03 Mayıs 2024 Cuma
İstanbul 16°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Dillerde ‘kontrollü darbe, hedefte ‘3 komutan’

Semih Koray

Semih Koray

Gazete Yazarı

A+ A-

15 Temmuz Darbe girişimini organize ettikleri suçlamasıyla 221 sanığın yargılandığı, darbe girişiminin ‘çatı davası’ Ankara 17. Ağır Ceza Mahkemesi’nde devam ediyor. Sincan Ceza İnfaz Kurumları Kampusu’ndeki süren davanın avukatlarından Erkin Etike ile geride kalan yargılama sürecini ve FETÖ ile mücadeleyi konuştuk. İlk günden bu yana Sincan'daki yargılamaları takip eden avukat Etike, 'FETÖ'nün bir daha eski gücüne kavuşmasının mümkün olmadığını düşünüyorum' diyor ve davanın esasına gölge düşürecek davranışlardan kaçınılması uyarısı yapıyor.

15 Temmuz darbe girişimi çatı davası Ankara'da devam ediyor. Dava hakkında bilgi verebilir misiniz? Kaç sanık yargılanıyor neyle suçlanıyorlar?

“Darbe Girişimi Çatı Davası”nın 221 sanığı var. Bunlardan 200’ü tutuklu, 12’si firari ve 9’u tutuksuz halde yargılanıyorlar. Davanın konusu 15 Temmuz gecesi Genelkurmay Kışla ve Karargâhında işlenen suçlar. 221 sanığı, haklarında iddianamede istenen cezalara göre üç ana gruba ayırabiliriz. Bu üç ana grupta da olmayan münferit bazı sanıkların da bulunduğunu belirtelim.

Birinci grup, 'Yurtta Sulh Konseyi' üyesi olduğu iddia edilen sanıklar. Bu sanıkların bir kısmı, olay günü Genelkurmay Kışlasında bulunmasalar dahi, darbeyi planlayıp icra eden Konsey’e üye oldukları iddia edildiği için Çatı Davasının sanığı konumundalar. Olay gecesi fiillerinin ağırlığı ve rütbeleri nedeniyle Yurtta Sulh Konseyi üyesi olduğu iddia edilen sanıkların hem anayasal düzene karşı suçlardan ve hem de o gece ülke çapında işlenen tüm diğer öldürme, yaralama, mala zarar verme, kişiyi hürriyetinden yoksun kılma gibi suçlardan cezalandırılmaları isteniyor.

İkinci grup, olay gecesi Genelkurmay Kışlasında silah taşıyan sanıklardan oluşuyor. Silahlarını kullanıp kullanmadıklarına veya hangi amaçla kullandıklarına bakılmaksızın bu grupta yer alan sanıkların anayasal düzene karşı işlenen suçların yanında o gece Genelkurmay Kışla ve Karargâhında işlenen tüm öldürme, yaralama, kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçlarından cezalandırılmaları isteniyor.

Üçüncü grup ise olay gecesi Genelkurmay Kışlasında darbe girişimine katıldığı değerlendirilen fakat silah taşımayan sanıklardan oluşuyor. Bu sanıkların anayasal düzene karşı işlenen suçlardan cezalandırılmaları isteniyor.

Dillerde ‘kontrollü darbe, hedefte ‘3 komutan’ - Resim : 1

'DARBE BAŞARILI OLSAYDI KİM YARAR SAĞLAYACAKTI ONA BAKMAK LAZIM'

Ağırlaştırılmış müebbet ile yargılanan sanıklar darbe girişiminde yer aldıklarını kabul etmiyorlar. Sanıkların ifadelerinde ortak bir dil var mı? Sizin gözlemleriniz nedir?

22 Mayıs 2017 günü başlayan ve hala devam eden duruşmalarda bugüne kadar yaklaşık yirmi sanık savunma yaptı. Savunma yapan sanıkların hepsi birinci gruptan, yani Yurtta Sulh Konseyi üyesi olduğu iddia edilenler. Sanıkların büyük çoğunluğu darbe girişiminde yer aldığını kabul etmiyor. Bugüne kadar bu girişimde yer aldığını kabul eden yalnızca iki sanık oldu, Gökhan Şahin Sönmezateş ve Muhsin Kutsi Barış. Bu sanıkların her ikisi de darbe girişimini emir-komuta zinciri içinde zannederek katıldıklarını savundular; FETÖ üyeliği suçlamasını ise reddettiler.

