ulusal Kanal, Elinin Hamuru. 21.00’de bekliyorum.

Her zaman ki gibi çaylar sizden, konuklar benden!

Şule Perinçek Vatan Partisi Kadın