Muhbirlik bulaşıcı mıdır?
UEFA Tahkim Kurulu’nun, Fenerbahçe ve Beşiktaş’ın cezalarını açıklamasının ardından, basın toplantısı yapan Fenerbahçe kaptanlarından Emre Belözoğlu, “Bu süreç İngiltere’de yaşansa, örneğin Liverpool aleyhine Everton Kulübü bu kadar debelenir miydi?” mealinde bir açıklama yaptı. İsim vermese de göndermenin Galatasaray’a olduğu açık. Örneği de iyi seçmiş Emre; 119 yıllık Merseyside derbisiyle... Ancak, Liverpool kentinin “Kızıllar”ıyla, “Maviler”inin gerçek bir dostlukları var.
Yıl 1966... Beyazıt’ta, Çınaraltı Kahvehanesi’nde, İstanbul Üniversitesi’nin bir garip akademisyeni, çay içip istikbâline dertlenmektedir. O sırada yanına gelen MİT mensupları, kendisine “iş” teklif ederler. Böylece MİT ajanı olur, iktisat doktoru Mahir Kaynak. 12 Mart döneminde devrimcilerin başına gelenlerde hiç sorumluluğu olmadığını şöyle anlatır: “Beni öğretim üyeleri ve öğrenciler arasında istihbarat toplamak ve onları kışkırtmakla itham ettiler. Bu kesinlikle doğru değildir. Bu konularda hiç bilgi toplamadım ve hiçbir yönlendirme operasyonunda rol almadım. Sonradan bütün faturalar bana ödetildi.”
İfadesine bakılırsa; eski TSK mensubu Kaynak, teşkilatta elleri cebinde, ıslık çalarak, etliye sütlüye karışmadan daire başkanlığına dek uzanmış. Oysa dönemin aktif tanığı, hukukçu Turgut Kazan, “İstanbul Üniversitesi’ndeki toplantılarda, devrimci kalabalıklara, ‘Devrim namlunun ucundadır! Sandığa inanmayın!’ nutukları attığının canlı şahidiyim.” diyor.
Gelelim bugüne; 10 gün kadar önce, Galatasaray A.Ş. Üst Yöneticisi ve eski Futbol Federasyonu Başkanvekili Lütfi Arıboğan, bir açıklama yaparak, “TFF Başkanvekilliğim döneminde, şike sürecine dair, UEFA veya herhangi kurum nezdinde en ufak bir görüş ve yorumum olmamıştır.” dedi. İddiasına dayanak olarak, UEFA’nın Ocak 2012’deki dilekçesini sunan Arıboğan’ın son sözüyse, “Medyamızın, konunun özünden uzaklaşmayacağına inanıyorum.” oldu. Bir yandan kendisini temize çıkartırken, esas derdi olan “konunun özünü” de ıskalamıyor, oysa artık federasyonda görevi yok, bu şevk niye?
Lütfi Bey cin gibi maşallah da, âlemi sersem sanmak gibi küçük bir defosu var. O dilekçenin, 2 ay önce dava dosyasına giren, Arıboğan’ın “Fenerbahçe yüzde 100 şike yapmıştır” ifadesini temizlemek için verildiğini, “bu sersemler çoktan unutmuştur” diye düşünmüş olsa gerek.
Oysa Oda Tv unutmamış, kurcalamış. 16 Ağustos 2011’de TFF’den, UEFA’ya gönderilen 5 sayfalık mektubun basına yansımayan bölümünü yayımladılar. Sürecin henüz birinci ayı dolmuşken, ortada iddianame yokken, dosyadaki gizlilik kararı sürmekteyken demiş ki Arıboğan önderliğindeki TFF, “Adil kararı, savunma ifadelerinden ve dosya incelemesine dayanan Etik Kurulu raporundan sonra vereceğiz. Lâkin; kulüpler hakkındaki kararı beklemeden, futbol ailesinin aşağıdaki tutuklu üyeleri hakkında, şike ve teşvik faaliyetlerinden ötürü disiplin yaptırımında bulunmaya karar verdik.” (Aziz Yıldırım’la başlayan 17 isim sıralanmış) Görülüyor ki, Lütfigiller kalemi baştan kırmış dizginleyemedikleri bir coşkuyla ve UEFA’ya “Al da at!” pası çıkarmışlar.
Aynı tarihlerde, kimse ne olduğunu anlamamışken, UEFA Başkanı Platini, “Neyin ne olduğunu bütün dünya biliyor. Şikeyi ben mi yaptım?” diyecek kadar nasıl kendinden emin olabilirdi ki zaten?
Gerçeği perdelemeye yönelik açıklamalarıyla vicdanını yıkamaya çalışsa da, Lütfi kardeş suçüstü yakalanmıştır! Bugünkü görevi, bu çabaları kimin adına gösterdiğini de ortaya koymaktadır. Emre Belözoğlu’nun da söylemek istediği budur. İşin garibi, kendi kulübü bu süreçte taraf/lehdar bile değildir. Cezalar açıklanınca, Lütfigiller, balkona matem bayrağını asıp, sıkı sıkı kapalı perdelerin arkasında kutlama partisine başlamışlardır muhtemelen.
Kaynak ve Arıboğan’ın aktardığım süreçlerindeki benzerlik dikkatinizi çekmiş olmalı: İhbar-Deşifre-İnkâr... Lütfi Bey, eşi, “Âkil Kadın” Ülke Arıboğan vasıtasıyla, Mahir Bey’in damadı olur. Yazının başlığı da buradan geliyor galiba...