21 Mayıs 2024 Salı
İstanbul 22°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Münbiç anlaşması ve John Bolton’un ‘Sünnistan’ projesi

Fikret Akfırat

Fikret Akfırat

Gazete Yazarı

A+ A-

Koşullar, Türkiye için tehditleri büyütmesine rağmen elverişli fırsatlar da sunuyor. Ancak Erdoğan yönetimi, sıkışmış durumda. Sorunlarla baş edecek bir milli iktidar zorunlu hale geliyor

Türkiye seçimler ve ekonomiye kilitlenmişken, Suriye’de önemli gelişmeler yaşanıyor. Suriye, 21 Mayıs’ta Şam ve çevresinin teröristlerden tamamen temizlendiğini açıkladı. Bu gelişme önemli. Çünkü, Suriye Ordusu, iç çatışmaların başladığı 2011’in sonundan itibaren Şam kırsalındaki bazı bölgelerde, yoğun operasyonlara rağmen tam kontrolü bir türlü sağlayamamıştı.

Suriye’de Ordu başarılı operasyonlarla sonuç alırken, Türkiye, Rusya ve İran’ın garantörlüğündeki Astana toplantılarının 9’uncusu 14-15 Mayıs’ta yapıldı.

Bu gelişmenin ardından, 17 Mayıs’ta Suriye Cumhurbaşkanı Beşar Esad, Rusya’nın Soçi kentine giderek Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin ile bir araya geldi. Putin ve Esad, teröristlere karşı başarılı operasyonların ardından, “siyasi süreci” ele aldı. Esad, görüşme hakkında “Siyasi süreci ele aldık ve BM ile birlikte çalışacak anayasa komisyonu için adaylar seçeceğiz” dedi. Esad, Suriye’ye istikrarın geldiğini ve bunun “bir süre önce başlatılan siyasi sürece kapı açtığını” ifade etti. Kremlin sözcüsü Peskov, Putin’in “Siyasi sürecin başlamasının ardından yabancı silahlı güçler Suriye topraklarından çıkacaktır” dediğini aktardı.

Açıklamada yabancı güçlerin hangileri olduğu belirtilmedi. Suriye Cumhurbaşkanlığı kaynaklarına dayanarak yapılan haberlerde, bu yabancı güçlerin Rusya ve İran’ı kapsamadığı belirtildi. Bu durumda Suriye sahasında faaliyet gösteren 4 yabancı devletten ikisi kastediliyordu: ABD ve Türkiye.

MÜNBİÇ ANLAŞMASI’NA DOĞRU

Tam bu aşamada, Şubat ayında, dönemin ABD Dışişleri Bakanı Rex Tillerson’un Türkiye ziyareti sırasında oluşturulan Washington-Ankara çalışma grubunun Ankara’daki toplantısında Münbiç konusunda işbirliği için yol haritasında anlaştıkları açıklandı.

Bu çalışma grubu, Tillerson’un görevden alınıp, şahinlerin şahini CIA Başkanı Mike Pompeo’nun yerine atanması süreci nedeniyle kesintiye uğramıştı.

Bu kesinti sırasında ABD’nin art arda Ankara üzerinde baskı oluşturan hamleleri geldi. ABD, İsrail, Güney Kıbrıs ve Yunanistan ile Doğu Akdenzi’de Türkiye karşıtı bir tatbikat düzenledi.

14 Nisan’da ABD, İngiltere ve Fransa Suriye’de Şam ve Humus’ta askeri noktalara saldırı düzenledi. Ankara, bu saldırıyı alkışladı.

8 Mayıs’ta ABD Başkanı Trump, İran ile nükleer anlaşmadan çekildiğini açıkladı. Ardından Pompeo, İran’a karşı ağır yaptırımlar içeren bir yol haritası üzerinde çalışıldığını bildirdi. Pompeo, İran’a yönelik yaptırımlar için bölge ülkeleri ve müttefiklerini “zorlayacaklarını” da ima etti.

16 Mayıs’ta Halk Bank Genel Müdür Yardımcısı Hakan Atilla’nın sanık Rıza Zarrab’ın tanık olduğu davada mahkumiyet kararı açıklandı. Bu karar, daha sonra ABD Hazine Bakanlığı’nın Türkiye ve Halk Bank hakkında İran’a yönelik yaptırımları delme suçlamasıyla vereceği muhtemel kararlar vasıtasıyla Ankara’nın tepesinde sallanan sopayı daha ağır hale getirdi.

18 Mayıs’ta, ABD’nin bölgede uzun dönemli çatışmaları başlatan hamlesi geldi. Washington, Büyükelçiliğini Kudüs’e taşıdı. Son olarak, Türkiye’nin Rusya ile yaptığı S400 anlaşmasını engelleme çabaları ve ABD Kongresi’nde F35 uçaklarının Türkiye’ye yollanmasını engellemek için başlatılan girişim...

YOL HARİTASI: MÜNBİÇ’TE ABD İLE ORTAK KONTROL

Münbiç anlaşması konusunda, Dışişleri Bakanlığı’nın Türkiye-ABD Çalışma Grubu toplantısında mutabık kaldığı yol haritasının ayrıntıları açıklamış değil ancak, Dışişleri kaynakları Mevlüt Çavuşoğlu’nun daha önce konuyla ilgili yaptığı açıklamalardaki genel çerçevenin geçerli olduğunu vurguluyor. Buna göre; PKK/YPG Münbiç’ten çekilecek ve bölge Türkiye ile ABD ortak askeri kontrolü altında olacak. Çavuşoğlu, burada anlaşılan çerçeve hayata geçirildikten sonra Fırat’ın doğusunda da aynı modelin uygulanacağını savunmuştu.