Sanıkların tümünün ortak bir dil kullandıklarını söylemek zor. Ancak birkaç istisna hariç tümü darbenin önceden haber alındığı halde önlenememiş olmasını dillerine dolamış durumdalar. Eleştiri olarak kabul görebilecek bu görüşü eleştirinin ötesine götürüp işlenen suçu görevdeki komutanlarımızın üzerine atma yönünde bir gayretleri olduğunu görebiliyoruz. Tek tük birkaç sanık dışında darbenin FETÖ tarafından yapılmış olduğunu kabul eden olmadı. Yine sanıkların çoğu darbe girişiminin “başarısız olmak üzere planlanmış” olduğunu savunarak, darbenin bastırılmasından sonra gerçekleşen FETÖ temizliğine zemin hazırlamak için birileri tarafından yapılmış olabileceğini savunuyorlar. O birilerinin kim olduğu sorulduğunda ise “Bu işten kim yarar sağladıysa onlardır” şeklinde basmakalıp cevaplar veriyorlar. Bence “Kim yarar sağladıysa o yapmıştır” şeklindeki muhakeme biçimine, amacına ulaşmış faillerin bulunmasında başvurulması gerekir. Oysa bunlar başaramadıkları darbe girişimine bu yöntemi uygulayarak zihinleri bulandırmaya çalışıyorlar. Doğru muhakeme şöyle olmalı: “Darbe girişimi başarılı olsaydı kim yarar sağlayacak idiyse o yapmıştır”.

DARBE PLANINI BOZAN KOMUTANLAR HEDEFTE

Darbe girişimine karşı durdukları açıkça belli olan bazı komutanlar da sanıkların hedefinde. Burada amaç ne?

Burada amaç, darbe girişiminin emir-komuta zinciri içinde olduğu, Sayın Genelkurmay Başkanının bu girişimin başında olduğu zannını yaratmak. Bu olmuyorsa “kontrollü darbe” savunmasına zemin yaratmak. Hedef şaşırtarak suçtan kurtulacaklarını düşünüyorlar. Bu tür savunmaların hedefinde olan başlıca komutanlarımız Org. Hulusi AKAR, Org. Yaşar GÜLER ve Korg. Zekai AKSAKALLI.

İlerleyen günlerde bu şekildeki perdeleme gayretlerinin azalacağını düşünüyorum. İlk soruya verdiğim yanıtta belirttiğim gruplardan ikinci ve üçüncü grupta bulunan bir kısım sanık ve tanık anlatımları ile o gece Genelkurmay Kışla ve Karargâhında yaşanan olayların açıklığa kavuşacağına inanıyorum. Darbe girişiminin tüm yönleriyle açıklığa kavuşması ise Akıncı davasında olacak, çünkü 15 Temmuz’un asıl karargâhı orası.

Şimdiye kadar dinlediğimiz sanıkların çoğu gerçekleri anlatmadı fakat davanın ilerleyen günlerinde gerçekleri anlatan sanıklar da olacaktır. Çünkü sanıkların hepsi FETÖ’cü veya darbeci değil. Tamamen masum olanlar da var içlerinde. Nitekim bu husus Genelkurmay Başkanlığınca hazırlanan İdari Tahkikat Raporunda da belirtiliyor. Bir kısım sanıkların olay mahallinde bulundukları halde darbe girişimine katılmadıkları bu raporda saptanıyor. Mahkemenin görevi bu sanıkların kimler olduğunu belirleyerek, suçlu ile suçsuzları ayırt etmek. Bu kapsamda ilerleyen aşamalarda askeri bilirkişilerden veya Genelkurmay Başkanlığından görüş sorularak mahkemeye yardımcı olmaları beklenebilir, bizce doğru yöntem de bu olmalı. Bu davada her bir sanığın cezai sorumluluğunun belirlenmesinde askeri bilgi, uzmanlık ve bakış açısı gerektiren noktalar var. Genelkurmay Kışla ve Karargâhını tanıyan, buranın olağan ve olağanüstü durumlardaki işleyişi konusunda bilgi sahibi yetkililerin uzman olarak görüşlerine ihtiyaç duyulacağına inanıyorum.

KILIÇDAROĞLU’NUN SÖYLEMİ SANIKLARA MORAL VERDİ

Sanıkların ‘kontrollü darbe’yi işaret eden açıklamalarında Kılıçdaroğlu’nun ‘kontrollü darbe’ çıkışının payı oldu mu?

