23 Mayıs 2024 Perşembe
İstanbul 21°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Tarih, insan demektir

Tunca Arslan

Tunca Arslan

Gazete Yazarı

A+ A-

Hamit Zafer Kars’ın mükemmel bir çeviriyle dilimize kazandırdığı “1855 Kars Kuşatmasının Tarihi”ni okuyunca, Karl Marx’ın sözleri bir kez daha kafamda yankılandı:
“Tarih tek başına bir iş yapmaz, büyük gücü ve zenginliği yoktur. Kendi başından geçmiş tek bir savaşı bile olmamıştır. Tarih aslında insan demektir; gerçek, yaşayan, her şeyleri yapan, savaşları ve mücadeleleri olan insan demektir. Kendi amaçları uğruna insanları bir araç gibi kullanan ‘tarih’ diye bir şey yoktur. Tarihin kendisi, amaçları uğruna yaşayan insanların yaptıklarından ibarettir.”
(Tarihçi Kitabevi’nin okurlara sunduğu 416 sayfalık kitap hakkında Feyziye Özberk, Aydınlık Kitap’ın 14 Temmuz 2017 tarihli sayısında geniş bir tanıtım kaleme aldı; gözden kaçırmış olanların mutlaka okumalarını öneririm.)

SİVASTOPOL’A CEVAP

Kars kuşatması, modern savaşların ilk örneği kabul edilen Kırım Savaşı’nın yan cephelerinden biri. Orlando Figes, çok iyi bir savaş tarihçesi olan “Kırım/Son Haçlı Seferi” (Yapı Kredi Yay. 2012) adlı çalışmasında, “Ruslar Kars kuşatmasını, müttefiklerin Sivastopol kuşatmasına bir cevap olarak gördüler” diyor (s. 407) ve devam ediyor:
“Ruslar, Sivastopol’un düşüşünden sonra İngilizlerle barış görüşmelerinde müzakere konumunu güçlendirmek için, Kars üzerindeki baskısını artırdı. Kars’ın ele geçirilmesi Rus askerlerinin Erzurum ve Anadolu’ya doğru ilerlemesinin yolunu açacak, Hindistan’a giden kara güzergahındaki İngiliz çıkarlarını tehdit edecekti.”
Zafer Kars’ın üç ana bölümden oluşan kitabının içeriği de baştan sona hem Marx’ı hem Figes’i doğrulamakta ve yeni bakış açıları kazandırmakta.

ÇANAKKALE’YE İNGİLİZ ORDUSU

1847 ve 1849’da da Türkiye’de bulunan İngiliz doktor Humphrey Sandwith’in, Zafer Kars’ın deyimiyle “sömürgeci İngiliz ticaret imparatorluğunun sadık memuru” olarak kaleme aldığı anıları gerçekten ilginç. Sandwith, “Türklerin, bir kısmı İstanbul’a yerleşmiş göçebe bir halk olduğu söylenir” gibi sözleriyle ya da Zonguldak madenleri için “Çanakkale’ye çıkacak bir İngiliz ordusu”ndan beklentileriyle, oldukça renkli bir anılar demeti sunuyor bu bölümde.
Erzurum valisi ve Anadolu ordusu müşiri Zarif Mustafa Paşa’nın anılarından oluşan ikinci bölümde, kuşatma ve savaş ayrıntılarıyla aktarılıyor. Paşa, Rusların keşif harekâtlarından bir asker kaçağının idamına, kolera tehdidinden teslim kararına ve Rus generallerin kibarlığına kadar, Sandwith’in de değindiği kimi konulara farklı cepheden, farklı gözle bakıyor.
Kitabın üçüncü bölümünde Marx, Kırım Savaşı boyunca İngiliz diplomasisinin gizli-açık oyunlarını masaya yatırarak, Kars’ın düşüşündeki İngiliz etkisini inceliyor. İngiliz hükümetinin Babıâli’yi “Asya’da evinin anahtarlarını kendisine teslim etmeye” zorladığını belirten Marx, Kars cephesinin çökmesine açıkça göz yumulduğunu vurguluyor.

TARİHİN ANLATTIKLARI

Marx’ın kaleme aldıklarını okurken, piyade, süvari, top, tüfek sayılarına dek titizliğin asla elden bırakılmadığı dikkat çekiyor. Bilimsel sosyalizmin kurucusunun, diplomatik-askeri yorumlarını, günümüzün kimi “Marksistleri” gibi elini kulağına atarak değil uçan kuşu bile hesaplayarak yaptığını bir kez daha görmek, gerçekten ders gibi!
Bir Marx alıntısıyla başladım, Anna Komnena’yla bitireyim… 12. yüzyılda yaşayan, tarihin ilk kadın tarihçisi şöyle demiş:
“Karşı konulmaz ve baş edilmez akışı içinde bütün yaratıkları sürükleyen zaman, hepsini ve her şeyi karanlıklara gömer. Ama tarihin anlattıkları, zamanın selleri karşısında bir set gibi durur, karşı konulmaz akışını göğüsler ve zamanın içinde yapılmış ne varsa, gücünün yettiğince onları birbirlerine bağlar, güvenliğe kavuşturur, unutulmanın hiçliğine sürüklenmelerine engel olur.”