05 Mayıs 2024 Pazar
İstanbul 13°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Yeseninci haytalık veya uç beyi olmak

Nadir Temeloğlu

Nadir Temeloğlu

Site Yazarı

A+ A-

"Yoruldum yaşamaktan yurdumda

İçimde engin kırlara açılma özlemi

Bırakıp gideceğim kulübemi

Çekip gideceğim hırsız ve hayta"

Bu satırlar Sergey Yesenin’e ait. Rus ozan, aitsizlik hisseder. Çünkü hep düş kırıklıkları yaşamıştır. Karasevidir (melankolik). Yaşamla, bireyle bağı kuramamıştır. Kaçma özlemi vardır.

Bireyin sıradan olma veya öncü olma ayrımını belirleyen ölçütlerden bir tanesi, zorluklara karşı tavrıdır. Değiştirme iradesidir. Sıradan bireyin gözü hep dışarıdadır. Başkaları değiştirsin ister. Dirençsizdir. Sindirilmiştir. Kendi dünyasına, günlük kaygılar içine hapsedilmiştir. Kaçışı seçmesinin sebebi, kolaycılığındandır. Bilinci perdelidir. Değiştirecek olanı zor bulgular. Öncüyü görmediği ve öncüleşmediği gibi, kendini kitlenin içine de koymaz. Gözünün dışarıda olması, beraberinde üstten bir bakışı da getirir. Kendi gibi düşünmeyeni küçük görür. Sistemin içinde debelenmesine bakmadan, sisteme karşı çıktığını sanır. Aslında yanılgıdadır. Sistem için zararsızdır. Sözlüğün ikinci anlamındaki haytadır: “Başıboş, bir baltaya sap olamamış, apaş, serseri.” 

Yeseninci haytalık veya uç beyi olmak - Resim : 1
Dolce Paganne-The Roots

DONKİŞOTLUĞA SOYUNANLAR

Türk yazınında Yesenin tipi karşımıza sık çıkar. Muzaffer Buyrukçu’nun Gece Bitmedi romanında iki âşık olan Ali ve Meral, onlardandır.

Kitabın ilk baskısı 1995’te yapılmış. 12 Mart sonrasında geçer. Bir yılbaşı gecesini anlatan roman, zamanda geriye gidişlerle örülür. Okura, Adalet Ağaoğlu'nun Bir Düğün Gecesi'ni çağrışırır. Roman, Ali ve Meral’in tutku dolu tatillerini, dünyaya bakışlarını aktarır. İkilinin aşkları ve sevişmeleri öyle doludur ki, “Saniyelerin diplerinde bile hazine aramaya koyulmuşçasına” (s. 20) yaşarlar.

Âşkları bir bakıma, “sevginin öldürülmek istendiği onun yerine isteklerin, tutkuların ve insan karakterlerinin gerçek temsilcisiymiş gibi paraya, eşyaya, güce tapma putçuluğunun sahneye konduğu, sımsıcak ilişkilerin soğuklaştırıldığı, içtenlikten, güvenden uzaklaşıldığı, kuşkunun, inançsızlığın, benciliğin değer kazandığı bir çağda” başkaldırıdır. Kimseden korkmadan, alay edilmeyi, küçümsenmeyi göze alarak birbirlerine “seviyoruz” derler. Kendilerini sevgi Donkişotları olarak adlandırırlar. Bu Donkişotluk yalnızca çağa değil, yasakçılara, alıklara, beyinsizlere, canavarlaşanlara bir başkaldırıdır. Böylece onları umursamadıklarını gösterirler (s. 146).

Yeseninci haytalık veya uç beyi olmak - Resim : 2
Kerry James Marshall, Eski Halinin Gölgesi Olarak Sanatçının
Portresi (1980). Bügün Chicago Çağdaş Sanat Müzesi'ndedir.

BOZULMAMIŞLIK SANRISI

“Yasağa başkaldırı”yı romanın ilerleyen bölümlerinde de görürüz. Ali’ye göre Türkiye’nin temel sorunu yasakçılıktır. Bu, toplumumuzun özüdür. Yasaklayarak “o şeyden” kurtulduğumuzu düşünürüz. Değişim “yasaklamakla bir yere varılamayacağının” anlaşılmasından geçer. Meral de ona katılır. “Nedir bu insanın insana ettiği der” ve ekler: “Biraz övünmek gibi olacak ama bizden başka insan yok gibi.” Ali onu onaylar: “Herkes biraz bozulmuştur. Bozulmayan yalnız bizleriz.” (s 242).

Dönekliğin “lekelenmemek” iddiasıyla başlaması, rastlantı değildir. Hiç değişmez, toplumdan kopanlar kendilerini sütten çıkmış ak kaşık olarak konumlandırırlar. Geri kalan, sistemle birlikte bozulmuştur. Hepsi dertli ve sorunludur. Bu “temiz kalanlarda” öfkeye yol açar. Öfkelenmekte kendilerini haklı bulurlar çünkü toplumun yapısında bozukluk vardır. Bu yıkıma neden olan ise, “bilgisizlik ve cahilliktir.”

