06 Mayıs 2024 Pazartesi
İstanbul 16°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Yozlaşma ve yobazlaşmanın önünü açmak isteyenlerin ilk hedefi: Kadınlar!

Şule Perinçek

Şule Perinçek

Gazete Yazarı

A+ A-

Başta FETÖ yapılanmasında kadının yeri yoktu. Türkiye’nin yapısı bunu dayattı. Ablalar yapılanması kuruldu. Katalog evlilik sistemi örgütlendi. FETÖ’de kadınların kıyafeti değil, ahlâk ve namusu hedef alındı. 15-16 Temmuz’da emperyalizmin farklı siyasi konumlardan özellikle kadınların da ön safta yer almasıyla püskürtülmesi bir rastlantı değildir.

Fethullahçı Terör Örgütü Türkiye’de siyasi iktidarı ele geçirmek üzere devlet içinde yapılanmış ABD emperyalizminin bir aracıdır. Biz bunu Osmanlı döneminden bu yana dünyanın birçok yerinde sömürgeciliğin ve dünya siyasetine yön verme siyasetinin misyonerlik faaliyetinden de tanıyoruz.

Cumhuriyet tarihimiz boyunca emperyalizmin bölgemizdeki tasarımına uygun adımların atıldığı dönemlerde bu tür kalkışmalara girişilmiştir.

Bizim gibi ülkelerde başka bir buluşma daha gerçekleşir.

Yozlaşmanın ve yobazlaşmanın eşzamanlı özellikle kadınları hedef alması bir rastlantı değildir. Devrimimizin 1940’ların sonundan başlayarak kireçlenmesi ve emperyalizmin bölgemize yönelmesi karşılıklı etkileşim halinde toplumumuzda yuvalanma olanakları yarattı. Bunun için de en başta kuşkusuz laiklik ilkemiz hedef alınmıştır.

YOBAZ TERÖR ÖRGÜTLERİNDE KADININ YERİ YOKTUR

Aslında yobaz terör örgütlerinde kadınların adı genellikle yoktur.

Oysa hele Türkiye gibi bir ülkede, daha belleklerinde çok taze Cumhuriyet Devrimini yaşatan, Atatürk’ün tanımıyla devrimin en büyük “müşevviklerinden” olan kadınları bertaraf etmeden yolu düzleyemezdiniz. 1950’lerden sonra kadınlar hem yozlaşmanın hem de yobazlaşmanın, aslında birbirine karşıt gibi gözükse de kışkırtıcısı olarak kullanılmışlardır.

Tıpkı vatanseverlerin sağ-sol diye bölünmesi ve birbirine kırdırılması gibi.

İki Amerikancı darbede 1970’ler ve 1980’lerde Türkiye’mizin Çankaya’sına kadar tırmanılmış, Büyük Ortadoğu Projesi kapsamında özellikle bölgenin lider ülkesi Türkiye’de toplumsal yaşam her yönüyle etki altına alınmış ve Türk toplumunun gelişimine yabancı Ortaçağ kurumları, gizli ve açık örgütsel yapılarla yaygınlaştırılmıştır.

Bu gelişmeye en son yanıtın 15-16 Temmuz’da emperyalizm hedef alınarak farklı siyasi konumlardan özellikle kadınların da ön safta yer almasıyla Türkiye’den verilmesi ve püskürtülmesi de bir rastlantı değildir.

TÜRKİYE’Yİ HİZADA TUTACAK TÜRK KADINLARI

Türkiye’yi hizada tutacak müthiş bir kadın yapısı, birikimi ve kültürüne sahibiz.

Biz emperyalizme karşı ilk başarıya ulaşmış bir devrime çok emek ve can verdik.

1951’de de, 68’lerde de, 80’lerde de, 15-16 Temmuz’da hatta en son LGBT’ye karşı Saraçhane’de de göğsümüzü siper ettik; görev başındaydık; yeri geldiğinde alnımızın akıyla bedellerini ödedik.

