Çıkın o bataktan! Bırakın silahları!

Hep arada sırada o iki kızı düşünürüm.
O zaman da yazmıştım.
Hangisiydi anımsamıyorum. Batı illerimizden birindeydi. PKK’ya katılmak üzere giden iki kız yakalanmıştı. Birinin benzincide bıraktığı not üzerine.
Sonra ne oldu? İfadesinde ne söyledi?
Ama kendi iradesiyle gitmediği belli.
Gelin beni kurtarın diyor.
Şakağına silah dayandığı, haraç istendiği, olmayınca çocuklarının alınıp götürüldüğü öyle aktarımlar dinledim ki...
Hele o çocuklar kızlar olunca, işe başka yaptırımlar da giriyordu.
ABD çekiliyor.
Şimdi o iki kız ne yapıyordur acaba?
Onu bilemiyorum.
Ama çok iyi bildiğim bir şey var.
Şimdi bütün terör örgütleri telaş ve korku halinde.
AMAN ABD ÇEKİLMESİN
Sputnik’e konuşan PYD Yöneticisi Fethi Mıhemed, ABD’nin askerlerini çekme kararı alması nedeniyle insanların çok korktuklarını belirterek, ABD’nin çekilmemesi için Ğerepışk köyünde olan ABD üssüne yürüyüş yapacaklarını söylemiş.
Demokratik Suriye Güçleri (DSG) ABD’nin askerini çekmemesi için ABD ile yoğun görüşmeler yapıyormuş. Üst düzey bir yetkilisi şöyle konuşmuş: “Eğer ABD askerini çekerse Türkiye bize hemen operasyon yapar. Bundan kaynaklı bir kaygı var. ABD’nin çekilme kararı bizi şok etti. Durum şimdi çok karışık. Eğer ABD askerlerini çekerse biz başka ülkelerle işbirliği yapmak için çalışmalar yapacağız.”
Hani ne oldu diyorlar... Daha yeni konuştuk görüştük diyorlar...
ABD daha 10 yıl burada kalacakmış. Silah yardımı yapacakmış. Bir mantığı yok çekilmelerinin diyorlar.
Olmaz olur mu!
BU BAŞARI SİZİN
27 Aralık 1919’da Atatürk Heyeti Temsiliye üyeleriyle Ankara’ya geldi. O günlerde sorsaydınız, İstanbul’daki işgalcilere, üstelik biri de değil beşi birden, hem de dünyanın en “büyükleri” “en efendileri” oradaydılar, “arkanıza bakmadan geldiğiniz gibi gider misiniz” diye ya da sorsaydınız onların işbirlikçilerine “Sultan Vahdettin’in bırakıp İngiliz gemisiyle kaçmasının bir mantığı var mı” diye ne derlerdi??
Bugün de ABD, arkasına bakmadan, geldiği gibi gidiyor. Biliyorduk.
Bu başarı sizin! Aynı 1919’da olduğu gibi Kürdüyle Türküyle Çanakkale’de Kocatepe’de Dumlupınar’da koyun koyuna yatan Türk milletinin.
Eğer izin verseydiniz BOP eşbaşkanlığına, eğer izin verseydiniz açılım saçılıma, eğer izin verseydiniz bu milletin Atatürk’ten ve tarihinden kopmasına, eğer izin verseydiniz 15 Temmuz’da FETÖ darbesine... ABD, bölgede terörist besleyip koşturuyordu. Ekonominizi yönlendirdi, üretimden vazgeçirdi, bir avuç gazetecinizi ele geçirdi, millici kim varsa siyasi parti liderinden ordunuzun komutanlarına, rektörlere, bilim ve basın insanlarına duvarların ardına koydu, yolu düzlemeye çalıştı... Ama başaramadı. Yüklendik, duvarlarını onların başlarına yıktık. Amerikan karşıtlığı en yüksek yüzdeye ulaştı. Düşmanımızı bildik... Engelleri bildik. Aştık.
