02 Mayıs 2024 Perşembe
İstanbul 12°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

‘Nazizm Almanya’dan hiç ayrılmadı’

Mehmet Yuva

Mehmet Yuva

Gazete Yazarı

A+ A-

Geç ergenlik ve üniversite öğrencilik dönemim Almanya’da geçti. Seksenli yılların başıydı. Almanya’ya üniversite okumak için gönderilmiştim ama ne okumak istediğimi bilmiyordum. Bahtıma ne çıkarsa onu okuyacaktım ama bu asla tarih branşı olmamalıydı. Zira lisede en can sıkıcı, donuk, lezzetsiz bulduğum ve en zayıf not aldığım ders tarihti. Hâlbuki çok siyasi kitap okurduk. Tarihi şahsiyetlere çok ilgim vardı. Sinema, tiyatro, sirk, spor, macera, panel, konser kıssadan hisse nerede bir etkinlik varsa orada biterdik. Yılmaz Güney taraftarıydık ama Cüneyt Arkın’ın Battal Gazi ve Kartal Tibet’in Tarkan filmleri favorimdi. Semaya kadar zıplayan kahramanımız Cüneyt abinin havadayken tek atışta fırlattığı okların farklı yönlerde olan haçlı askerlerini mıhladığı sahnelerden çok etkilenmiştim. Evde bu sahneyi bıçaklarla kardeşlerim üzerinde denemeye kalktım. Felaketten döndük.

TARİH DERSİNİ ALMANYA SEVDİRDİ

Kıssadan hisse her tarafımız tarih kokardı ama bu dersten haz almazdım. Tarih dersini, ilmini Almanya sevdirdi. Daha doğrusu Türkiye’den götürdüğümüz lise diploması hem sadece Almanların 13 yıllık temel eğitimine karşılık sadece 11 senelik olduğundan hem de “gelişmekte olan ülke ürünü” bir diploma kabul edildiğinden bizi Alman Lisesine denk düşen Studien Kolleg (Hazırlık Koleji)’nde bir sene okuttular. Sayısal veya sözel okumak isteyenlerin ona göre dersleri vardı. Ama herkes Alman dili, tarihi ve edebiyatı okumak zorundaydı. Bu dersin hocasını da ders anlatımını da çok sevdim. Soru sormamızı, sorgulama sanatı ve adabını, kıyaslama tarih öğretisini, konuları sebep-sonuç bağlamında analiz etmeyi, bir meseleyi irdelerken yöneten sınıf, yönetilen sınıf ve akademik objektif analiz yani ona üç boyuttan bakma felsefesini öğretti.

‘KÖPEK BALIKLARI İNSAN OLSAYDI’

En önemlisi de Alman akademik sistemin en önemli dayanağı olan; Kendine itimat etme, tek başına araştırma ve hazırlık yapabilme, disiplinli olma, eleştiri ve sorulara tahammül etme, inat etmeden ama kolay ve başkalarının keyfi olsun diye vazgeçmeden kendini ve toplumu daha verimli hale getirmenin önemi üzerinde çok dururdu. Bu çalışma özelliğini grup çalışmasına entegre edebilme ve iş bölümü yaparak en iyi sonuca gidebilme tekniklerini öğretti. Özellikle edebiyatçı, yazar, şair, yönetmen Bertolt Brecht’in, “Köpek Balıkları İnsan Olsaydı” adlı öyküsünü okumamı tavsiye etmişti. Öykü şu soruyla başlamaktadır; “Wenn die Haifische Menschen wären, wären sie dann netter zu den kleinen Fischen?" Köpek Balıkları İnsan Olsaydı küçük balıklara daha iyi mi (nazik) davranırlardı?”

DEMEK Kİ HOCAYLA İLGİLİYMİŞ

O vakit tarih dersine olan tepkimin tarihin kendisiyle ilgili olmadığını, ders müfredatı olarak önünüze koyulan kitapların ve bu kitapları kitabın muhtevasından daha monoton anlatan hocalarımızla ilgili olduğunu öğrenmiştim. Siyasetin nefret edilecek bir ilim dalı olmadığını o siyaseti kirleten, içini boşaltan politikacıların ve onların dizginlerini kendi menfaat arabalarına bağlamış olan efendi seyislerden nefret edilmesi gerektiğini öğrendim. Siyaset ve tarih ilmi okumayı seçtim. Bunu Almanya’ya borçluyum. Almanya yıllarım tek kelimeyle muhteşemdi ve benim için hayati önemde derslerle dolu Alman dostlarla yaşadığım tecrübeleri, Almanya’da sürdürdüğüm futbol hayatım, Almanlarla komün hayatı, dayanışmayı, sevgiyi, paylaşmayı, aşkları, siyaseti, sokak eylemlerini, marketleri, bağları çalıp bunu işçi sınıfı adına kamulaştırma diye sunduğumuz ve daha nice maceraları yaşadığım ülkeydi.