Sayın Kılıçdaroğlu’nun çıkışında FETÖ’nün suçu perdelemeye ve gerçekleri gizlemeye yönelik propaganda faaliyetlerinin payı olduğunu düşünüyorum. Elbette ana muhalefet partisi liderinin söylemi de bir kısım faillere güçlü bir moral vermiş görünüyor. Öte yanan FETÖ ile mücadelenin etkinliği için ilan edilmiş olağanüstü halin bu mücadele ile ilgisi kurulamayan başka konuları düzenlemek için kullanılması da “kontrollü darbe” söylemine güç veriyor. Oysa bence ortada “kontrollü darbe” yok, gayretlere rağmen “önlenememiş darbe girişimi” var. Bu darbe girişiminin amacına ulaşamamış olmasının en önemli nedeni 15 Temmuz günü gün içinde gelen istihbarat üzerine tedbirler alındığını anlayan darbecilerin harekât saatini erkene çekmiş olması. Plansız, mantıksız ve saçma görünen birçok olay harekât saatinin planlanan saatten altı saat erkene çekilmesinden kaynaklanıyor. Şimdi ise faturayı, amaçlarına ulaşmalarını engelleyen komutanlara kesmeye çalışıyorlar.

AKP çevresinden birçok isim ‘Mahkemelerde FETÖ sanıklarının psikolojik üstünlükleri var’ yorumları yapıyor ve sanıkların ilerde AKP’ye sorun yaratacak ifadeleri tutanaklara geçirdiğini söyledi. Sizce sanıkların psikolojisi nasıl?

Sanıkların psikolojik üstünlükleri olduğu düşüncesine katılmıyorum. Bu aşamada sanıkların savunmaları alındığı için elbette söz daha çok onlarda oluyor. Yargılanan onlar. Sanıklar daha uzun konuşuyor, ne isterse anlatıyor. Bunu psikolojik üstünlük olarak görmek doğru değil. Orası bir açık oturum değil mahkeme salonu. Tartışma programı değil yargılama yapılıyor. Yargılamanın bir usulü var ve ona uyulması gerekiyor. İleride AKP’ye sorun yaratacak ifadelerden neyin kastedildiğini bilmiyorum; ancak sanıkların işkence iddiaları, adli ve idari yanlışlar, özensizlikler bunların hepsi dile getiriliyor, tutanaklara geçiriliyor ve ileride bu hususların yargılamaya gölge düşürmek isteyenler tarafından kullanılacaklarını da bugünden öngörebiliyoruz. Yine de yargılamanın sonunda somut delillere ve güçlü bir muhakemeye dayanan, varsayım ve şüpheden uzak ciddi gerekçeler içeren kanuna uygun bir hüküm oluşturarak daha önce yapılan hataların hükmün sıhhatini etkilemesine engel olunabilir. Dava dosyası beş yüzden fazla klasörden oluşuyor. Bu sayı giderek artıyor. Bunları mahkeme heyetini oluşturan üç yargıcın hakkıyla incelenmesi çok zor. Üstelik aynı mahkeme başka çok sanıklı darbe davalarına da bakıyor. Mahkemenin dava dosyasını ayrıntılı olarak çözümleyebilmesi için uzman, bilirkişi, yardımcı personel ile desteklenmesi gerekiyor.

'DURUŞMA SALONLARINDA DİSİPLİN YOK'

Dillerde ‘kontrollü darbe, hedefte ‘3 komutan’ - Resim : 2

Davanın başladığı gün sanıkların salon girişinde yuhalatılması ve önlerine idam ipi atılması hukukçular tarafından eleştirildi. Aynı şekilde sonraki günlerde hem Sincan’da hem İstanbul’daki davalarda sanıklara yönelik izleyicilerden sözlü tepkiler eksik olmuyor. Bu durum yargılamayı nasıl etkiler?

Devam eden yargılamadaki en büyük sorun bence bu durum. Mahkeme heyeti ne yazık ki salonda disiplini sağlamakta güçlük çekiyor. Sanıklar, sanık yakınları ve sanık avukatları heyetin gözleri önünde duruşma devam ederken bile hakaret ve tehditlere maruz kalıyorlar. Alkışlar ve yuhalamalar olağan kabul ediliyor, geçiştiriliyor. Bu konularda ilerleyen günlerde Mahkeme heyeti tarafından kesin önlemlerin alınmasını bekliyoruz. Ayrıca şehit ve gazi yakınlarına, suçlularla suçsuzların ayrılmasında yargıya güvenmeleri gerektiğini anlatmamız gerekiyor. Öyle bir yargılama yapılmalı ki usul yanlışları, görülen davanın esasına gölge düşürmemeli.

