27 Nisan 2024 Cumartesi
İstanbul 18°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Serbest piyasa enkaz altında

Serhat Latifoğlu

Serhat Latifoğlu

Gazete Yazarı

A+ A-

6 Şubat 2023 tarihinde yaşadığımız deprem tarihin en büyük depremlerinden biri olarak kayda geçti. Türk Milleti ferasetini gösterdi, büyük bir dayanışma duygusu ile yardıma koştu. Devlet bütün kurumlarıyla depremin ilk anından itibaren harekete geçti ve kısa sürede bir düzen oluşturarak yaraları sarmaya başladı. Türkiye, milletiyle, devletiyle, hükümetiyle birbirine kenetlendi. Bir yanda kahramanlık, fedakârlık, dayanışma gibi yüksek değerler doruk noktasına çıkarken diğer tarafta fırsatçılık, yalan, iftira, korkaklık gibi her türlü uğursuzluk ortaya saçıldı. Türkiye, tarihinde hiç olmadığı kadar yoğun bir kara propaganda saldırısı altında kaldı.

ENKAZ ALTINDA KALAN  ‘SERBEST PİYASA’ REJİMİDİR

ABD Başkanı Ronald Reagan 1980 yılında iktidara geldiğinde yaptığı konuşmada ‘yaşadığımız bu krizde devlet sorunumuzu çözmüyor; sorun devletin ta kendisi’ demişti. Neoliberalizmin temel kuralı olan devlet düşmanlığı, ‘devletin toplumsal hayatın her alanından çekilmesi’ ilkesi işte bu cümleyle ifade ediliyor. 1980 sonrasında neoliberallerin bayraklaştırdığı bu slogan Türkiye’de 12 Eylül 1980 Gladyo darbesi ile birlikte hayata geçirildi. Türkiye’de kurulan uğursuz serbest piyasa rejimi böyle hayatımıza girdi. ‘Serbest piyasa’ rejimi liberalizmin şampiyonu olan ABD’nin ötesinde serbestliğe ulaştı; kuralsızlığın kural olduğu kaotik bir sistem ortaya çıktı. Önce plansızlık, kuralsızlık ile devlet kurumları işlemez hale getirildi. Sonrasında birbiriyle bağları koparılan kamu kurumlarının bazıları tasfiye edildi ve bunlar yapılırken devletçilik karşıtı yoğun propaganda yapıldı. Bu dönemde ‘benim memurum işini bilir, bugün git yarın gel’ gibi deyişler kazandırıldı Türkçeye.

PLANSIZLIK VE ÇARPIK KENTLEŞME

Devletin küçültülmesini ve felce uğratılması hayatın her alanına etki etti. Bugün yaşadığımız deprem riskini en üst düzeyde yaşamamızın nedenlerinden birisi budur. 1950’lerde başlayan gecekondulaşma 1980’lerden sonra yoğunlaştı ve sistematik hale geldi. 1980’de ülke nüfusunun yüzde 56’sı kırlarda yaşarken 2000’lere geldiğimizde nüfusun yüzde 75’i şehirlerde yaşamaya başlamıştı. Çünkü IMF’nin Türkiye için biçtiği elbise, ucuz işgücü ile imalat ve bolca ithalat yapan bir modeldi. Hızlı ve plansız gerçekleşen iç göç beraberinde birçok sorunu getirdi. Bugün hala yaşadığımız çok sayıda toplumsal sorunun kökeninde hızlı gecekondulaşma bulunmaktadır. Kontrolsüz iç göçün en önemli etkisi de hem nüfusun hem de üretim alanlarının deprem açısından en riskli bölgelerinde yoğunlaşması oldu. Bir ülkenin stratejik aklının felce uğratılması ve sonucunda afet risk yönetiminin olmaması beraberinde böyle bir stratejik hatayı getirdi. Devleti ve planlamayı tasfiye eden neoliberal zihniyet işte bu ‘akıl almaz’ hatayı yaptırdı.