Kendini “bozulmayan” olarak güvenli alana alan âşıklar, bu bozulmuşluğun altında yatanın bencilliğin, toplum anlayışından kopuş olduğunu belirtir. Ama asıl neden Ali’ye göre şudur: “Rönesans’ı yapan, Rönesans düşüncesinin zenginliğiyle insanı geliştirmek için çabalayan Batı Avrupa’nın çok çok gerisinde kalmamızdır.” Bu geri kalmışlık, Ali’ye geleceğe dair inançsızlığa sürükler: “Olur da ilerlemeyi başarırsak hiçbir zaman Avrupa’nın bugünkü durumuna bile erişemeyeceğiz.” Meral’in bu durum karşısında üzüntüsüne yanıtı da şu olur: “Üzülme buna, üzülsen de çare yok ya, üzüldüğünle kalırsın, neyse eksikli meksikli, yarı doğulu yarı batılı acayip bir hayvan olarak yaşayıp gidiyoruz işte.” (S 174-175).

12 Mart’ın boğucu havasında Batılılaşamak bir yana, iki sevgili Türkiye’nin daha da geriye gittiğini düşünür. “Paçalı donlarıyla” denize girenler geriye gidişin göstergesidir, bu durum midelerini bulandırır. Onlara göre bu geriye gidiş daha da sürecektir. Meral heyecanla sorar: “İran gibi mi olacağız yoksa?” Ali de o tarafa sürüklendiğimiz görüşündedir. Meral çarşafa sokulup köleleştirileceklerinden korkmaktadır. “Kaçalım” der. Gidecekleri tek yön vardır: Avrupa (s. 180-181).

Yeseninci haytalık veya uç beyi olmak - Resim : 3

GÖZLERİ IŞIKTAN KÖR OLANLAR

Bugün ülkemiz büyük bir yarılma içinde. Ekonomik krizle birlikte bireyin bunalımı derinleşiyor. Türkiye’nin son yıllarda Atlantik’ten Asya’ya yönelişi, Tanzimat’tan beri kaderini Batı’yla birleştiren aydını iyice çıkmaza soktu. Kimi Abdülhamit’in Batıcılığına sarıldı kimi Rusya’nın Neonazi rejimi altındaki Ukrayna’ya yaptığı özel askerî operasyona karşı varını yoğunu ABD ve NATO’nun zaferine yatırdı. “Yeter ki Türkiye Avrasya’ya kaymasın” diyerek “şeytanla işbirliği” yapmaya gönüllü oldular.

Aydının değişime ayak diremesi, körleşmesi, yukarıdan aşağı iniyor ve hem ona hem bireye sıradan korkuları yaşatıyor. Daha fazla aydınlık bulma arayışındaki birey gölgesindeki tutsaklıklara bağlanıyor. Gündüz yarasalarına(*) dönüyor.

Ali ve Meral’in düşünce yapısı, fikirleri artık hiçbirimize yabancı değil. Onlarca yıldır Batılılaşmanın çözüm olacağını sanan ama arafını aşamayan, kendini bozulmamış gören ama kendinden başka herkesi suçlu ilan eden, sonunda “yobazlık geliyor” yobazlığına kapılarak Avrupa’ya kapak atmak isteyen… Onlar sosyal medyada, sokakta, kapımızın hemen ötesinde. Belki de evimizde. Her gün giderek Yeseninleşen Alilerle, Merallerle selamlaşıyoruz.

Onlar aynı derede aynı derede sürekli yıkanmayı huy edinenler. Değişimi göremeyenler. Yaşamı ilerletemeyenler. Gri alanda kalanlar. Oysa bugün dünya farklı bir noktada. Bilim, teknoloji, üretim, dünyanın ağırlık merkezi artık Asya'da. Çağdaş uygarlık Batı'da değil, Doğu'da. Artık Batı özentiliği ile, Batılılaşarak gidilebilecek yol yok. Rönesans'ın Batı'sı tarihte kaldı. Bugün Batı'da insan ve insana dair tüm erdemler sanat başta olmak üzere her yerden dışlanıyor. Ali ve Merallerin düşüncesinin aksine; bizim kendi köklerimize sarılmak, kültürel devrimimizi, rönesansımızı bunun üzerinden inşa etmek dışında başka bir seçeneğimiz de bulunmuyor.

Aydınlık ararken kör olanlar değil, bilincindeki perdeyi kaldıranlar gerçek anlamda sistem dışına çıkabilir. Gerçek aydınlığı, dünün değil bugünün güneşiyle ısınabilenler yakalayabilir. Bunlar da haytadır. Fakat Ali ve Merallere benzemezler. Haytanın temel anlamı, tarihseldir: “Osmanlıların ilk döneminde eyalet askerlerinin uç boylarında görevli sınıflarından biri.” Hayta bir anlamda öncüdür. İlk saldırıları göğüsleyendir.  Aydın ve birey, Yeseninci haytalık içinde mi kalacak yoksa öncüleşip hayata tutunuşta uç beyi mi olacak? Yesenin’den biliyoruz. Onun haytalığı sonunda boğazına ip geçirtti.

Önümüzde daha da zor günler var. Yeni dünyanın kuruluşu, çağdaş uygarlığın yükselişi sancılı olacak.

Uç beyi olmak zihinlerdeki ipleri çözer.

Gordion düğümleri varsa İskender’in kılıcı da var!

Zaman tarihsel anlamda haytalık zamanı.

Haydi uç beyi olmaya!

(*) Oruç Aruoba’nın şiiri: Kör olmuşuz ışıktan gözlerimiz / gündüz yarasalarıyız biz.