İlgili haber: Yargıyı idam etmeyin

VEKİLLER DURUŞMA İZLEMEK YERİNE DÜZGÜN RAPOR HAZIRLAMALIYDI

TBMM Darbe Araştırma Komisyonu aylar süren gecikmeden sonra raporunu yayınladı. Rapora siyasi ayağın gizlendiği eleştirileri geldi. Siz bu raporu nasıl değerlendiriyorsunuz. Neden ülke olarak hep beraber FETÖ’nün üzerine gidemiyoruz?

TBMM’de grubu bulunan siyasi partilerden yalnızca birinin milletvekilleri tarafından imzalanmış bir rapora gerçek anlamda bir TBMM raporu diyebilmek zor. Milletin tamamının lanetlediği bir örgüt ve eylem hakkında ortak bir rapor çıkmasını beklerdim. Uzlaşmayı sağlamak konusunda asıl yükümlülüğün komisyonda çoğunluğu oluşturan iktidar partisine mensup milletvekillerinde olduğunu düşünüyorum. İktidar partisi milletvekilleri her gün duruşma seyretmeye gelmek yerine kendi asıl görev alanları olan TBMM çatısı altında, bu davaya da ışık tutacak bir rapor oluşturabilseler topluma daha yararlı bir hizmet yapmış olurlar.

İlgili haber: Meclis'in darbe girişimi raporu açıklandı: Siyasi ayağı gizlediler!

Dillerde ‘kontrollü darbe, hedefte ‘3 komutan’ - Resim : 3

'ABD'YE OLAN İNANÇLARINDAN BAŞARISIZLIK İHTİMALİNİ DÜŞÜNMEMİŞLER'

Cemaat’in ‘altın nesil’ adı altında sorgulamadan itaat eden müritler ordusu yetiştirdiğini biliyoruz. Darbe girişimi sanıklarında sizin gözleminiz ne oldu? Nasıl bir motivasyonla böyle bir kalkışmaya girişmiş olabilirler. Şu anda örgüte aidiyetleri devam ediyor mu yoksa pişmanlık var mı?

Örgütün bu işe kalkışmaya karar veren yöneticileri var, bir de bu kararı sorgulamadan uygulayan üyeleri var. Karar vericilerin ABD’nin desteğine güvendikleri açıkça anlaşılıyor. Karar vericilerin ABD’de yaşamasından olsa gerek bu devletin gücüne aşırı bir güven ve bağlılık var. Yaşanan çılgınlığa girişmelerinde bunun önemli bir etken olduğunu düşünüyorum. Ayrıca 2016 yılında devam etmekte olan bazı adli soruşturmalar ve YAŞ hazırlıkları nedeniyle örgütün TSK içindeki gücüne bir ay içinde büyük bir darbe vurulacak olması da onlara başka çare bırakmamış gibi görünüyor. Örgütün yüksek yargı içindeki üyelerinin görevlerine son veriliyor olması da etkili olmuş görünüyor. Darbe girişimine karar verilmesine yol açan sebepler iddianamede tarihleri ve tüm ayrıntılarıyla anlatılıyor. Bu hususlar henüz sanıklar tarafından çürütülebilmiş değil.

Örgüt üyelerinin alınan darbe kararına uymasında örgütün TSK içindeki gücünü olduğundan fazla zannetmelerinin etkisi olduğunu düşünüyorum. TSK içindeki örgüt üyeleri, birbirlerini bilmedikleri veya en fazla birkaç kişiyi bildikleri, sadece kendi mahrem imamlarını tanıdıkları için TSK içindeki güçlerinin bu işin başarılması için yeterli olmadığını bilmiyorlar. Başaracaklarını zannetmişler. Başarısızlık ihtimalini hiç düşünmemişler. Kurmuş oldukları konseye “Yurtta Sulh” adını vererek ve darbe bildirisinde Atatürk’ün adını anarak TSK’nın vatana ve cumhuriyete bağlı subaylarını kandıracaklarını zannettiler herhalde. Bu örgütün üyelerinin ortak bir özelliği de kendilerini çok akıllı ve milleti aptal zannetmeleri.