Onur duyuyoruz.

Fethullahçı Terör Örgütü’nü yöneten merkez bu gerçeği biliyordu.

Bu onuru elimizde almaya kalkıştı.

Başta FETÖ yapılanmasında da kadının yeri yoktu.

Türkiye’nin toplumsal yapısı nedeniyle bu zorunluk kendini dayattı.

Türkiye’de kadınları teslim almadan yobazlaşmanın bile önünü açamazsınız.

Ablalar yapılanması sonradan kuruldu.

Ardından katalog evlilik sistemi de örgütlendi.

FETÖ KADINLARIN KIYAFETİNİ DEĞİL AHLÅK VE NAMUSUNU HEDEF ALDI

FETÖ’de kadınların kıyafeti değil, ahlâk ve namusu hedef alındı. Kadının bedeni, kişiliği ve özeli kullanıldı.

Kamu kurumlarında ya özellikle önemli konumlara yerleştirilen ya da özel konumlarda olan ama örgüt üyesi olmayan erkek kişilere kataloglardan kadın eş bulundu. Aşk ve sevgiye, saygıya, özgür iradeye değil yalana ve ikiyüzlülüğe dayanan evlilikler yapıldı. Örgütün yapılanmasının birimleri oluşturuldu.

Erkek ve kız çocukların istismarına örgüt hiyerarşisi alet edilerek boyun eğdirildi.

Farklı sağlıksız bağımlılıklar araç olarak kullanıldı.

Binlerce yıllık aile anlayış ve yapımız, ilke ve kurallarımız kökünden değiştirilmeye çalışıldı. Daha küçücük bir kız çocuğuyken kulağımıza üflenen ta Orta Asya’dan ve Rumeli dağlarından kopup getirdiğimiz, Cumhuriyet Devrimiyle yasallaştırdığımız eşitlikçi ve başı dik kültürümüzle müthiş bir bileşim sağlayan İslamiyet’in verici ve vicdana dayalı sencileyin kural ve anlayışları yıpratılmaya, yok edilmeye çalışıldı.

Bu Türkiye’nin diğer İslam ülkelerinden çok farklı ayırt edici bir özelliğidir.

ANADOLU’NUN BAĞRINDAKİ İSLAM

İslamiyetin ilk temelindeki devrimci paylaşmacı, verici, gösteri ve şatafattan uzak, özelinde yaşatan vicdan, kültür ve anlayışını korudu. Onu aldı Cumhuriyet Devrimlerinin ilkeleriyle hiç yabancılık çekmeden uyum halinde Anadolu’nun bağrında yoğurdu.

İşte emperyalizm bu yapıya zorla değiştirmeye çalıştı,

Yalancılık, sahtecilik, hırsızlık, hak yeme, çıkarcılık, zorbalık, şantaj, yıllarca süren başka kimliklerle en yakınlarınızı bile aldatma, örgütün yapılanma sistemine göre hiyararşik boyun eğme dayatıldı.

AMERİKANCI DARBELERLE DEVLET KURUMLARIMIZI YORDULAR

Art arda gelen Amerikancı darbelerle yordukları, hepsinin geleneksel temelleri olan devlet kurumlarımıza, silahlı kuvvetlerimize, güvenlik güçlerimize, idari yapımıza, adalet ve eğitim sistemimize FETÖ yapılanmaları sızdı. İçten içe çürütüldü. Binlerce yıllık deneyimle oluşan yazılı ve yazısız uygulamalar, emir komuta sisteminde önemli zaaflar oluşturuldu.

Gençlik neredeyse ana okullarından başlayarak, dershanelerde, yurtlarda eğitilerek, maddi olanaklar oltaya takılıp adım adım bazen tehdit ve şantajla bazen çaresiz, muhtaç ve aciz bırakarak yabancılaştırıldı.

