06 Mayıs 2024 Pazartesi
İstanbul 18°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Karakolda ayna yok: ‘Oregon’

Tunca Arslan

Tunca Arslan

Gazete Yazarı

A+ A-

Birkaç kez görüp geçirmişlik fırsatım oldu; karakollar-nezarethaneler “bir âlemdir”… İnsanın her türlüsüyle karşılaşabileceğiniz, tedirginlik ve belirsizlik dolu bekleyişlerin sürdüğü, “düşen” herkesin suçsuz ve haklı olduğunu iddia ettiği, kendinizi bıçak sırtında hissedeceğiniz bir mekândır burası. Eğer gözaltındaysanız, savcılığa sevk ile salıverilmenin arafında durur, polislerin iki dudağına bakar, kodes arkadaşlarınızdan bin bir hikâye dinlersiniz. Durumunuz çok berbat ve vahim değilse, kötü muamele görmüyorsanız, kısa sürede çok şey öğrenir, hatta kendi çapınızda eğlenebilirsiniz bile.

Senaryosu Ümit Ünal tarafından yazılan, 2015’ten beri İstanbul Film Festivali Direktörü olarak tanıdığımız Kerem Ayan’ın ilk uzun metraj çalışması, seyirciyi 1985 yılına götürme iddiasındaki “Oregon”, büyük oranda bir karakolu mekân edinen, gözaltı sürecini resmeden bir film. 12 Eylül’ün üstünden beş yıl geçmiş, Turgut Özal’lı yıllar başlamıştır ama hippi kılıklı gençlerin bile gizli örgüt üyesi olabilecekleri zehabı halen ortadan kalkmamıştır. Mimar Sinan Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Sinema Bölümü’nden mezun, sektörde iş bulamadıkları için Bodrum’da takı esnaflığı yapan ve sevgili olan Gaye ile Hakan, İstanbul’a gelmişler, bir arkadaşlarından ödünç aldıkları müzik kasetini geri vermek istemektedirler. Selen evde yoktur, Kapadokya’ya çekime gitmiştir ve apartmanın kapıcısı ile emekli bir albayın kuşkulanmaları üzerine bizim gençlerin kaset olayı karakolda biter.

HİKÂYESİZ BİR FİLM

Baştan sona mizahi tonda akıp giden, iyi yazılmış diyaloglara ve başarılı oyuncu kadrosuna güvenen “Oregon” (filmin adı hafif yollu, biraz da alakasız bir sürpriz sayılır, o nedenle açık etmeyelim), tuhaf biçimde, hikâyesi olmayan bir film. Yüzlerce festival filmini elinden geçirmiş Kerem Ayan ile her şeyden önce bir senaryo ustası olan Ümit Ünal’ın ortaklığı, seyirciye dört başı mamur bir hikâye ve matematiği iyi ayarlanmış senaryo vaat etmekle birlikte, bu beklenti karşılanmıyor maalesef.  Karakolda ve dışarıda iyi işlenmiş ve iyi oynanmış çok sayıda karakterle tanışıyor, dünyalarını tanıma fırsatı buluyoruz ama bunlar klasik anlamda bir hikâye çerçevesinde biçimlenmiyor. Yok yere karakola düşen iki genç, kanser olup olmadığı konusunda test sonucunu bekleyen komiser, feleğin çemberinden kim bilir kaç kez geçmiş fahişe, emekli albay ve karısı, apartman kapıcısı ve karısı, ünlü Yeşilçam yıldızı, film sektöründe çıkış arayan genç ve ayrıldığı sevgilisi, tek tek sempati topluyorlar ama “hikâyesizlik” neticesinde, örneğin Jim Jarmusch’un “İçerdekiler”i (Down by Love, 1986) gibi bir sonucun kıyısından bile geçilemiyor.

KARAKOLLARDA 113 KİŞİ ÖLMÜŞTÜ

Böyle olunca, filmin neden ille de 1985 yılında geçtiğinin de bir önemi ve anlamı kalmıyor, dönem Türkiye’sinin gerçekleri (Kenan Evren’in “Netekim!”ine küçük bir vurgu ve televizyondaki Özal görüntüsü dışında) ucundan kıyısından bile olsa karşımızda belirmiyor. Filmin konusuyla ilgili olduğu için küçük bir örnek vereyim: 1985, SHP milletvekili Cüneyt Canver’in karakollarda işkence ve kötü muamele sonucu ölen 113 kişinin listesini Meclis’e verdiği yıldı. Dolayısıyla “Oregon”un karakolunda “Kız kolunda damga var…” diyebileceğimiz birileri mevcut ama dönemin aynası yok!

Yalnızca adıyla bir “sanat-festival filmi” çağrışımı yapan “Oregon”, diyelim ki gene bir karakolda geçen “Komser Şekspir” kadar kötü bir film sayılmaz elbette ama yetersiz, “hedefine ulaşamamış” değil, hedefi olmayan, çatışma-çelişki barındırmayan bir çalışma. Şimdiden Kerem Ayan’ın ikinci filmini bekliyoruz.