NAZİLERİ ETKİSİZ HALE GETİRDİM

Frankfurt şehrinde Main nehri kenarında kutladığımız 1 Mayıs Bayramına polis bariyerinden rahatlıkla geçip gösteriye katılanlara saldıran Dazlaklarla (Naziler) saatlerce süren çatışmalarımız, bir pazar günü ıssız bir taşra metrosunda üzerine bira dökülen siyahi bir mülteciyi üç Nazi’yi nasıl etkisiz hale getirdiğim, 12 Eylül 1980 askeri darbesine karşı sokaklar için örgütlediğimiz on binler, tüm sol örgütlerin bir araya gelerek oluşturduğu Faşizme Karşı Birleşik Direniş Cephesi (FKBDC), adını sanını, görevini, kim olduklarını dahi bilmediğim sadece solcu oldukları için üniversitemi ve hayatımı tehlikeye attığım anıları biriktirdiğim diyardı. Yeşiller Hareketinin önde isimlerinden Joshka Fisher ile ev işgalleri ve polisle çatışmalar, ABD Reisi Reagan’ın Frankfurt ABD üssüne yerleştirmek istediği Pershing 2 balistik füzelerine karşı eylemlerimiz, anti-emperyalist mücadelenin, özellikle başta Filistin mazlum milletlerle dayanışmanın merkeziydi Almanya.

PEMBE DEVRİMCİ DÜNYA

Bu pembe devrimci dünyanın üniversite yaşamı ve üniversite kampüsü ile sınırlı olduğunu geç gördüm ve anladım. 1988’de Almanya’dan ayrıldım. Ayrıldıktan bir yıl sonra 9 Kasım 1989’da Berlin Duvarı’nın yıkılışına sahne oldu Almanya. Sosyal Demokrat, Yeşiller, Sol gibi “anti-sistem partileri” olarak zuhur eden örgütler sisteme entegre oldu. Belki de başından beri sistemin emme ve filtre görevini yerine getiriyorlardı. Joshka Fisher bile Dışişleri Bakanı oldu. Sosyal Demokratlar, sosyalist diye pazarlanan Die Grünen (Yeşiller) ve Die Linke (Sol) rejimin ana taşıyıcı kolonları oldu. Bölgemizdeki tüm etnik, dini ve mezhepçi bölücü taifenin iktidarı oldu. ABD’nin kiralık silahı ve Washington’un Balkanlarda, Ukrayna’da, Suriye’de ve bugün İsrail-Filistin’de her türlü işbirliğine sorgusuz sualsiz hazır oldu.

Alman halkının ezici çoğunluğu devasa ekonomik büyüme ve zenginliğin getirdiği huzur ve aslında bu büyüme ve huzuru kendilerine sağlayan ABD’nin yaşam kültürüne entegre olmayı çok sevdi. Önemli bir entelektüel sayı ve sermaye grubu ABD’nin Almanya için oluşturduğu tehdit ve tehlikeyi görmesine rağmen açıktan tavır almaya korkuyor. ABD ekonomisi ile entegre olmuş güçlü sermaye grupları ABD’nin Birinci ve İkinci Dünya Savaşında Almanya’yı yıkan, yakan ama onun sayesinde haritadan silinmeyen, var olmaya devam eden bir ülke olduklarını biliyor ve bunun için ABD’ye minnettar. Önceleri kimsenin işine burnumuzu sokmayalım, ekonomik büyümeye odaklanalım âlemin gıptayla baktığı ülke kalalım çizgisinde olan Almanya, kendisini uluslararası çatışmanın göbeğinde buldu. Bugünkü sosyal demokrat-yeşiller-sol hükümet ABD-İsrail Cephesinde öncü kuvvettir.

RUSYA SÖZ KONUSU OLUNCA ÇIĞIRTKANLAR

Rusya söz konusu olduğunda savaş çığırtkanlığı yapanlar, Rusya en ağır cezaya çarptırılmalı diyenler konu ABD ve İsrail olduğunda uysal oluyorlar. Almanya Başbakanı sosyal demokrat Scholz diyor ki; “Şu anda Almanya için tek bir yer var: İsrail'in yanında olmak. Kendi tarihimiz, Holokost'tan kaynaklanan sorumluluğumuz, İsrail Devleti'nin güvenliği için ayağa kalkmayı bizim için daimi bir görev haline getiriyor." Hitler Nazi imparatorluğunu Rusya ve Kızıl Ordusu yıktı. Sırplar, Alman Nazi ve İtalya faşist ordularına karşı partizan savaşı verdi ve onları yendi. Rusya ve Yugoslavya (Güney Sırpları) Alman algısında nefret edilesi düşmandır.

Alman Başbakanı Holokost’tan kaynaklanan sorumluluğundan bahsediyor. Alman Naziler milyonlarca sivil Rus ve Sırp öldürdü. Moskova ve Belgrat’tan kaynaklanan sorumluluk duymuyor. Bu sebeple İkinci Dünya Savaşından sonra Almanya’nın asker kullandığı ilk yer Yugoslavya oldu. Bu ülkeyi parçaladı. Şimdi de Alman Nazi ordusuyla işbirliği yapan Ukrayna’daki torunlarıyla birlikte Rusya’dan intikam almak istiyor. Neo-Nazi Zelenskiy ve Netanyahu’yu yoldaş kabul ediyor. Kendisini ve sülalesini Nazilerden kurtaran Rusları ve Putin’i düşman olarak telakki ediyor. Ne yaman çelişkidir ama rengi kırmızı, yeşil, sol, sağ olsun Nazi ruhu hepsinde yaşamaya devam ediyor. Zira Nazizm Almanya’dan hiç ayrılmadı.