18 Mayıs 2024 Cumartesi
İstanbul 22°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Okuduğum kitaplar: Eskiden gelecek güzeldi

Kemal Ateş

Kemal Ateş

Gazete Yazarı

A+ A-

Adnan Özer’in romanını okuyorum, şair elinden çıkmış bir roman: Eskiden Gelecek Güzeldi, Doğan Kitap’ın salgından sonra çıkardığı yeni kitaplarından. Biz Adnan Özer’i çevirmen ve şair olarak biliyorduk. Özdemir İnce Sanat Kurumu’ndaki söyleşilerimizden birinde demişti ki, “bir şair her türde yazar…” Yani roman da, tiyatro da yazar, demek istemişti. Bu sözünü Özdemir İnce kendisi ne ölçüde doğruladı bilemiyorum, ama Adnan Özer sanki onun yıllar önceki sözünü doğrulamış.

Eskiden Gelecek Güzeldi, güzel bir özyaşamöyküsel (otobiyografik) roman. Adnan Özer, 1980’den önce genç yaşta gittiği Küba’da âşık olduğu bir kadının yıllar sonra yeniden izlerini sürüyor. Roman yazarın hem kendi içine, hem bu uzak ülkeye yaptığı yolculuğun romanı… Esrar tekkelerine dönmüş çayevlerinde geçen, her an kazaya hazır bir arabaya benzettiği gençlik, gençlik yılları, gençlik sancıları… Aile desteği, aile dayanışması, sevgisini “siki bitli” diye horlayıcı sözlerle gösteren, sırasında özveriye hazır bir baba, siyasal ilişkiler, TKP günleri, 12 Eylül’le gelen baskılar, solun eleştirisi, epey sıkıntılı günler… Bunlar romanımıza yabancı değilse de, şiirsel bir anlatımla, ayrı bir tatla işlenmiş bu romanda:

“Karaköy iskelesine vapurlar yanaşıp duruyordu. Yanaşanlar palamar çözüp tekrar geldikleri yola koyuluyorlardı, köpükten beyhude işaretler bırakarak. Onlardan da bir yalpalanma, bir gıcırtı. Oracıkta bütün bir öğleden sonra umutsuzluğun demir putrelleriyle sarılmış halde oturup kaldım. Kaskatı beden içinde kalbim yalpalanıp duruyordu ve her gıcırtı o yalpalanan kalbimden geliyor gibiydi.” (s. 69)

Betimleyici öğelerin sondaki ek cümlelere bırakıldığı, bazen hoş dolambaçlarla uzayan şiirsel cümleler… Size sürpriz sözcükler sunan usta bir anlatım… Küba gibi uzun bir yolculuk bekliyor şairimizi, ancak asıl yolculuk içte, içe doğru. Modern bir Âşık Garip ya da Karacaoğlan gibi kahramanımız. Güzel bir roman, zevkle okudum.

Ninem, Babam ve Ben

Yeni bitirdiğim ikinci kitap gene Doğan Kitap’tan… Nenem, Babam ve Ben bir anı kitabı. Yazarı Berat Beran Diyarbakırlı bir eczacı, iş adamı… Zor koşullarda okumuş, eğitimli insanın çok kıt olduğu bir sülalede hem de o zamanın başarılı okullarından Maarif Kolejini kazanmış, eczacı, iş adamı olmuş. Kitap bir başarı öyküsünü anlatıyor. Berat Beran, önce genlerini aldığı, ailede çok etkili olan nenesini anlatıyor, ardından hapishane görmüş bir kabadayı olan babasını anlatıyor. Bu vurucu kırıcı aile içinde yetişen Berat Beran daha farklı bir kişilik geliştiriyor, büyüklerinin kavgacı, vurucu kırıcı yanlarını değil, mücadeleci, azimli yanlarını alıyor o. TKP ile tanışıyor, CHP gençlik kollarında başkanlık görevi yapıyor.

Diyarbakır’da da açılmış olan Maarif Koleji gibi okullar gerçekten eğitimimizin altüst edildiği şu günlerde çok aradığımız kurumlardan. “Nevresim”in, diş fırçasının bile ne olduğunu bilmeyen bir halk çocuğu kolej eğitimi alıyor burada. Diş macunu, fırça, kravat ilk kez bu kolejli çocukla evde yer buluyor. Biraz köy enstitülü çocukların durumunu andırıyor onun okul yaşamındaki şaşkınlıkları. Bu okulu Diyarbakır’dan Türkiye’ye açılan bir pencere olarak anıyor yazar.

Doğuyu, Diyarbakır’ı içten gösteren bir kitap Nenem, Babam ve Ben… Herkesin kabadayı, herkesin lider olmak istediği bir kent Diyarbakır… O kültür içinde yetişmiş renkli insanlar, bazen bir mizah kahramanı gibi çıkıyor karşımıza. Çok basit konularda bile akıl alacak insanlar arıyorlar. Cahillik kendini hoş gösterecek kültürü de birlikte geliştiriyor. Bu yüzden okumuşların işi zor. Feodal kültür içinde yetişen bir halk, modern yaşamla karşılaşınca ortaya çıkan mizahi olaylarla sürüp gidiyor anılar. Sonlara doğru her şeyiyle dışa bağımlı bir ülkede iş adamı olmanın sıkıntılarını, hatta pişmanlığını da dile getiriyor Berat Beran. Yazar güçlü bir edebiyatçı değil, ancak kalemi canlı, okutuyor kendini.