Şimdi yine öyle bir dönem var önümüzde.

ATATÜRK ANKARA’YA GELİYOR
Erzurum, Sivas, Amasya Görüşmeleri... derken Ankara.
İstanbul’a bir demiryolu uzaklığında.
Ankara’da durum nasıldı?
Mütareke’den hemen sonra, iki bölük İngiliz askeri istasyonda karargâh kurmuş, kenti işgal etmişti. Daha sonra bir Fransız askeri birliği de gelmiş, Ulus’ta o sırada yapımı süren ilk Büyük Millet Meclisi binasına yerleşmişti. İngiliz Muhipleri Cemiyeti faaliyeti de eksik değildi.
Ama Müftü Rifat Bey’den Ayaşlı öğretmen Ali Rıza’ya Ankaralılar örgütlenmeye başlamıştı. “Mefkure”, “Selamet” ,”Ankara” gazeteleri yayımlanıyordu. İzmir’in işgalinden sonra 16 Mayıs 1919’da İstanbul’a protesto telgrafları çekmişler, 26 Mayıs 1919’da Ankara’da büyük bir protesto mitingi düzenlemişlerdi. Atatürk’ün 27 Aralık’ta Ankara’ya gelişi büyük gösteriye neden oldu. Atatürk’ün yanında bulunanlar şöyle anlatır o günü:
Sabahtan itibaren davullar ve zurnalarla bütün Ankara halkı karşılamaya hazırlanmıştı. Çankaya ve Dikmen tepelerinden güzel sesli hafızlar ezan ve salat okuyorlardı. Köylerden birçok atlı ve kağnı arabalarıyla binlerce halk Ankara’ya gelmiş. Öğleye doğru “geliyor” diye tellallar bağırmış, seçilen atlı alayı Ulucanlar’dan Hacıbayram Camii’nin önünde toplanarak dini tören yapılmış. Yedi yüz piyade, üç bin atlıdan teşekkül eden bir seymen alayını Ankara’da bulunan dervişler takip ediyor.
Bunların arkasında bütün esnaf ve ondan sonra da okul öğrencileri yürüyorlar. Okul öğrencileri İstasyon Caddesi’ne, seymen alayının bir kısmı Dikmen bağlarına, bir kısmı Çankaya bağlarına, Kızılyokuş eteklerine ve diğer bir kısmı da istasyon yoluna dizilmişti. Jandarma ve yirmi kadar polis de burada idi. Halkın bir kısmı Namazgah tepesine ve diğer kısmı Yenişehir’in bulunduğu yerlere ve İstasyon yoluna sıralanmışlardı. (...) Kızılyokuş’ta iki kurban kesildi, o zaman tamamen boş bir yer olan Yenişehir’de reji memurlarından Salamon Efendi isminde bir zatın ahşap, küçük bir evi vardı. Oraya gelince seymenler tarafından bir dana kurban edildi.
1919’DA GENÇLER MİLLET YOLUNDA
Karşılama heyeti ve memurlar burada idiler. Paşa otomobilden inerek hepsinin hatırını sordu ve ellerini sıktı. Daha ileride yedi yüz kadar zeybek kıyafetiyle, ellerinde palalarla dizilmiş gençleri gördük. Paşa bunlara “Merhaba” diye selam verdi, cümlesi “sağol” diye karşılık verdiler ve şöyle bir konuşma geçti:
Mustafa Kemal Paşa: “Arkadaşlar, buraya niçin geldiniz?”
Gençler: “Millet yolunda kanımızı akıtmaya geldik.” “And olsun!”
Mustafa Kemal Paşa: “Var olunuz.”
Bu sırada binlerce halk da “yaşa’”sesleriyle, alkışlarıyla ortalığı çınlatıyordu.
Fransız karargâhının önünden geçilir. Binada Fransız bayrağı asılıdır. Fransız yüzbaşısı pencereden gülümseyerek aşağıya bakar. Karşıdaki bahçelik alanda kurulan çadırlardaki Fransız askerleri şaşkın izler.