Başka türlü sınav kazanamıyorsun, başka türlü atanamıyorsun, terfi edemiyorsun, sınıf geçemiyorsun, tahliye olamıyorsun, ihale alamıyorsun, hakkın olan yere tayin olamıyorsun… hatta sana yaşamı zehir ediyorlar… mahalledeki bakkaldan alış veriş meselesine kadar… biz bakarız bu işe … ya örgüte katıl önünde kapılar açılsın… memur sınavlarındaki sorulardan askeri okullardaki girişe kadar… ya da… emperyalizmin önünü tıkayacak faaliyet mi… Ermeni soykırım yalanıyla elinden imkanları mı aldın örneğin… millîci misin… hangi alanda olursan ol… Ergenekon… Balyoz… var işin ucunda

KENDİ KARDEŞLERİMİZE İHANET

Yurtdışında yaşan Türkler arasında yayılmaları önemli maddi gücü de devşirmek açısından uygun ortamlardı. Asya ve Afrika’da devletlerin yönetim kademelerine ulaşmak için bu tür ülkelerde eğitim sistemi CIA faaliyetinin özel çalışma olarak kullanıldı.

Kendi kardeşlerimize ihanet şebekesi oluşturdular.

Bütün bunların bileşiminden oluşan yeni bir ideolojik yapıda Türk kadın ve erkek vatandaşı kalıbı döküldü.

Düğmeye bastın mı güdülecek.

Tarihinden, 200 yıllık emperyalizme karşı başkaldırı geleneğinden kopartılacak…

HİÇBİR AİLE, SINIF, CEMAAT, FERT İMTİYAZLI OLAMAZ

Daha 1927’de Cumhuriyet Hükümeti’nin tüzüğüne amacımız şöyle yazılmıştı:

“inanç ve vicdanları siyasetten ve siyasetin türlü müdahalelerinden kurtararak milletin, siyasi, toplumsal, iktisadi bütün kanun, teşkilat ve ihtiyaçlarını müspet ve deneysel ilim ve fenlerin muasır medeniyete bahş ve temin ettiği esas ve şekillere uygun olarak” gerçekleştirmek

Yani,

“devlet ve millet işlerinde din ile dünyayı tamamen birbirinden ayırmayı en mühim esaslarından” saymak.

Bu amaç hemen bir sonraki maddeyle yakından ilgilidir.

Çünkü Cumhuriyet Devrimimiz,

“milli hâkimiyet ve idarenin alakalı olduğu bütün faaliyet şubelerinde halk tarafından ve halk için kaidesini hâkim kılmayı gaye edinmiştir.” Kanun nazarında mutlak bir eşitliği kabul eder ve hiçbir ailenin ve hiçbir sınıfın, hiçbir cemaatin, hiçbir ferdin imtiyazlarını tanımayan fertlerden oluşan bir halk oluşturmaktadır.

“Hâkimiyet kayıtsız şartsız milletindir”

İşte o tabela laiklik ilkesiyle birlikte Meclis kürsüsünün arkasına asıldı.

Bir daha da indirmeyiz.

Egemenliğimizi hiçbir sınıfa, cemaate, ferde hele başka bir emperyalist devlete veremeyiz.

TÜRK MİLLETİ O KALIBA SIĞMADI

Türk kadını ve erkeği vatanseverlikten, kendi halkından vazgeçirilmeye çalışıldı.

Başka emperyalist bir devletin emrinde kendi vatanına ve dost ülkelere ihanete zorlandı.

Türk milleti bu kalıba sığmadı.

15-16 Temmuz’da sırtından silkeledi attı.

Çürükler temizlendi.

Kimi efendisine sığındı.

Kimi Türk yargısı önünde hesabını veriyor.

Devlet yapımız eskisinden daha sağlıklı olacak.

Ortaçağ kalıntıları kökleriyle birlikte temizlenecektir.

Devrimlerimiz daha ileri, daha ileri taşınacaktır.