Askeri okullar tartışmasına farklı bir bakış

Yeni Askerlik Sistemi’ne ilişkin “Bu ordu daha iyi savaşır” başlıklı yazımdan sonra bazı çevrelerden tenkitler aldım. Aslında biraz da önyargılı olarak yeni askerlik sistemine karşı çıkmışlarsa da konuya ilişkin aydınlatıcı yazım üzerine geri adım atmışlardı. Ancak bu kez de “Askeri okullar kapatılmış, ordunun subay astsubay yetiştirme kaynakları darmadağın edilmiş, Atatürk çizgisinden uzaklaştırılmış iken nasıl iyi savaşırmış” söylemleri üzerine bu yazıyı kaleme aldım.

15 Temmuz 2016’daki malum darbe girişimi sonrasında; 25 Temmuz 2016 tarihli “Olağanüstü Hal Kapsamında Bazı Tedbirler Alınması ve Milli Savunma Üniversitesi Kurulması ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair” 669 sayılı Kanun Hükmünde Kararname (KHK) ile Milli Savunma Üniversitesi (MSÜ) kurulmasına, Harp Akademileri Kanunu’nun yürürlükten kaldırılmasına, Askerî Liseler ile Gülhane Askeri Tıp Akademisi’nin kapatılmasına karar verilmiştir.

9 Kasım 2016 tarihli 6756 sayılı kanun ile Milli Savunma Üniversitesi kurulmuş ve akabinde Bakanlar Kurulu’nun 14 Kasım 2016 tarihli 2016/9522 sayılı kararı ile harp okulları ve Astsubay Meslek Yüksek Okulları, MSÜ bünyesine alınmıştır.

669 sayılı KHK ile Harp Akademiler Kanunu yürürlükten kaldırılmış ancak Harp Akademileri, ilgili kuvvetin adını taşıyan yüksek lisans enstitülüleri olarak MSÜ’de yer almıştır.

Bu yeni yapılanma bazı çevrelerce AKP iktidarının getirdiği bir düzenleme olarak değerlendirilerek haksız tenkitlere uğramıştır. Oysa bu düzenlemeler üzerinde uzun yıllar çalışıldığına şahit olmuşumdur.

Harp Akademilerinde Öğretim Elemanı ve Plan Şube Müdürü olarak görev yaptığım 90’lı yılların sonlarında TSK’nın üzerinde çalıştığı zaman zaman benim de dahil olduğum çalışma gruplarında görüşüp tartışılan önemli projelerden birisi de Milli Savunma Üniversitesi’nin oluşturulmasıydı. O günler tüm akademik eğitimlerin bir çatı altında toplanması için başlatılmış olan çalışmalar olgunlaştırılmış ve KHK çıkarılmasının verdiği avantaj ile bir anda yasallaşmıştır. Cumhurbaşkanı tarafından atanan rektörün asker kökenli olmaması olumsuz tenkitlere neden olmuştur. Ancak rektör yardımcıları ve okul komutanları Milli Savunma Bakanlığı tarafından atanmaktadır (4 rektör yardımcısından 2’si ile Harp Okulu Komutanları general, Astsubay Meslek Yüksek Okul Komutanları da albay rütbelerindedir). Rektörlük teşkilatının ve dekanların da tamamen asker kökenli olması arzulanan bir durum olup ileriki yıllarda gerçekleşmesi için de bir engel yoktur.

MSÜ’ye diğer üniversitelere olduğu gibi üniversite sınavları ile öğrenci alınmaktadır. Ancak askerlik mesleğinin doğası gereği öğrenciler bir dizi sağlık muayeneleri ile mülakat ve özel yetenek (uçuş yeteneği vb.) sınavlarından geçirilmektedir. MSÜ’de akademik eğimler; dört yıllık lisans eğitimleri veren Harp Okulları ile iki yıllık eğitim veren Meslek Yüksek Okulları ve ilgili Kuvvet Enstitülerinin yanı sıra TSK personeline daha geniş alanlarda lisans üstü eğitim veren diğer enstitülerden oluşmaktadır. TSK’nın Atatürk çizgisinden uzaklaştırılmaya çalışıldığı iddialarının somut yanıtı da MSÜ’ye bağlı okulların müfredatlarındadır. Okulların ilk iki sömestre müfredatlarında Atatürk İlkeleri ve Cumhuriyet Tarihi haftada ikişer saat verilmektedir. Bununla da kalınmayıp Atatürk ve Cumhuriyet tarihimize ilişkin çeşitli konferanslara öğrencilerin katılımı sağlanmaktadır. Şimdi okuyucularımız haklı olarak bunlar tamam da Askeri Liseler neden açılmadı diye soracaklardır.

HARP OKULLARININ ÖĞRENCİ KAYNAKLARI

Osmanlı’nın son dönemlerinde Batılılaşma çabaları ile Harbiye’ye başlayacak öğrencilerin alt yapılarını kuvvetlendirmek üzere bugünkü adıyla Askeri Lise açılmış, ardından da Askeri Ortaokullar açılmıştı. Cumhuriyet'le birlikte bu okular yeniden açılmış, Selimiye Askeri Ortaokulu 1963’te son mezununu vermiş ve Askeri Ortaokul dönemi kapanmıştır.

