ABD’nin Türkiye’deki gücünün sınırları

Altılı Masa’nın dağılması Amerikancılarda büyük hayal kırıklığına ve öfkeye yol açtı. PKK’lılar ve liberaller, daha önce övgüler dizdikleri Meral Akşener’e saldırmaya başladı. İmamoğlucuların hedefinde ise Kılıçdaroğlu var. Altılı Masa artık 6 parça bile değil. İlk başta “altı benzemez” gibi görünen, fakat gerçekte aynı programda birleştirilmiş olan Masa’nın her parçası mitoz bölünmeye girmiş durumda.

Oysa ne güzel gidiyordu her şey. Biden, daha göreve gelmeden “Türkiye’deki muhalefeti Erdoğan’a karşı destekleyeceğini, HDP’yi koruyacağını” ilan edince sevinçten havalara uçmuşlardı. Biden Ocak 2021’de koltuğuna oturdu ve programını uygulamaya başladı. Türkiye’den ABD’ye ziyaretler, ABD’li görevlilerin Türkiye ziyaretleri, ABD’nin atadığı içerideki memurların yoğun mesaisinin sonucunda Altılı Masa kuruldu. Batı basınında anketler ve “ünlü” siyaset bilimcilerinin değerlendirmeleri eşliğinde Altılı Masa övgülerinden geçilmiyordu. Ama Altılı Masa bir türlü aday belirleyemiyordu. “Kazanacak aday” kim olabilirdi? 12 resmî toplantı, onlarca gayrıresmî görüşme yapıldı. Altılı Masa’nın iki ana aktörü bu konuda bir türlü anlaşamadı ve en sonunda Masa patladı. Demek ki neymiş? ABD düt diye düdüğü öttürünce her şey istediği gibi olmuyormuş.

ABD NÜFUZUNU SAĞLAYAN ETKEN

Meselenin özü, ABD’nin Türkiye’deki gücünün sınırlarını anlamak bakımından önem taşıyor. 70 yıllık küçük Amerika sürecinde, ABD’nin Türkiye’de siyasal sistemi düzenleme imkanını sağlayan esas etken, devlet gücü üzerindeki nüfuzuydu. ABD, bu nüfuzu, daha 1945 sonrası dönemde başlayan ve NATO üyeliğiyle resmileşen mekanizma sayesinde kazanmıştır. Bu mekanizma, Türkiye Cumhuriyeti içinde ABD’nin “gizli el”i olarak faaliyet yürüten Gladyo’dur. ABD, Gladyo örgütlenmesi aracılığıyla Türk devleti ve toplumu içinde güvenlik kurumlarından başlayarak, sermaye, medya ve kitle örgütlerine kadar bir ağ örgütlemiştir. Bu ağ sayesinde Türkiye’deki siyaset ABD çıkarlarına uygun olarak düzenlenebilmiştir. Böylece ABD Türkiye’de iktidarları belirleme yeteneği kazanmış ve sanki Türkiye devletinin çıkarınaymış gibi görünen fiilleri uygulamaya koydurmuştur.

BUGÜNÜ ANLAMAYA YARAYAN SÜREÇ

Ancak özellikle 1991’de Sovyetler Birliği’nin dağılmasından ve Körfez Savaşı’ndan sonraki dönemde, nesnel çıkarları Türkiye’nin Batı dışındaki seçeneklere yönelmesini zorunlu kıldı. Bu süreç, millet/milli devletin Türkiye içindeki ABD’nin Gladyosuna karşı mücadelesi ile adım adım ilerledi. ABD ile Türkiye arasındaki mücadele, 2000’li yılların başında şiddetlendi ve 2003 Irak işgalinden sonra önce küçük ölçekte başlayan çatışmalarla devam etti. Ergenekon ve Balyoz tertipleri, bu mücadelede ABD’ye direnen kuvvetleri bertaraf etmek için düzenlendi. En son kırılma ise 2014 yılında oldu. ABD’nin IŞİD bahanesiyle BOP’ta atağa geçmesine karşı Türkiye direndi. Türkiye bombalarla tehdit edildi. Fakat, ABD ile Türkiye arasındaki çelişmeleri ortadan kaldırmak, çıkarları herhangi bir noktada uzlaştırmak mümkün olmadı, zaten değildi. Ardından ABD’nin Türkiye’ye yanıtı FETÖ darbe girişimi oldu. Darbe girişimi devlet ve milletin ayağa kalkmasıyla bastırıldı. Bunun ardından devlet ve toplum içinde Gladyo’nun temizliği başladı. Türkiye Gladyo’dan temizlendikçe, ABD karşısında güvenlikten, ekonomiye her alanda özgürleşti.

BUNDAN SONRASI

İşte bugün ABD’nin Türkiye’de iktidarı belirleme gücünü kaybetmeye başladığı bir tablonun ortaya çıkmasını sağlayan arka plan budur. Bu koşullarda soru şudur: ABD’nin mevcut durum karşısında olası politikaları ne olacaktır ve Türkiye’nin seçenekleri nedir?

ABD’nin Doğu Akdeniz’de sopa sallama aşamasından eylem aşamasına geçme tehdidini mevcut durumda yükselteceğini öngörebiliriz. Aynı zamanda iç yıkıcılığın kışkırtılmaya çalışılması, bu tehdidin bütünleyeni olarak devreye sokulmaktadır. Peki buna karşı Türkiye’nin yanıtı ne olacaktır?

Halihazırdaki Hükümet modelinin, hem iç hem dış koşullar bakımından tıkanmış olduğu açıkça görülmektedir. Uluslararası alanda “denge siyaseti”yle gidilebilecek yer kalmamıştır. İsveç ve Finlandiya’nın NATO üyeliği, Rusya’ya yönelik yaptırımlar gibi güvenlik ve ekonomi alanında milli çıkarlara aykırı dayatmalar Türkiye’nin burnuna dayanmaktadır. İçeride ise ekonomideki tıkanma ve iktidarın 20 yıllık icraatlarına yönelik çeşitli toplum kesimlerindeki tepki deprem sonrasında artmıştır. ABD, Erdoğan Hükümeti’ni, toplam olarak Türkiye’yi teslim olmaya zorlamaktadır. Bunun karşısında tek bir yanıt vardır: ABD dış ve iç tehditlerini bertaraf etmenin yolu, Vatan Partisi’nin ortaya koyduğu, milleti birleştiren, dosta güven verip düşmanı caydıracak bir Hükümet modelini hayata geçirmektir.