Kim bilir, kimler yırttı da...
Hafta sonu gazetelerdeki haberde; Olimpiyat Şampiyonu atlet Aslı Çakır Alptekin ve Avrupa Şampiyonu atlet Nevin Yanıt’ın doping şüphesi nedeniyle, yarışmalara katılma hakkının ellerinden alındığına ilişkin Uluslararası Atletizm Federasyonları Birliği’nin verdiği karardan söz ediliyordu. IAAF, topu bizim federasyona atmış prosedürü gereği. Yargılamanın sonucunu bekliyorlar ancak kanıtlar da ellerinde. Üstelik, Aslı’nın 2004 yılında siciline geçmiş 2 yıllık doping cezası var.
Sonuç kesinleşene kadar atletlerimiz temizdir elbet nezdimizde. Yoksa “Bavulcugiller”den farkımız kalmaz, “ileri demokrat” oluruz hafazanallah! Ama bu konu ilk gündeme geldiğinde -ki aylardan Mart’tı- Aslı Çakır’ın adının verildiği İstanbul Ataköy’deki salonun tabelasını apar topar kaldırıverdi, tabelalarla derdi olan ak kaşık iktidarının işgüzarları...
Doping, zor iştir! Akıl ister, lobi ister, organizasyon ister, finansman ister, teknoloji ister, en başta da bilim ister. Elin ürettiği hapları yutup, elin sporcusunu geçmenin bir maliyeti olacaktır elbette. Bu işi uluslararası uyuşturucu ticaretine benzetirim bir açıdan. Aslında kontrol mekanizmaları o denli güçlüdür ki, ancak izin verildiği ölçüde faaliyet gösterebilirsiniz ve öyle gerektiği için de, bu kedi-fare oyunu hiç bitmez.
Sportmen ambalajda sahtekâr ruh
Bizimse, “Milli Doping Endüstri”miz yok maalesef(!) Olamaz da bu gidişle, dışa bağımlılıktan kurtulamayız! Ne üniversite gibi üniversitemiz var artık, ne Bilimler Akademisi’nin işlevi kaldı, ne Tübitak’ın... Kim geliştirecek peki bu sektörü?.. Şakası şöyle dursun; bir yandan, doping sahtekarlıktır, cinayettir gibi kulak okşayan, ulvî sloganlar herkesin dilindeyken; diğer yandan devasa bir doping endüstrisi tüm dünyada uluorta faaliyet gösteriyor. Peptid hormonlardan, anabolik ajanlara uzanan performans artırıcılar -hesapça her ülke karşı olduğu halde-serbestçe üretilip, satılıyor. Kimi ülkeler el altından destek veriyor sektöre, ar-ge laboratuarları, kobaylarıyla farmakoloji bilimi dopingin emrinde! Sportmen ambalajda, sahtekâr ruh!
Geçen Ekim ayındaki Aslı Çakır’ın düğününde demişti ki Benim Başbakanım, “Türkiye Cumhuriyeti devleti olarak düşen görevler vardı. Bütün doping kontrolleri, vesaireler onlar gerçekleşti. İnşallah, öyle zannediyorum ki bu hafta içinde yapacağımız bir törenle bu ödülleri de kendilerine takdim edeceğiz.” Hatta, lafının başında “3 bebe” istemişti, memlekete atlet olmaları şartıyla... Olmadı, yine açığa düştü Sportmen Başbakan, hani tamamdı “kontroller, vesaireler”?
Aklıma Avrupa Şampiyonu atlet Süreyya Ayhan’ın antrenörü Yücel Kop’un, Ekim 2005’de NTV’ye söylediği şu sözler geldi:”Doping yapmışsa bu ülke için yapmıştır sporcu... Şampiyonluk için yapmıştır. Bir çok ülke yapıyor ama akıllıca yapıyor.” En kibar ifadeyle; “evrensel değerlerle yakından uzaktan ilgisi olmayan, pragmatik ve makyavelist bir yaklaşım” diyelim. Hafiften, Çiller’in “Bu ülke için kurşun atan da, yiyen de şereflidir” vecizesini de çağrıştırmıyor değil...
Temiz olan var mı?
Kimi insanlar, soyut gibi görünen bu “evrensel değerleri” kendi yaşam imbiklerinde süzerek içselleştirirler. İtalyan spor adamı Sandro Donati de onlardan birisi. 10 yıl atletizm milli takımında antrenörlük, 16 yıl ulusal olimpiyat komitesi araştırma biriminin başında yöneticilik yapmış. Önce kendi ülkesinin Atletizm Federasyonu’nun yaygın ve sistematik olarak dopingi desteklediğini, yıllar sonra yine kendi ülkesinin bisikletçilerinin doping yaptığını kanıtlayınca, Berlusconi’lerin prim yaptığı bir ülkede başına gelmedik şey kalmamış tabii, kovulmalar, tehditler... Bugün 66 yaşında, “Hepsi doping ve hileyle kazanılmış rekorları çöpe atmazsak, gelecek kuşaklar aynı yolu izlemeden hiçbir rekoru kıramaz.” diyor.
Yani?.. Doping şart! Pekin Olimpiyat Oyunları’nın 400 metre şampiyonu ABD’li atlet La Shawn Merritt, boynuna olimpiyat altınını takalı 2 yıl bile olmadan girdiği 3 doping testinde de, vücudunda yasaklı steroid türevlerine rastlanmıştı. “Kullandığım ExtenZe adlı ilaçla vücuduma girmiş olabilir” diye verdi savunmasını; bu bir penis büyütme ilacıydı.
Vücudunda çıkan yasaklı maddelerin suçunu; ana rahmindeyken ölen ikizinden tutun da, kayınvalidesinin ilaçlarına kadar olmadık yerlerde arayan yüzlerce sporcu savunmasına tanık olundu geçmişte. İçlerinde hiç, “Yaptım ulan! Rekabeti eşitlemek niyetiyle yaptım, piyango bu sefer bana vurdu! Kim bilir, kimler yırttı enselenmeden, bu çark kimleri kurtardı?..” diyen bir ‘delikanlıya’ denk gelmedim bunca yıldır. Oysa, saçma sapan bahanelerle komik duruma düşmenin dışında, sisteme entegre olmamışlar zaten cezadan kurtulamıyor.