128

Türkiye’nin 128 milyar dolarlık birikiminin tümüyle “iç edildiği” gerçeğin bilgisi değildir.

Merkez Bankası Başkanının açıklamasına göre 2017’den beri Hazine ile protokol var:

Döviz alınıp-satılıyor… İlgili Bakanın beyanatı da bu olguyu teyit ediyor…

Hangi çevrimde? Çok geride kalmadı, bir örnekle hatırlayalım: 2020 Kasım’ında ülkemize 4 milyar dolar girip, iki ayda, 5 milyar dolar olarak çıkıyor!.. Birilerinin “saadeti” hepimizin kabusu oluyor! Türkiye önünde sonunda sıcak paraya bağımlı olmanın artçı diyetlerini ödedi; ödüyor: Son döngüde zarara uğradığımız tartışma konusudur.

Bağımsızlığımızı korumak savaşımındayız, “ekonomik bağımsızlık” en temel dayanağımız.

Bu anaforun içinden yatırım, istihdam, üretim ‘çıkarsa, zararın bir yerinden dönmüş sayılırız…O arada saydam ve hesap verilebilir bir mali yapı, ekonomik ve sosyal maliyetlerin en aza indirgenmesinde esastır; unutmamalıyız!

128 milyar dolar, Türkiye’nin envanterinde ve bilançosunda açıklanması gereken tutardır.

İktidar partisinden Sn. Canikli de bir icmal açıklıyor: 36’sıyla altın alındı (halktadır), 43’üyle özel sektör döviz olarak borçlarını ödedi (özel sektörün dış borcu azalmıştır), 12’siyle yabancılar portföy aldı (yurt dışına çıkarmışlardır) kalan 37’si ise merkez bankasından bankalara ‘kaydırılmıştır, dedi: (aritmetik böylece tutturulmaktadır) …

Altın alınması S-400 alınması gibidir; kapitalizmin gitgide saldırganlaştığı bir ortamda, doğrudur! Özel sektörün dış borçlarını bir ölçüde kapatması da üretimin sürdürülmesi açısından kaçınılmazdır. “Yabancılar” da portföy almışlar, “kesin dönüş” yapmışlar… “İcmal” buraya kadar tamamdır, sorular buradan başlamaktadır…

O arada, Türkiye spekülasyonlara kapatılmalıdır; bu, büyük gerçektir. Ancak, günümüzün temel sorunu 128 milyar doları, elden çıktığı andaki kurdan geri almayı imkansızlaştıran ve dövizdeki artışı sürekli kılan sistemi değiştirmektir.

“Kırılgan” bir ekonomi olarak devam edemeyiz; anımsayalım, daha birkaç hafta önce “bir gece ansızın” dolar kuru 8.30 olarak “gösterilmiş”, sabah kadar süren bir savaşla bu saldırı bir ölçüde dizginlenmiştir… Bu “çatışma”, tabii, tortusunu bırakmış; borçlarımızı artırmıştır! Dahası her ülke bir ölçüde borçludur ancak Türkiye’nin dış borçlarının vadesi kısa, faiz yükü ağırdır; hatırlamalıyız!

Türkiye ekonomisini güçlendirmek için halk kesimlerini güçlendirmeli, tasarruf edimini topyekun benimsemelidir; bu karmaşada çıkarılacak son ders bu olsa gerekir.

Nihayet konuyu bağlayalım! “Buharlaşmış” bir 128 milyar dolardan söz etmek gerçekçi değildir. Değildir çünkü, bilançonun aktif ve pasifi elbette denkleşir. 1 kg demir 1 kg pamuk eşittir. Fakat demirin değişim değeri daha yüksektir. Önemli olan TL'den 'kaçısı' tersyüz etmek ve dolar karşısında niteliksel değerini de yükseltmektir. Tabii kur düşükken elden çıkarılan yüksek iken sisteme borç olarak yazılan dolar, ülke ekonomisine zarar olarak yazılır; asıl mesele budur!

Dolara yönelişi dizginlemek, gerçekçi bir kur ve faiz politikası, katma değeri yüksek üretim ve mali politika seçeneklerini değerlendirerek, ithalat basıncını dizginlemekle mümkün olur… O arada gümrükleri etkin kullanmalı, tüketim sınırlandırılmalıdır.. İhracat içindeki ithalat oranımız yerli tedarikle azaltılmalı, milli paralarla ticareti kolaylaştıracak kimi girişimlerle, tasarrufları ve yatırımlarıyla Türkiye, ekonomide güven ve istikrarını berkitmelidir…