Ama çok kısa bir süre sonra binaya Türk bayrağı çekilir. O binada yine coşkun alkışlarla ilk Cumhuriyet hükümeti kurulur.

YİNE DİKMEN SIRTLARINDAYIZ
Şimdi ben de bu satırları Dikmen sırtlarında Vatan Partisi’nin Genel Merkezi’nden yazıyorum. Ondan mı nedir Ankara duygulandırıyor beni. Yine Ankara’dan gidelim.
Atatürk, üç yıl sonra şöyle sesleniyor Ankaralılara:
“İstiklal Mücadelesi tarihinde Ankara namı en aziz bir mevkii muhafaza edecektir. Bazılarımız dayanmak hemen mümkün değil zannedilen bu zorluklar karşısında sizler bir dakika tereddüt etmediniz. Üç sene önce Sivas’tan Ankara’ya ayak bastığım zaman bir misalini geçen gün dahi göstermiş olduğunuz samimi ve kalbi tezahürat ile beni kollarınız arasına aldınız. O zaman gösterdiğiniz bu vatani cesaret sayesinde ecnebi müdahalesiyle İstanbul’da kapatılmış olan Meclis-i Mebusan’ın daha geniş bir salahiyet ve milletin şanına layık bir istiklâl ile Ankara’da açmak mümkün oldu. Büyük Millet Meclisi sizin muhiti hamasetinizde korkusuzca istiklal mücadelesine devam edebilmiştir. Binaenaleyh, Ankara, hemşehrilerimizin bu vatanın istiklali mücadelesinde ayrı bir şeref hissesi vardır.”
O günlerde milletimizin yaşadığı her yerde vatanın bağımsızlığı için mücadelede ayrı bir şeref payı vardı. Bugün de öyle. Yarın da olacak.

BÖLGENİN KADERİNDE SÖZ SAHİBİYİZ
Büyük kararların verileceği bir döneme girdik. Bu kararlığımız ABD’yi burada barındırmadı. Bu başarı elbette Türkiye, Suriye, Rusya ve İran’ın başarısıdır. Ancak şu da bir gerçek eğer Türkiye ayağı kaysa ABD’nin yanında yer alsa dengeler çok değişirdi.
Peki, Türkiye’yi dengede tutan kimdir?
Rusya’yla, İran’la, Suriye’yle bozulan ilişkileri tamire çalışan, güveni sağlayan kimdir?
Avrasya siyasetini ve üretim ekonomisini gündeme getiren, sözde Ermeni soykırımı emperyalist yalanını yerle bir eden, bir kılıç gibi tepemizde sallanmasını engelleyen kimdir?
Sizsiniz! Biziz!
Bakın işte yine başardık. Bölgenin kaderinde söz sahibiyiz. Sorumluğumuzu bilelim.
Yine önümüzdeki zorlukları aşacağız.
Başaracağız. Daha büyük onur sahibi olacağız.
Yazımın başındaki o iki kız çocuğuna döneceğim yine.
Onlara o acıyı yaşatmayacağız bir daha.
Hatta buradan en son söz olarak terörün kucağına düşenlere sesleneceğim. ABD kaybetti. Kaybetmesi kaçınılmazdı. Hatasıyla sevabıyla aynı 1919’ların Ankara’sı gibi biz haklıydık. Bu yeniden muhasebe yapmak için bir fırsattır! Başka emperyalist bir devletin aracı olmak ziftten beter bir karadır. Çıkın o bataktan! Bırakın silahları! Dönün, teslim olun anavatanın kucağına. Dedelerimiz birdir.
Ninelerimiz birdir.
Gelin birlikte kurduğumuz Türkiye Cumhuriyetinin topraklarında onurunuzla hesap verin. Onurumuzla birlikte paylaşalım, birlikte yaşayalım!