Bir rezillik: Türkçe edebiyat

Bazı kelimeler beni deli ediyor, koşarak kaçmak istiyorum. Pazara gittin, domates alınacak, pahalı da fakat evdekiler omlet yiyecek; tam öyle bir durum. Mesela cumhuriyete laf sokulacaksa o dudak büzmeli “modernleşme”; enternasyonal olunduğu anlatılacaksa “ayrımcılık”; sosyalistlik ispatlanacaksa çokkültürlülük hep çürük domates kelimeler! Hele o kültürlülük’teki “lülük”; sülük gibi. Bildiğim nice çok kültürlü insan var, misal İlber Ortaylı ama çokkültürlü değil. Kültür ne? Latince cultura, işlemek, ekip biçmek; colere fiilinden. Cicero, “cultura animi” der, ruh terbiyesi. Çok kültürlü ve yetişmiş birinin ruh terbiyesi var demek. Kültür mantarı deyince de aslında farkında olmadan bu antik anlam: “Özel yetiştirilen” mantar kültür mantarı... Eh iyi! Domates var, mantar da var!
Kültüre dair en güzelini, 1933 tarihli Schiageter adlı oyununda Hanns Jonst söyler: “Dünya kültürü lafını duyduğumda [...] Browning’imin emniyetini açarım.” Bizde Goebbels’in sanılan bu alıntıda Jonst, kültür değil, dünya kültürü der. Fark var! Browning de az değil bu arada; 1. Dünya Savaşı’nı tetikleyen adamın kullandığı silah!
Beni deli eden kelimeler dedim; Türkiyeli de böyle bir çürük yumurta. Ben de ne zaman duysam silaha davranacak oluyorum fakat fakirin silahı Browning değil, kalem taşırım epeyce. Türkiyeli değilim. Bir şey yenecekse, bu çürük yumurta ve bozuk mantarla, böyle kazık domatesle yemezler! Mehmet Âkif gibi, Şemseddin Sâmi gibi Arnavut asıllıyım, Türküm; Türk demekten gocunmam.
Türk kahvesi yerine Türkiyeli kahvesi, Türk filmine Türkiyeli filmi denmiyor ama bu Türkiyelinin yancısı Türkçe edebiyat bayağılığı da artık moda. Örneğin Haldun Taner Türk edebiyatı ama çağdaşım kimi yazarlar kendini Türkçe edebiyat yapıyorum diye tanıtıyor. Bunların çoğu da Batı’dan söz ederken Amerikan edebiyatı, Fransız edebiyatı diyecek tıynette! Bu yeni moda tanım, Türkiye’de kendini sol sanan azınlık milliyetçisi hareketler tarafından yabancı fonlar eşliğinde devrim sopasıyla güdülen Türk sosyalistinin, aman ulusalcı derler bana diye susmasından doğdu. Açık olalım. Neden bu deyim? Çünkü kimi çok acayip solcu, yazın aracı olarak Türkçeyi kullanan herkes Türk değil, kendini Türk saymayabilir demeye getirerek demokratik oluyor.
Kelimeler güçlüdür. Bu deyimi yerleştirmek bana kalırsa kasıtlı bir eylem. Altmış yıl Türkçe edebiyat diyelim, bir asır sonra Türkiye’de edebiyatı sadece kendini Türk saymayanlar yaptı diye düşünmeye başlarız: Kendini Türk sayanlar hiçbir şey üretmedi, hep “ceberrut cumhuriyetin ötekileştirdikleri” edebiyat yaptı.
Bazı yayıncılar da sevdi Türkçe edebiyatı. Örneğin biri, sosyal medyada “Türkçe şiirin en önemli ismi Turgut Uyar’ın” doğum gününü kutladı. Önce Özdemir İnce ustamızın tepki gösterdiği Modern Türkçe Şiir Antolojisi adlı kitabının önsözünde “Türkçe şiiri”, herhalde büyük buluş belleyen entelektüel şöyle yazdı: “Bugün ve önceki on yıllarda, anadili Türkçe olmayan ama hâkim ideolojinin sonucu Türkçe yazan çok sayıda şair bu antolojide yer alıyor. Biz de bu nedenle, bu türden şairlerin toplumsal kimliklerine duyduğumuz saygının bir sonucu olarak, Türkçe şiirin daha anlamlı bir karşılığa denk geldiğini düşünüyoruz. Bir başka husus da Türkçenin kutsanan bir dil olarak algılanmaması gerektiğidir.” Dediklerimle örtüşüyor, güzel.
Bu arada dilini kutsayamayan, dünya mirası ilan edilmiş Dedem Korkut’un arı Türkçesiyle gönenmeyen edebiyatçıyı ilk kez görüyorum. Bu dil, insanın ağzında annesinin sütüdür, Memet Fuat’tan, Tahsin Yücel’den, Melih Cevdet’ten böyle gördüm. Kaldı ki Türkçe edebiyat deyimi bile Türkçemin imkânından doğmuştur. Bizim pek hassas solcu, Türkçe yazan Ermeni şairlere ne olacağını soracak. Kimse, kimseyi Türkçe yaz diye zorlamıyor efendim. Lütfedip Ermenice yazarak Ermeni edebiyatına dahil olacaklar, daha ne olsun! 2007’de kaybettiğimiz Ermeni şair, Türk vatandaşı Zahrad (Zareh Yaldızcıyan) öyle yapıyordu.
Herkes istediği dilde yazıp yayınlar, engel yok. Zaten Türkçe edebiyatın zoru da yazınsal değil, siyasaldır. Yazar, yazdığı dilin yazarıdır. Türkçe edebiyatçı, bu deyişle “sizin Mustafa Kemal, ne mutlu Türküm diyene demiş, ben mutlu da değilim, Türk de değilim” demeye getiriyor ama farkında değil. Dil bilinci yok! Fakat Gazi Paşa, ne mutlu Türk olana değil, “diyene” demişti. Tanım belli.
Türkçe edebiyat, taraf olmaktır. Sorun hassasiyet değil, ayrıştırmak. Türkçe edebiyat, kendine yazar diyenin, edebiyatı hakir görmesi; edebiyatın dille ilişkisini reddetmektir. Selim Temo, o nefis Kürt Şiiri Antolojisi’ne “Kürtçe şiir” dememiş, sanatçının dil bilincine yakışanı yaparak kendisi dahil ülkemizdeki Türk vatandaşı hiçbir Kürt kökenli şairi kitabına almamıştır.
Tzara ve Ionesco Romendi; Appolinaire İtalyan asıllıydı; Fransızca yazdıkları için Fransız edebiyatına dahil edildiler. Sorun etmediler. Conrad ve Koestler İngiliz değildi, İngilizce yazıp İngiliz “milletini” zenginleştirdikleri için İngiliz edebiyatıyla anıldılar. Sorun etmediler. Türkçe edebiyat rezilliği, cumhuriyeti kuran Türk halkından değilim, o tarafı seçmiyorum demektir. Yazın, etnik kökenle değil, kullanılan dille ilgilenir.
Kafayı kimlikle yiyenlere öneri: Saroyan, Amerikan diliyle yazdığından Amerikan edebiyatı yazarıdır. Bitti! Çünkü, yazarlığını Ermeni oluşuna değil, Amerikan diline borçludur. Becerebiliyorsan yazarlık, asılla değil, dille yapılır, dili de o dili konuşan millet anlar. Beceremiyorsan kimlik siyasetinin bok çukurunda debelenir durursun. Açıktır, bu kadardır, budur!