Harp Okullarının iki öğrenci kaynağı vardı, bunlardan birisi Askeri Lise mezunları ki bunlar sınavsız doğrudan Harp Okuluna alınmaktaydı. Diğer kaynak ise sivil lise mezunlarıdır. Sivil liselerden gelen öğrenciler üniversite giriş sınavı notu ve tercihi ile yukarıda da belirttiğim gibi bir dizi sınav ve testlerden sonrası Harp Okullarına alınırlar. Askeri Liselere sınavla alınan öğrenciler yine sağlık mülakat vb testlerden geçmekteydi. Ancak ergenlik çağı öncesinde (yani ortaöğretim sonunda) Askeri Lise’ye alınan öğrenciler 4 yıl sonra liseyi bitirdiklerinde bazılarının boy, kilo ve vücut yapısı ve hatta özel yetenek açısından Harp Okulları için gerekli fiziki standartları karşılayamama durumuyla karşı karşıya kalınabiliyordu. Öte yandan ülkemizdeki lise eğitimleri geçmişte çok yetersiz iken hatta çoğu ilçemizde dahi lise bulunmaz iken Harp Okulları için Askeri Lise bir gereklilik, zorunluluktu. Tıpkı Askeri Ortaokulların zaman içinde kaldırılması gibi ülkemizde lise eğitimlerinin yaygınlaşması ve yeterli seviyeye gelmesi Askeri Liseleri zorunlu olmaktan çıkarmıştır.

AYNI MÜFREDAT TAKİP EDİLİYOR

Şimdi "Diğer meslek liselerinde olduğu gibi askerlik mesleğine de lise çağında başlamak gereklidir, ağaç yaş iken eğilir" gibi karşı tezleri duyuyor gibiyim. Evet askerlik bir meslek ve yaşam tarzıdır. Bu meslek ve yaşam tarzı için öğrencilerin de diğer mesleklerden farklı olarak fiziksel olarak (boy, kilo ve vücut yapısı, yetenek gibi) askerlik mesleğini icra edebilecek durumda olmaları şarttır. Askerliğe fiziksel olarak uygunluk da ancak ergenlik yaşlarında netleşir yani ortaokul sonunda değil lise sonlarında. Öte yandan Harp Okullarına yıllarca Askeri Lise'den gelenlerin yarısı kadar da sivil liselerden öğrenciler alınmıştır. Sivil liseden gelen öğrenciler Harp Okullarında okuyamadılar mı? Ya da subay olduklarında Askeri Lise kaynağından gelenlere göre başarısız mı oldular? Kesinlikle hayır. Sivil lise kaynağından Harp Okulu'na girmiş bir subay olarak şunu rahatlıkla söyleyebilirim. Harp Okulu sınavlarını başarıyla tamamladıktan ve fiziki testleri geçtikten sonra bize verilen temel askerlik eğitimlerini de başarıp okula başladığımızda Askeri Lise'den gelenler ile aramızda hiçbir fark olmamış, aynı müfredatı takip ederek beraber mezun olmuşuzdur. Özetle, ülkemizde lise eğitimlerinin geldiği seviye ve öğrencinin fiziki gelişimini tamamlamadan Askeri Lise'ye alınmasının sakıncaları dikkate alındığında Askeri Liselerin kapanması büyük bir kayıpmış gibi değerlendirilmemelidir.

SAVAŞIN ORDUNUN DOKTORU VE HASTANESİ OLMALIDIR

Kapatılan diğer bir okul da Gülhane Askeri Tıp Akademisi ile bağlı askeri hastanelerdir. Bunlar da Sağlık Bakanlığı'na bağlanmıştır. Askeri Tıp diyebileceğimiz kurşun şarapnel yaralanmaları, uzuv kopmaları, yanıklar vb. akla gelebilecek diğer çatışma yaralanmalarında tedavi başarısının yüksekliği kanıtlanmış ve cephede çatışan askerin arkasında koca bir güven dağı olan bu kurumların yeniden TSK bünyesine alınması ya da Askeri tıp eğitim ve ihtisas hastaneleri olarak faaliyetlerini sürdürmesi acil bir ihtiyaçtır. Son zamanlarda icra edilen harekatlarda yaralı askerlerimizin diğer hastanelerde tedavilerinde beklenen başarının alınamadığı maalesef can kayıplarının olduğu duyumları malumdur. Kim ne derse desin cerrahi, psikiyatri vb gibi dallarda askerler için özel bir ihtisas veya tecrübeye gerek duyulmaktadır. Savaşan askerin doktoru da hastanesi de olmalıdır.

VATAN SAVUNMASINDA ZAAFİYET OLUŞMAMALI

Sonuç olarak TSK’nın profesyonel kadroları için eğitim veren okulların Milli Savunma Üniversitesi altında birleştirilmiş olması isabetli ve yerinde bir karar olmuştur. Bu yazdıklarım yasa ve yönetmeliklere göre olması gerekenlerdir. Ancak askeri okullara öğrenci seçiminde objektif davranılmaması belli tarikat ve cemaatlerin etken olması durumunda her ne kadar temel taşları sağlam olsa da TSK’yı zaman içinde ciddi tahribata uğratabilir. Unutulmamalıdır ki 15 Temmuz’u önleyen TSK’nın tahrip edilemeyen ayakta kalan dinamikleri ve Atatürkçü çizgisi olmuştur. Yeter ki öğrenci seçimlerinde ve yetiştirilmesinde alabildiğince objektif davranılsın. Çünkü ülkeyi savunacak yarının komutanları bu okullardan yetiştirilecektir. Buralarda yapılacak sübjektif davranışlar sonucu oluşacak yetersiz komuta kademesi ile vatanın savunmasında telafisi mümkün olmayan ciddi zafiyetler oluşabilecektir. Savaşı komutanlar kazanır. Dünya savaş tarihi 1973 Arap İsrail Harbi gibi ders alınacak örneklerle doludur.