ÜRETİM VE YERLEŞİMDE STRATEJİK HATA DÜZELTİLMELİ

Yakın zamanda iki büyük deprem olması beklenen Marmara Bölgesi’nin Türk ekonomisinde çok önemli bir yeri var. Yüksek deprem riskinin bulunduğu bu bölge ekonomik anlamda Türkiye’nin can damarıdır. Türk ekonomisinin toplam ihracatının yüzde 67’si bölgeden yapılıyor. Sanayi faaliyetlerinin yüzde 52’si, sanayi sektörünün cirosunun yüzde 55’i bölgede gerçekleşiyor. Toplam vergilerin yüzde 60’ı buradan tahsil ediliyor. Mevcut koşullar devam ederse Marmara Bölgesi’nde 7’nin üstünde gerçekleşecek bir depremin Türk ekonomisinde çok yıkıcı bir etkisi olacaktır. Çevre ve Şehircilik Bakanlığı verilerine göre 2012’den sonra 1.4 milyon adet konut kentsel dönüşüm kapsamına girdi. Ancak Türkiye çapında yaklaşık 1.5 milyon konutun daha dönüştürülmesi gerekmektedir. Sadece İstanbul’da acil olarak en az 48 bin konut yeniden inşa edilmeli ve 150 bin’e yakın konut güçlendirilmelidir.

İNŞAAT SEKTÖRÜ GÜNAH KEÇİSİ İLAN EDİLEMEZ

İnşaat sektörü Türk ekonomisinin en gelişmiş sektörlerinden birisidir. Sektör GSYİH’nin yüzde 6’sı büyüklüğündendir ve GSYİH’nin yüzde 30’una katkıda bulunur. Geçen yıl 7 müteahhit şirketimiz dünyanın en büyük 100 şirketi listesine girdi ve dünyada büyük çaplı projelere imza atarak göğsümüzü kabartıyor. İnşaat sektörü bir ekonomiye en yüksek katma değer sağlayan sektörlerden birisidir. Özellikle Türkiye gibi hızlı gelişen ülkelerde gelişmiş bir inşaat sektörü büyük önem arz eder. Sektöre yönelik yapılan kara propagandayı bir kenara bırakırsak yurtiçinde yapılan müteahhitlik konusunda bazı sorunlar olduğu bir gerçektir. Müteahhitlik adeta bir hobiye dönüşmüştür. 453 bin civarında bulunan müteahhitin ne kadarının ehil olduğu tartışma konusudur. Sektörde standartlar belirsizdir ve somut verilere ulaşmak zordur. Kayıt dışı ekonominin en yoğun yaşandığı sektörlerden birisidir. Bu ve bunun gibi sorunlar denetim ve kontrol mekanizmalarının eksik kalmasına ve hayati sorunlara yol açıyor. Sektör güçlüdür bu bir avantajdır ama kesin olarak daha sıkı kurallarla yeniden düzenlenmelidir.

Sonuç olarak; mandacı ekonomistlerin ve Atlantikçi muhalefetin iddialarının aksine bu deprem Türk ekonomisini yıkamayacak ve Türk milleti bu felaketten daha da güçlenerek çıkacaktır. Türk ekonomisi bütçesiyle, üretim kapasitesiyle, finansal gücüyle yaşanan zararı fazlasıyla karşılayacak ve deprem bölgesini kısa sürede ayağa kaldıracak güçtedir. Ancak buradan çıkarılması gereken hayati önemde dersler olduğu bir gerçektir ve hızlıca kararlar alarak harekete geçilmesi gerekmektedir.

ÖNERİLER

Afet Risk Yönetimi merkezi olarak yapılmalıdır. Farklı devlet kurumlarının (yerel yönetimler dâhil) ayrı ayrı yaptığı planlamalar birleştirilmeli geniş yetkilerle tek merkezden yönetilmelidir.

Türkiye’nin tüm bölgelerinde risk altında olan konutların uygun şartlarda inşaatının planlanması yapılmalıdır. Yapılacak dönüşümde büyük risk altında olanlar öncelikli olmalıdır.

Fiyat İstikrar Komitesi daha geniş yetkilerle donatılmalı ve OHAL ilan edilen bölgede fiyatları doğrudan düzenlemelidir.

OHAL’in gerekleri yerine getirilmelidir, kara propagandaya izin verilmemelidir

İnşaat sektörüne özel, EPDK’ya benzeyen bir kurul oluşturulması şarttır.

Depremin neden olduğu hasar için özel tahvil ihraç edilebilir. Afetler için özel bir fon oluşturulabilir. Bu fon Türkiye Varlık Fonu bünyesinde yönetilebilir.

Kaynakça;

https://www.turkcimento.org.tr/uploads/pdf/Deprem_Yol_Haritas%C4%B1.pdf