05 Mayıs 2024 Pazar
İstanbul 16°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Yarım porsiyon milli ekonomi

Atakan Hatipoğlu

Atakan Hatipoğlu

Gazete Yazarı

A+ A-

Cem Karaca’nın ikiyüzlü liboş ilericiliği eleştirdiği 1987 tarihli “Yarım porsiyon aydınlık” şarkısını hatırlayan var mı? Her şeyi en iyi kendilerinin bildiğini iddia eden, doğru dürüst bir şey üretmedikleri halde her şeyi eleştiren, söyledikleri ile yaptıkları arasında tutarlılık olmayan aydınların durumunu anlatıyordu bu sözlerle.

Tutarsızlık, hayatın başka alanlarında da yarım porsiyon işlerin ortaya çıkmasına neden olur her zaman. Mesela bu yarım porsiyon olma halinin bir de örgütsel ve kurumsal düzlemi var. Bir ülke yarım porsiyon bağımsız olabilir. Bir hükümet yarım porsiyon milli olabilir. Bir şirket yarım porsiyon ticari ahlaka sahip olabilir örneğin…

Kurumların tutarlılık ve bütünlük kazanmalarını sağlayacak olan varlık nedeninin, ulaşmayı hedeflediği sonucun ve bu sonuca ulaşmak için izlemesi gereken yolun doğru tayin edilmiş olmasıdır. Eğer bir kurum, günübirlik hareket tarzını aşamıyorsa, uzun vadeli plan, program, strateji geliştiremiyor; daha da önemlisi bu plan ve programı, ilan ettiği hedefleri ile bütünleyemiyorsa, yolda kalacak demektir.

Türkiye’de siyaset dünyamızın başında bir yarım porsiyon milli olma derdi var. Nihat Erim’in ifadesiyle “Küçük Amerika” sürecine girdiğimizden beri bu Türk siyasetinin yapısal bir derdi oldu. Bir taraftan emperyalist sistem içinde, NATO’da güvenlik arayacak, diğer taraftan ulusal güvenliğinizin tarifini “sistem”in güvenliğinden ayırmaya çalışacak, askeri operasyonlarla kukla Kürt devleti sürecini baltalayacak ya da Kuzey Kıbrıs’ı korumaya çalışacaksınız. Bir taraftan uluslararası işbölümüne rıza gösterip üretimi baltalayacak, KİT’leri özelleştirecek, devleti küçültecek, kalkınma hayallerini köprü, baraj, yol vb. altyapı yatırımları ile sınırlayacaksınız, diğer taraftan üretimden yana olduğunuzu söyleyeceksiniz.

Bu yarım porsiyon millilik derdi, AK Parti hükümetinin başını özellikle ekonomi alanında fena halde ağrıtıyor. Sen yıllarca faizi düşür, sıcak paraya dayalı bir ekonomiye meydan oku. Faiz lobilerinden gelecek paraya ihtiyacım yok de. Sıcak paraya olan ihtiyacını Merkez Bankasının arka kapı döviz satışlarıyla, Katar’dan Rusya’dan gelen paralarla günü kurtar. Daha fazla döndüremeyeceğin bir an geldiğinde bin bir rica minnetle Mehmet Şimşek’i Hazine’nin başına oturtup faizleri yeniden yükselt. Sıcak paracılara yeniden kapıları aç. Mesele neymiş? Biraz soluklanmak gerekiyormuş.

Erdoğan yönetiminin soluğu neden kesildi? Mesele, iddiasına uygun uzun vadeli bir ekonomik dönüşüm programını uygulamak yerine yarım porsiyon milli ekonomi ile yetinmeye kalkmasıydı. Mesele, faizleri düşürüp sıcak para komisyoncularına meydan okumaya kalktığı sırada, kalkınma ve üretim için gereken kaynakları, üretim ilişkilerine müdahale ederek yaratamayışında! Neden hortumcunun üzerine gidemediğinde, neden vergi yükünü rantiyenin üzerine yıkamadığında. Meselenin esası tutarlı, bütünlüklü ve millilik söyleminde ifadesini bulan stratejik hedefe uygun bir plan ve programın olmamasında. Mesele yarım porsiyon millilikte!

Program iddialara uygun olmayınca, kadrolar da uygun olmuyor. Hükümet elindeki imkân ve yetenekleri üretimi artırmak için hizalandıramıyor. Gençler işsiz, insan kaynakları heba ediliyor, çiftçi malını satamıyor, esnafın ve emekçinin üzerindeki vergi yükleri ağır, enflasyon sabit gelirlileri eziyor, üretim yapmak isteyen cezalandırılıyor.

Bu çarkın tersine çevrilmesi gerekiyor. Üretimi merkeze koyan bir anlayışa geçmek gerekiyor.

Ancak üretmek ve kalkınmak için kaynak lazım. Sorduğunuzda herkes cari açığın düşürülmesi, enerji ithalatının, yerli enerji kaynaklarının payını arttırmak suretiyle azaltılması gerektiğini biliyor. Dayandığımız duvar, bilmekle yapmak arasındaki nitelik farkı. Nasıl yapacaksınız? Tarihin devrimci dönemlerinin en önemli sorularıdır bunlar: Ne yapmalı, nasıl yapmalı?

Cevap belli: Kaynak dışarıdan bulunacak yeni borçlarda değil, servetin akış yönünü değiştirmekte. Özal ekonomisinden bu yana, az kazanandan çok kazanana, üreticiden üretken olmayan sektörlere doğru kaynak akışı var. Yapılması gereken iş bunu tersine çevirmek, ırmağın yatağını üreticinin tarlasına doğru döndürmek... Hükümetin sorunu, üretimi ve kalkınmayı bir plan ve programa bağlamamış olmasında, sistemin içinde kalarak çıkış yolunu günübirlik çabalarla aramaya çalışmasında. Yarım porsiyon milli ekonomi böyle bir şey!