02 Mayıs 2024 Perşembe
İstanbul 16°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Kriz var, bunalım var ekonomi tıkırında!

Ufuk Söylemez

Ufuk Söylemez

Eski Yazar

A+ A-

Değerli sanatçımız Timur Selçuk’un 80’li yıllarda dillerde olan meşhur şarkısının sözleri “kriz var, bunalım var! Ekonomi tıkırında” şeklindeydi.
İşte şarkının bu sözleri tam da bugünleri tarif etmek için birebir doğrusu.
Ülkede “kriz var mı yok mu” tartışması kafa karıştırıyor. Sağlıklı bir analiz ve aydınlatıcı bir tartışmanın çok kanallı ama tek sesli hale getirilen yandaş/yalaka medyada yapılması, konuşulması mümkün değil. Meclisteki muhalefet partileri ise, K. Derviş’in ve neo-liberal ekonomi anlayışının sadık ve taklitçi birer müridi adeta.
O zaman bu iş, durumdan vazife çıkarmak suretiyle bizlere düşüyor yine, yeniden.
Öncelikle teknik olarak ekonomik krizin varlığı için, ekonominin üst üste en az 2 çeyrek yıl süreyle küçülmesi, daralması gerekiyor. Halen olmasa bile bu yılın son çeyreği ile gelecek yılın ilk çeyreği sıfır ve/veya eksi büyümeye potansiyel teşkil eder görünüyor.
Yukarıdaki kriz tarifimiz, geçen dönemlerde geçerli olan sabit kur rejimlerine ilişkin bir kabuldür.
Bilindiği üzere 1994 ve 2001 yıllarında yaşadığımız ekonomik krizler sabit kur rejiminde yaşanan büyük oranlı devalüasyonların akabinde döviz kurlarının finansal-bankacılık krizini tetiklemesiyle ortaya çıkmıştı.
1994 krizi, 1995 ve 1996 yıllarında sağlanan büyüme ve 2001 krizi ise, 2002 yılında sağlanan büyüme ile aşılabilmişti.
Hâlbuki 2018 yılında dalgalı kur rejiminde bugün yaşadıklarımız, önceki krizlerden daha farklı.
Geçmiş krizlerde bir gecede yaşanan devalüasyon, şimdi 9 ayda %60 gibi çok yüksek bir oranda ve zamana yayılarak gerçekleşti bu kez.
Bu nedenle eskisi gibi bir gecede parasal ve finansal şok veya bir kriz ortamı yaşanmadı.
Bütün krizlerin Anası
Şu anda yaşananları üçüncü nesil ekonomik kriz olarak tanımlayabiliriz. Hatta yaşanan bütün krizlerin anası olarak bile nitelendirebiliriz.
Çünkü dalgalı kur rejiminde, ağır ve uzun bir ekonomik durgunluk ve reel sektörün sürdürülemez dış borç yükü ile “derin salınımlı bir ekonomik krize” sürükleniyor ekonomimiz ne yazık ki.
Böyle bir ekonomik durgunluk, makroekonomik göstergelerde anormal bozulmalar Türk ekonomisinin bu krize nasıl gireceği sorusunun cevaplanmasını zorunlu kılıyor.
Ekonomik krize “hard landing” olarak tanımlanan sert düşüşle mi, yoksa “soft landing” denilen yumuşak inişle mi girileceği sorusunun cevabı son derecede önemli çünkü. Gidişat Türkiye’nin sert bir düşüşle ekonomide bir yıkıma (crash) doğru sürüklenmesinden endişe etmemize neden oluyor.
Çünkü siyasi iktidar Türkiye’de sebep olduğu yönetim krizinin, bir rejim krizine doğru evrilmekte olduğunu asla kabul etmiyor, görmüyor ya da görmezden geliyor hala.
Ahlaksız büyümenin, beton ekonomisinin, ahbap-çavuş kapitalizminin, eş-dost-akraba kayırmacılığının, otoriter-despot yönetim anlayışının, hukuk devletinden ve kuvvetler ayrılığından uzaklaşmanın, medyanın çok kanallı ama tek sesli hale getirilmesinin, ağır yolsuzluk ve ihaleye fesat karıştırma iddialarının, haksız iktisap ve haksız zenginleşme şaibelerinin, ehliyetsiz-liyakatsiz cemaatçi ve yobaz kadrolaşmanın, hepsinin ama hepsinin sebep olduğu bir yönetim ve rejim krizi de eşlik ediyor, bugün ekonominin ağır ve sürdürülemez hale gelen sorunlarına.
Kazancından çok harcayan, görülmemiş dış borca batan, gösterişçi beton ekonomisine bel bağlayan off-shore’lara büyük paraların kaçırıldığı, batık- yandaşların korunup kurtarıldığı, şeffaflığın ve denetimin fiilen ortadan kaldırıldığı bir ekonomik düzenin sonu bir yıkım olur kaçınılmaz olarak.
Ama bizim uyarılarımızın, önerilerimizin, alternatif modellerimizin, hiçbiri ama hiçbiri, mevcut yönetimin aşırı kibirli, eleştiriye tahammülsüz, kifayetsiz ama muhteris zihniyetini etkilemez, etkilemeyecek görünüyor.
O nedenle artık Timur Selçuk’un şarkısının nakaratını hep birlikte mırıldanmaktan başka bir şey yapılamaz.
Ne diyordu Timur Selçuk: “Kriz var, kriz var, bunalım var. Ekonomi tıkırında...”