4 Haziran’da Mevlüt Çavuşoğlu ve ABD Dışişleri Bakanı Mike Pompeo, Çalışma Grubu’nun tavsiyelerini değerlendirmek üzere bir araya gelecek.

Peki ne oluyor?

Bir yandan Astana süreciyle Rusya ve İran ile birlikte davranan Ankara’nın diğer yandan nihai olarak Suriye’yi bölmeye çalışan ABD ile Münbiç ve Fırat’ın doğusunu da kapsayacağı iddia edilen anlaşması ne anlama geliyor?

Sorunun yanıtı için şu noktaların altını çizmekte yarar var:

Tayyip Erdoğan yönetimi, Fırat Kalkanı ve Zeytin Dalı Harekatları ile IŞİD ve PKK’dan temizlenen alanları Suriye yönetimine vermeyeceğini birden fazla ilan etti. Bu bölgelerin, bölge halkından oluşturulduğu iddia edilen yönetimlerce bir bakıma adı konmasa da özerk bölgeler olarak idare edilmeye başlandığı/edileceği görülüyor. Erdoğan yönetiminin Esad düşmanlığı devam ediyor.

Bunu bir kenara koyalım ve ABD’nin Türkiye’yi Astana’daki Rusya ve İran ile ortaklığından koparmak için giriştiği yeni bir hamleyi hatırlatalım. Nisan ayı ortasında ABD’nin Suriye’de kendi askerleri yerine bir Arap gücü kurulması için çalışmalara başladığı basına yansıdı. Suudi Arabistan hemen göreve hazır olduğunu açıkladı. Mısır ile görüşmeler yürütüldüğü iddia edildi.

Buna ABD’nin Türkiye ile birlikte geçen yıllar içinde eğitip donattığı bazı yerel unsurların da bölgede konuşlandırılması projesini ekleyelim.

SÜNNİSTAN’ PROJESİ

ABD’nin hedefini açığa çıkaran resmi tamamlayan unsur, Trump’un Mart ayının sonunda Ulusal Güvenlik Danışmanlığı’na atanan John Bolton’un Suriye ve Irak’ı kapsayan yeni bir Sünni devlet kurulması planı. Bolton, 2015 yılında bu planını gündeme getirmiş ve bölgede Musul’dan Halep’e uzanan bir “Sünnistan” kurulmasının tek seçenek olduğunu ileri sürmüştü.

Aslında bu plan yeni değil. IŞİD’in Haziran 2014’te Musul’u işgali aslında bu planın uygulanacağı zemini oluşturmak üzere tasarlanmış ve hayata geçirilmişti. Yeni olan, bugün bu planın sahibi olan derin Amerika’nın sözcülerinden John Bolton’un doğrudan işin başında olması. Bolton’un görevde değilken, bir yıl önce kaleme aldığı İran ile ilgili yol haritasının nerdeyse birebir uygulamada olduğunu ve Irak seçimleri sırasında derin Amerika’nın görevlilerinden Zalmay Halilzad’ın yoğun “Sünni” ve “Kürt” mesaisini de hatırlatalım. Proje şu: Suriye ve Irak’ın kuzeyinde belli bölgelerde Kürt bölgeleri, güneyinde de Sünni Arapların yönetiminde, petrolü paylaşacak olan ayrı devletlerin kurulması hedefleniyor. Bu koşullarda, “Artık Suriye toparlanamaz, kurulacak ‘Kürdistan’ ve ‘Sünnistan’ sizin himayeniz altında düşman olacağına dost olur” kandırmacası Türkiye’nin önüne getiriliyor.

PLAN UYGULANABİLİR Mİ?

Peki yeniden başa mı dönüyoruz?

Tüm bunlar, Suriye’de iç çatışmaları başlatan 2011 öncesi süreçte ABD yetkililerinin Ankara ile yaptıkları görüşmelerde masaya koyduklarını hatırlatıyor. Yalnız bu kez havuç değil sopalar öne geçmiş durumda. Seçimler ve ekonomi nedeniyle köşeye sıkışmış olan Erdoğan yönetimi, ABD dayatmalarına açık hale gelmiş durumda.

ABD’nin kuklası iki yeni kukla devletin kurulması Türkiye’nin bölünmesine gidecek yolu açacaktır. Suriye’nin bölünmesi Türkiye’nin bölünmesi anlamına gelir.

Ancak şunu belirtelim:

Suriye’nin sahadaki başarılı ilerleyişi, Rusya ve İran’ın Suriye’deki askeri varlığı, TSK’nın Suriye’deki oyun değiştirici askeri müdahalesi bu plaınn uygulanma zeminini ortadan kaldırmak için kuvvetli etkenler. Ayrıca, son olarak İran ile nükleer anlaşmadan çekilmesiyle ortaya açıkça çıkan, dünya dengelerinde ABD aleyhine değişiklikler, Washington için planları uygulama döneminin sonunun geldiğini ortaya koyuyor.

Koşullar, Türkiye için tehditleri büyütmesine rağmen çok elverişli fırsatlar da sunuyor. Ancak Erdoğan yönetimi, sıkışmış durumda. Bu durum, beka sorunlarıyla karşı karşıya olan Türkiye’nin önümüzdeki dönemde ödeyeceği bedeli büyütüyor. Ama bunun yanında bu sorunlarla baş edecek bir milli iktidarı zorunlu hale getiriyor.