27 Nisan 2024 Cumartesi
İstanbul 14°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Üç tip entelektüel ve ‘sözde aydın’

Gaffar Yakınca

Gaffar Yakınca

Gazete Yazarı

A+ A-

Geçen hafta komprador entelektüelin tanımı üzerinde durmuştuk. Bu yazıda, konumuza Türkiye özelinde devam edeceğiz.
Türkiye’de komprador aydın tipini üç temel kategoride incelememiz gerekir: Sözde aydınlar, yarı- aydınlar ve aydınlar. Her kategorinin içinden kompradorlar çıkabildiği gibi, milli duruşa sahip kimseler de çıkmaktadır. Ancak, farklı özellikleri olması sebebi ile her kategorinin emperyalizmle kurduğu ilişkinin ölçeği, biçimi ve derinliği farklıdır.

Serbest entelijansiyadan sözde aydına
Bilginin toplumsal işlevi üzerine yaptığı çalışmalarla bilinen Alman Sosyolog Theodor Geiger, 1949 yılında, “serbest entelijansiya” kavramından söz eder. Serbest nitelemesi, olumsuz bir anlama sahiptir; bilginin üretimi ve kullanımında kurumsal/ahlaki ilkelerden bağımsız olmayı vurgular. Geiger’e göre, Nazi Almanyası’nın inşasında önemli bir rolü olan serbest entelektüeller, genelde akademik yeterliliği olmayan, çoğu zaman üniversiteye kabul sınavlarını bile geçememiş kimselerden oluşur. Geiger, özellikle gazetecilik mesleğinin bu tip serbest entelektüeller için mümbit bir zemin olduğu söyler.
ABD’li sosyal bilimci William Konhauser de 1959 tarihli “The Politics of Mass Society” adlı kitabında, Geiger’in serbest entelektüeline çok benzer bir “bağımsız entelektüel” tanımı yapar. Kendi sınıflarından ve milletlerinden kopuk olan bu bağımsız entelektüeller, uç fikirlere daha açıktırlar, sorumluluk duygusundan uzak oldukları için yıkıcı söylemlerin taşıyıcısı olmaktan korkmazlar, kriz dönemlerinde toplumda korku ve yabancılaşma duygularını körükleyerek faşizme giden yolun taşlarını döşerler.
Şimdi aklınıza sağ ve sol basından pek çok örnek geldiğine eminim. Ancak, tahayyülünüzü gazetecilerle sınırlı tutmayın. Bu tespitlerin üzerinden yetmiş yıl geçmiş olduğunu, artık hayatımızda “serbest bilgi üretimi” için gazetelerden çok daha fazla aygıtının bulunduğunu göz ardı etmeyin. Bugün sadece gazetecilik mesleği değil, TV programları, internet blogları, sosyal medya ve özellikle de Twitter bu tip serbest entelektüelin ortaya çıkması için son derece uygun ortamlardır. Ancak, sözde aydının üretiminde, bu araçların hiç biri tek başına yeterli olmayacaktır.

Akademiden internete sözde aydın
Bu düğümün çözümünde Hamid Dabaşi’nin Geiger ve Konhauser’e yaptığı katkı işimize yarayabilir: Dabaşi, bugün akademinin eskisi kadar masum olmadığını, emperyal güç odaklarına yakınlığı sebebi ile köksüz aydının yetişmesinde merkezi bir rol oynadığını söyler. Merkezinde akademi, çevresinde ise burslar ve araştırma fonları olan çok daha geniş ve kirli bir ilişkiler ağını tespit eder. Bu faktörlere dar grupçuluk ve adam kayırmacılık da eklenebilir.
Şu halde, sözde aydının ortaya çıkışında akademi, basın ve internetin ortak rolünden söz edebiliriz. Akademide bir unvan, “muhalif” bir gazetede yazılan yazılar, daha ateşli bir taraftar grubuna ulaşan ve her konuda görüş beyan edilen bir sosyal medya hesabı... İşte sözde aydının bugünkü görüntüsü budur. Saydığım ayaklardan biri eksik olabilir veya birinin yerine mesela bir radyo programı, belediyeler tarafından düzenlenen bir dizi konferans, bazı marjinal örgütlerin açık oturumları vb. gelebilir.
Yukarıda çizdiğimiz tablo içinde sözde aydını, yeterli niteliklere sahip olmadığı için kaliteli düşünsel üretim yapamayan, bunun yerine değersiz ve çoğunlukla sınanmamış bilgiyi, sorumsuzca dolaşıma sokan “aydınımsı” olarak tanımlayabiliriz.
Bu kimselerin geçmişte “kahvehane filozofu” denilen tiple karıştırılmaması gerekir. Kahvehane filozofu, yaşam gözlemlerine dayalı, genelde derinliksiz bir felsefenin taşıyıcısıdır, ancak kesinlikle sorumsuz değildir. Şan, şöhret ya da para sebebi ile büyük hareketlilikler peşinde koşmadığı için insanları umutsuzluğa sevk edecek, toplumu kutuplaştıracak söylemlerden kaçınır. Akademi - belediye-basın ve Twitter mamülü sözde aydın ise tam aksine, nefretten ve bölücülükten beslenir.
Türkiye’deki ilk kategorimiz olan “sözde aydın” komprador entelektüel takımının en sadık üyesidir. Niteliksizliği onun sadakatinin güvencesidir. Güç odakları ile ilişki kurmadan yaşayamadığı için aslında en ucuz olan da odur. Şüphesiz, içlerinden komprador olmayanlar da çıkar. Ancak son tahlilde, bu kategori, disiplinsiz bir malumat üretiminin üzerine yükseldiği için savrulması ve emperyalist yörüngeye girmesi de çok kolaydır.
Haftaya konumuza yarı-aydınlar ve aydınlar ile devam edip adım adım teorik bir bütünlüğe ulaşmaya çalışacağız.