05 Mayıs 2024 Pazar
İstanbul 17°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Üretim Ekonomisi

Yavuz Alogan

Yavuz Alogan

Eski Yazar

A+ A-

Aslında “üretim ekonomisi” diye bir kavram yok. Zira üretim ekonominin belirleyenidir. “Film gösteren sinema” diyor muyuz? Ekonomiden söz ediyorsak, bir üretim faaliyetinden; üretilen ve dağıtılan, ihraç edilen, gelir getiren, artan ya da azalan mallardan, bu malların üretimiyle ilgili bütün faaliyetlerin toplamından da söz etmiş oluyoruz. Kıt kaynakların rasyonel kullanımı insanlar için faydalı malların mantıklı ve dengeli kaynak kullanımıyla üretilme imkânlarını ve yöntemlerini ifade eder. Dolayısıyla, sosyalist ya da kapitalist ekonomi, karma ekonomi gibi bir “üretim ekonomisi”nden söz edilemez.
Fakat ekonominin üretmesi, AKP’nin sıcak paraya dayalı beleşçi neoliberal iktisat politikaları karşısında giderek üretici halkın bir talebi haline geldi. On yıldan fazla bir süredir Anadolu kentlerinin çevresinde üretimden koparılan, çeşitli yöntemlerle devlet tarafından maaşa bağlanan ve karşılığında iktidar partisine oy vermesi istenen topluluklar oluştu. Geçmişin ithal-ikameci, devletçi politikalarının terk edilmesi, Özal döneminden itibaren başlayan özelleştirmeler öyle tuhaf bir dışa bağımlı ekonomi oluşturdu ki “üretim ekonomisi” gibi tuhaf bir talebi savunmak yurtseverliğin kriterlerinden biri haline geldi. Sıcak para girişinin eskisi gibi sürmeyeceğinin anlaşılması, kara ya da kaynağı meçhul para musluklarının kurumaya başlaması, savaş ve savaş ekonomisi ihtimalinin belirmesi siyasi iktidarı “üretim ekonomisi”ne yöneltti.
Hayat AKP’nin neoliberal iktisat politikalarını açığa düşürdü. Nişasta bazlı şeker üreten Amerikan firması Cargill’e rağmen başta Alpullu olmak üzere şeker pancarı fabrikaları teker teker açılmaya başladı.
AKP’nin içindeki yabancı tütün lobisinin etkisiyle çıkarılan, sarmalık tütün üretimine hapis cezası getiren kanun tasarısı Adıyaman halkının isyanına yol açtı. Haklı olduğuna inanan halkın polis barikatlarını nasıl parçaladığını, AKP il binasına yürüyerek hükümeti nasıl tehdit ettiğini gördük.
Fındık üreticileri de Adıyaman halkı gibi isyan edecek ve Ferrero şirketinin kapılarına dayanacaktır. Bir zamanlar dünyanın en iyi ve “organik” fındık ezmesini üreten Fiskobirlik yeniden canlanarak Ferrero’yu kovacak, fındık üreticisini bu şirkete peşkeş çeken şişko danışmanı halk “deliğe süpürerek” İtalya’ya kadar kovalayacaktır. Elbette ardından Trakya’nın Dakota ay çekirdeğiyle mücadele eden ayçiçeği üreticileri, Kastamonu’nun Çin sarımsağıyla mücadele eden sarımsak üreticileri, Datça’nın Amerikan bademiyle mücadele eden badem üreticileri, buğday ve arpa üreticileri, susam üreticileri, büyük ve küçük baş hayvan üreticileri de isyan edecektir. Bu bakımdan gayet iyimseriz.
Ancak sorulması gereken iki soru var: Birincisi, mevcut siyasî iktidar bizzat yarattığı ve dayandığı rantiye sınıfını ulusal ekonominin yeniden inşasına razı edebilecek mi, yoksa çökene kadar ülkenin varlıklarını satarak ve borçlanarak bu sınıfı beslemeye devam mı edecek? Başka deyişle, küresel ve yerel bağlantıları ve angajmanları, siyasî olarak maruz kaldığı çok yönlü şantaj ve tehditler dikkate alındığında mevcut siyasi iradenin ekonomide radikal bir dönüşümü (neoliberal iktisat politikalarının terk edilmesi) gerçekleştirme ve bu sürece önderlik etme kabiliyeti var mıdır?
Ve ikinci soru: Bizler, bu ülkenin sosyalistleri, milliyetçileri, ulusalcıları olarak, Alpullu şeker fabrikasını açtı diye mevcut siyasî iktidarı alkışlayacak mıyız? Yoksa özelleştirilen her şeyin kamulaştırılmasını, üretici birliklerinin kurulmasını ve kooperatifleşmeyi savunarak, iktisadi ve toplumsal kalkınma mücadelesini gericiliğe karşı laiklik mücadelesiyle birleştirmeye mi çalışacağız?

Yazarın Önceki Yazıları Tüm Yazıları
HDP sorunu 24 Ağustos 2019
Müşterek harekât 17 Ağustos 2019
Yeni bir dünya 06 Ağustos 2019
Üretim devrimi 03 Ağustos 2019
Demokrasi sorunu 30 Temmuz 2019