Yandex
05 Aralık 2025 Cuma
İstanbul 18°
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Mersin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Vurun F. Bahçe’ye...

Çetin Susan

Çetin Susan

Eski Yazar

A+ A-

İşlemediğiniz bir cinayetle yargılanırken, birisi ortaya çıkıyor ve itiraf ediyor: “O öldürmedi, ben öldürdüm!” Üstelik kriminal veriler de itirafı doğruluyor. Yargıç yine de sanığa keser mi cezayı? Peşinden Yargıtay aynen onar mı? Ve bunlar olursa, o adalete inancınız kalır mı?

Fenerbahçeli Caner Erkin’in durumu aynen budur benim gözümde. Sebebini sahada değil, saha dışında aramak gerekir. Makro dengeler değişmiş, Fenerbahçe “zayıflatılmıştır”.

“Bana verilen ceza doğru, Caner’inki yanlış” diyen teknik direktörün cezası kalkıyor, futbolcununki kalıyor! Caner 2 maç oynamazsa takım yere serilmez; amaç, Fenerbahçe’ye diz çöktürüldüğü, alenen hakkının yenebildiği duygusunu yaygınlaştırmak, kulübü “sıradanlaştırmak” elbette. Memleket “ileri demokrasi”ye geçince, her kurum nasibini alıyor. Anlaşılıyor ki; Fenerbahçe hedeflenen yere çekilinceye kadar, “durmak yok, yola devam!”

Trabzonspor doğru hedef belirlemeli

Trabzonspor beklenen performanstan uzak, taraftarı maçlarına gelmiyor. Ama Trabzonspor yönetimi, aksayan takımdan çok, üzerinden 2 sezon geçen 2010-11 Şampiyonluk Kupası’yla ilgili. Futbol Federasyonu Başkanı Yıldırım Demirören, “Bu işi kurcalamak kimseye fayda getirmez. TFF Tahkim Kurulu kararını vermiştir ve olay bitmiştir. Artık kimse şikeyi konuşmasın.” diyor. Yargıtay’dan çıkacak sonucun, verdikleri kararları etkilemeyeceğini açıkça dile getiriyor.

Aynı gün, Trabzonspor Başkanı Sadri Şener, “Demirören, Başbakan’a şirin gözükmeye çalışıyor.” cevabını veriyor. Saptama doğru, eylem eksik. Başbakan’ın icazetiyle Federasyon Başkanı olan, yani “tayin edilen” birisi başka nasıl davranabilir ki? Daha bu işe soyunduğunda, önüne koyulan yol haritası buydu ve kararlılıkla uygulanıyor. Arkasında Başbakan olmasa, Demirören bu kadar radikal kararlar alabilir miydi? Nitekim, bu gerçeği çok önce fark eden Galatasaray, başlangıçta gür çıkan sesini kesti ve işine bakıyor. Egemen güçle ters düşmek istemiyor. Bu bile ipucudur anlayana.

Trabzonspor, girdiği yolda sonuna kadar gidecekse; arka planda Başbakan’ın varlığını dikkate almalı ve gerektiğinde bedelini ödemeye hazır olmalıdır. Trabzonspor haklılığına inanıyorsa; cılız söylemleri bir yana bırakıp, camia olarak tek vücut halde Başbakan’ı da tavrını açıkça belirlemeye zorlamalıdır.

Bu ülkede, her konuda “raconu kesen” Başbakan değil midir? Daha 6 ay önce kupası geciken Galatasaray’ın yöneticisi Albayrak, Başbakan’ı cepten arayıp Kupa’sını istemedi mi? Başbakan da Vali’ye, “Kupa tez verile!” buyruğu göndermedi mi? Peki, kupaların hak sahiplerine verilmesi konusunda bu kadar hassas olan Başbakan, Trabzonspor’un haykırışlarını neden duymazdan geliyor? Cevap: Ya saçma buluyor ya da işine öyle geliyor, başka şık var mı?

Trabzonspor’un amacı doğrultusunda, Demirören kolay ama yanlış hedeftir. Her konuda göğsünü gere gere ortaya çıkan, sözünü kulaktan esirgemeyen Başbakan’ın, bu konuda neden gölgede kalmayı tercih ettiği sorusu, Trabzonsporlular için dikkate değerdir. Bir siyasetçinin en son göze alacağı şey, kitlelerle ters düşmektir ve Başbakan da “ustalık dönemindeki” bir siyasetçidir. Kendileri, hem futbolun baş aktörü olmaktan vazgeçememekte, hem de böylesi kritik, çok parçalı ve çıkarların çeliştiği bir dönemden tereyağından kıl çeker gibi sıyrılmayı, kârlı çıkmayı istemektedir. Nimeti benim olsun, külfete karışmam hesabındadır. Bunun mümkün olmadığını, her şeyin bir bedeli olduğunu kanıtlamak, zarar gördüğüne inanan tarafa düşer.