05 Mayıs 2024 Pazar
İstanbul 18°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Kalkınmanın neresindeyiz?

Atakan Hatipoğlu

Atakan Hatipoğlu

Gazete Yazarı

A+ A-

Atatürk, Kurtuluş Savaşı’nın en bunalımlı günlerinde, 1921 yılı Temmuz’unda Maarif Kongresi toplamıştı. İnsan kaynağına yapılacak yatırım, bütün büyük siyasi davaların temelini oluşturur. O yıllarda henüz bir genel kabul haline gelmemişti. Ancak İkinci Dünya Savaşı’nın ardından sosyal bilimlerin en önemli gündemlerinden biri azgelişmişlik, kalkınma, insani gelişme vb. kavramları etrafında oluşunca, sosyal bilimciler ve kamu otoriteleri arasında insan kaynaklarına yapılacak yatırımın, bir ülkenin kalkınmasında en önemli girdiyi oluşturduğu anlaşıldı. Atatürk, 1970’lerin gündemini 1920’de yakalamıştı.

Cumhuriyet’in 100. Yılına girmemize sayılı günler var. Türkiye’yi bu sürenin son beşte biri boyunca aynı parti tek başına yönetti. Nereden bakarsanız bakın, ülkenin kalkınmasında büyük farklar yaratmasını beklemeye hakkımız olan bir süredir bu. Üstelik hükümet partisinin adında “kalkınma” sözcüğü bulunuyor. Ulusal kalkınmacılığın tu kaka edildiği 12 Eylül sonrası koşullarında kalkınma vurgusunu adına taşımış olması, AK Parti’nin bu açıdan da değerlendirilmesi için bir çağrı oluyor. Ülkeyi kalkındırmak AK Parti’nin temel iddialarından biri çünkü.

Ancak arkada kalan yirmi yılı aşkın iktidar pratiği, kalkınmadan anladığı şeyin, sıcak paraya yüksek faiz verip borçlanarak sanal bir refah balonu şişirmekle, kamu borçlanmaları yoluyla yol, köprü, tünel vb. altyapı yatırımları yapmakla sınırlı olduğunu ortaya koydu. Türkiye ekonomisi üzerine yapılan bütün tartışmalarda, uzmanlar, kalkınmak için katma değer yaratan ürünler üretmek gerektiğine ve markalaşmaya güçlü şekilde vurgu yaparlar. Ancak bunun insan kaynaklarımızın nitel sıçrama yapmasıyla mümkün olacağı ülkeyi yönetenler tarafından bir türlü kavranmaz. Atatürk’ün 1921’de Maarif kongresi toplayarak, Cumhuriyet’in temeli kültürdür diyerek işaret ettiği ihtiyacı kavramanın çok gerisindeyiz.

Lafa gelince, insana yatırım yapmak gerektiğini bilmeyen kimse yoktur. İnsana yatırım demek, eğitim başta olmak üzere insan karakterinin ve potansiyelinin gelişmesini sağlayacak alanlara kaynak aktarmak, buralarda yaratıcılığı teşvik eden, ödüllendiren, rasyonel, icatçı, özgür düşünce iklimleri oluşturmak demektir. İspanyol sosyolog Manuel Castells, insanlık tarihi boyunca yenilik (inovasyon) yaratma işinin dünyanın veya bir ülkenin her yerine eşit dağılmadığına ve belirli yenilik merkezleri oluştuğuna dikkat çekiyor. Yeniliklerin bölgesel olarak yoğunlaşmasının nedeni, kültürel yaratıcılık ve teknolojik yenilik açısından büyük kentlerin belirleyici bir rol oynamasıydı. Yenilik yaratma, icatçılık ve üretim bir sinerji işiydi ve bunun oluşabilmesi için temel şart bir yenilik ortamının varlığıydı. Bir başka deyişle, ister ekonomik kalkınma olsun ister bilimsel, sanatsal veya felsefi bir atılım anlamına gelsin, yenilik atomize bireysel çabaların değil; yetenekli insanları kendine çeken, onları toplumsal bir etkileşim ağı, bir değerler bütünü, bir kurumlar ve örgütlenmeler kümesinin içinde yeniliğe kışkırtan bir atmosferin varlığını gerektirir. Picasso, İspanya’da kalarak Picasso olamazdı. Picasso olabilmek için Paris’e gitmesi gerekiyordu. Castells’e göre, günümüzde büyük film yönetmenleri ve aktörler için Hollywood’un bir çekim merkezi olmasını; elektronik ve yazılım alanındaki önemli yenilikçilerin Silikon Vadisi’nde toplanmasını sağlayan ya da büyük bilim insanlarının, Nobel ödüllü araştırmacıların vb. büyük kısmının Amerikan üniversitelerinden çıkmasına yol açan neden, yenilik ortamı olmak için gereken atmosferin varlığıdır. Yenilik ortamları (teknopoller), Enformasyon Çağı’nda yeniliğin ve sınai üretim sürecinde katma değer yaratmanın temel kaynaklarıdır. (1)

Çok partili dönem boyunca Türkiye’yi yönetegelmiş olanların kafasında sınai, bilimsel, sanatsal, edebi teknopoller yaratmak yoktu. AK Parti döneminde ise bu tür yerler partizan kadrolaşma kaldıramayacağı için, az buçuk buna yaklaşmış olanlar da dağıtıldı. AK Parti hükümetinin insana yatırım denilince anladığı şey, İmam Hatip okullarına diğerlerine kıyasla daha fazla özenmekten ibaret. Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’ni “Dünya beşten büyüktür” diye eleştiren Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın, Türkiye’nin onu yöneten gelmiş geçmiş bütün partilerden daha büyük olduğunu anlamaması ilginç. Arkada kalan yirmi yılda AK Parti şunu kanıtladı: Türkiye ne borçlanarak kalkındırılabilir ne de liyakatin üstünde tepinerek! Türkiye gibi büyük bir ülkenin kalkınması işi partizanlık kaldırmaz. Dar ideolojik kalıpların at gözlükleri ile kavranamaz. Eğitime, bilime, yaratıcılığa, üniversitelere alelade devlet kurumları gözüyle bakarak kalkınmanın temel girdisi olan insan kaynakları sadece heba edilir. İfratın seçeneğinin tefrit olmadığını anlayacağımız günler gelir mi acaba?

(1)Manuel Castells, Enformasyon Çağı: Ekonomi, Toplum ve Kültür, c.1 Ağ Toplumunun Yükselişi, çev. Ebru Kılıç, İstanbul Bilgi Üniversitesi Yay., İst., 2005, s.520