Pişmanlık konusuna gelince; bugüne kadar savunma yapan yirmi sanıktan hiçbiri örgüte üye olduğunu kabul etmedi. Bu nedenle herhangi bir pişmanlık da belirtmedi. İlerleyen günlerde bu tarz pişmanlıklar gündeme gelebilir. Pişmanlık elbette vicdani bir konu ama pişmanlığın ortaya çıkması için kişinin başka bir çıkış yolu kalmaması ve örgütle mücadeleye kamuoyu desteği gerekiyor. En önemli pişmanlık ve itirafların darbenin hemen ertesindeki dönemde yapıldığını görüyoruz. Çünkü bu dönemde örgüt suçüstü yakalanarak tamamen tecrit olmuştu. Sonrasında, bazı hatalı OHAL uygulamaları, Başkanlık sistemi tartışmaları, FETÖ soruşturmalarının sulandırılması ve aşırı yaygınlaşması nedeniyle yapılan adli hatalar, siyasi sorumluların üzerine gidilmemesi gibi nedenler FETÖ üyelerinin ulusal ve uluslararası planda siyasi destek görmelerine yol açtı.

Örgütün cezaevinde itirafçı olmak isteyenleri engellediği ve iç çözülmeyi durdurmak için ‘kısa zamanda hepsinin tazminat kazanarak tahliye olacağı’ yönünde propaganda yaptığı bilgileri var. Cezaevlerinde propaganda yapmaları nasıl engellenebilir.

Örgüt bugüne kadar devlet içinde güçlüydü; bugün en güçlü olduğu yer cezaevi koğuşları. Cezaevlerinde propaganda yapmalarını engellemeye gerek de yok bu mümkün de değil.

Fakat cezaevlerine hakkında kuvvetli suç şüphesini gösteren somut delil olmayan kişileri atarak ve onları aylarca bunlarla aynı koğuşta tutarak örgütün etki alanına girmelerine yol açılmaması gerekiyor. Kuvvetli ve somut deliller olmadan yapılan tutuklamalar ile örgüte devlet eliyle taraftar kazandırmanın âlemi yok.

Örgüt çözülmeyi durdurmak için elbette dayanaksız vaatler veriyor. Ümidi canlı tutmaya çalışıyor. “ABD Başkanlık seçimlerinden sonra çıkacağız”, “MİT Müsteşarı Hocaefendi ile görüşmüş, barışacaklarmış”, “Kasım’da çıkacağız”, “Mart’ta çıkacağız”, “Sıcaklar bitmeden çıkacağız” vb. hurafelerle çözülmeyi engellemeye çalışıyorlar. Sürekli birilerinin rüyalar gördüklerinden bahsediyorlar. Hocalarının bugüne kadar hangi rüyası çıkmış ki? Ama hâlâ inanıyorlar. Bunları bir an önce içeride, kendileriyle ve suçlarıyla baş başa bırakmamız lazım, darbeci olmayan ve suç işlememiş kişiler içeriden çıktıkça kamuoyu destekleri azalacak, çözülme ve itiraflar artacaktır.

'YARGILAMA ADİL OLMALI SUYU BULANDIRMAK FETÖ'YE YARAR'

FETÖ operasyonlarında bazı mağduriyetler de yaşanıyor. Bu mağduriyetlerin önüne nasıl geçilir ve davalar sulandırılmadan sonuçlanabilir.

Yargının rahatsız edilmemesi lazım. Yargıya güvenmeliyiz. Yargı erki, kumpas yıllarında kaybettiği güveni geri kazanmak için çalışmalar yaptığını en yüksek düzeyde, HSYK Başkanvekili ağzından ifade etmiştir. Özellikle siyasi müdahale olmaması lazım. Yargıç ve savcıların kendilerini siyasilere veya köşe yazarlarına beğendirme gayreti içinde olmaması lazım. Yüksek yargının içtihatlarla yol göstermesi lazım. Yargıtay’ın terör örgütü üyeliği konusunda uzun yıllar içinde geliştirdiği ölçütler var. Bunların uygulanması gerektiğini düşünüyorum. Geçmişte haksız tutuklamalar yargıya güveni en çok sarsan uygulamalar olmuştur. Ceza hukukunda delil olarak kabul edilmeyecek bilgi ve bulguların tek başına tutuklama nedeni yapılmaması lazım. FETÖ, bulanık sularda yüzmeyi sever, suyu bulandırmamak lazım. Siyasetin veya eleştirel düşüncenin alanına giren fiillerin ceza yargılamasının konusu yapılmaması, yargının siyasileşmemesi gerekir. Örgütün bir daha eski gücüne kavuşmasının mümkün olmadığını düşünüyorum. Terör örgütleri yeni eleman kazanma imkânlarını yitirdikleri andan itibaren dağılır ve yok olurlar. Kanımca FETÖ yeni eleman kazanma yeteneğini yitirmiştir. Bu nedenle Türkiye Cumhuriyeti Devleti, Fetullahçı terör örgütünü yenmiş olmanın özgüveni ile hareket etmelidir.