Devrim'in Atıkları

Bu Engin Ardıç tam bir Atatürk ve düşmanı, üstelik bu düşmanlığı bir şeye kızdığı ya da bir zarar gördüğü için değil, varlığının doğal nedeni imiş gibi yapıyor. Bir akrebin iğnesi gibi taşıyor bu düşmanlığı, öylesine doğal...
“Kemalizm’i tanıyalım” başlıklı 20 Aralık tarihli yazısında, Onur Atalay adında birinin “Türk’e tapınmak” isimli kitabından söz açmış. Kitapta Atatürk’e olan sevgilerini abartan ve günümüz dahil her devirde görünen, devlet yönetiminde etkileri bile olmayan birkaç kişinin yazdıklarını örnekleyerek, “Kemalizm bir dindir” diyor. Başına da “Kemalizmi, Recep Peker, İnönü ve Falih Rıfkı, 1932’de Mussolini’den etkilenerek uydurdu, Atatürk Kemalist değildi” yalanını yazıvermiş.
Bu adamla ilgili her şey midemi bulandırıyor, ama bu yalanlara cevap verilmeli...
O tarihte CHP’nin Genel Başkanı Atatürk’tür. 9-16 Mayıs 1935 tarihli CHP Dördüncü Büyük Kongresinin tutanaklarında “Partinin güttüğü bütün bu esaslar Kemâlizm prensipleridir” denilerek oy birliği ile kabul edilen altı ilkenin ve onları yaratan esasların, 1927’de kabul edilen Parti tüzüğü ve kurultay bildirisinde, ayrıca 1931 Meclis seçimleri dolayısıyla çıkarılan bildiride saptandığını belirtir. (1)
Programın öz Türkçeye de bizzat Atatürk tarafından çevrildiği Başkan Saffet Arıkan tarafından özelikle belirtilir... Sadece bu ilkeler değil, konuşmaların yazıldığı belgelere bile öz Türkçe tutulga deniliyor; kamutay meclisin Türkçesi, o kullanılıyor. Her satırı, Türk devriminin kimlik beyanı gibi ve her satırı Atatürk’ün elinden...
Peki, Engin Ardıç’ın reklamını yaptığı Onur Atalay kim? İnternette bir araştırma yaptım, çevirisini yaptığı bir kitabın İbrahim M. Abu Rabi isimli yazarı dikkatimi çekti, ABD’de yaşayan Filistinli bir akademisyen. Biraz bakındım, hayatını Muslim World dergisiyle, yazdığı kitaplarla, paneller ve konferanslarla Nurculuk ve FETÖ propagandası yapmaya adamış biri olduğunu gördüm...

Yani... perdeyi kaldırınca ortaya FETÖ ve CIA çıktı.
CIA’nın örgütlediği, Ergenekon-Balyoz tertipleri nedeniyle intihar eden Gazi Albay Abdülkerim Kırca’nın ardından “mermiye kafa attı” diye çukurun en dibinden saldıran bu adama, bugünlerin hesabı da bir gün sorulur mu bilmem. Ama...
İbn Haldun devleti yaşayan bir beden gibi kabul eder. Toplum da öyledir.
O toplumu tebaa olmaktan kurtarıp, ulus yapan Türk devriminin önderleri bu vücudun beynidir.
Yüreği toplumun her ferdini cepheye döken, karakteristik cesaret ve fedakârlıktır.
Eli, düşmanın boğazını sıkan ordusudur.
Dili, bu büyük varoluşu, sevincini, çilesini, aşkını, dostluğunu, düşmanlığını, marşını yazan/anlatan yazarları ve şairleridir.E bu bedenin kanalizasyona gidecek atıkları da var elbet. Bilmem anlatabildim mi?

DİPNOT: (1) CHP Dördüncü Büyük Kurultayı Görüşmeleri Tutulgası 9-16 Mayıs 1935, Ulus Basımevi, Ankara, 1935, s.43, 76-87. Ayrıca diğer kaynaklar için bkz: ATABE, c.27, s:214...

KAYBEDENLER KULÜBÜ

Kaşıkçı olayından ABD istihbaratının bal gibi haberi vardı. Ama..
Şımarık kuklasına engel olamadı ve ört-bas da edemedi. Dinleme kayıtlarının ortaya çıkması, ABD’nin aczini gösterdi bütün dünyaya. Sonunda CIA, prensi sattı, ama bu bile aklanmasına yetmedi.
Rezil oldu, dünya aleme...
Ukrayna provokasyonu, tam bir fiyasko. 16 Kasım’da Ukrayna ile gizli anlaşma imzaladı, 27 Kasım’da Rusya’nın üzerine sürdü. Rusya’nın Ukrayna gemilerine zorla el koyması üzerine bölgeye hareket ettiği söylenen ABD savaş gemisi can havliyle Romanya limanlarına sığındı. Pentagon, Rusya ile bölge ülkeleri arasında gerginlik yaratıp, Rusya’nın ne kadar saldırgan olduğunu kanıtlayarak bölgeye kuvvet göndermek ve Türk Akımı’nı engellemek için bir tertip kurmuştu. Ama...
Rusya’nın güç gösterisi bölge ülkeleri üzerinde tam tersi etki yarattı, etkisi daha da arttı, çünkü herkes, ABD’nin tehditlerine rağmen somut bir adım atamadığını gördü; daha önemlisi Pentagon’un bu saçma sapan planlara bel bağlayacak kadar hesapsız olduğunu gördü hepsi...
ABD yine itibar kaybetti...
PKK ile ortaklığında da durum aynı.
Üç elebaşı, Murat Karayılan, Cemil Bayık ve Duran Kalkan’ın başına ödül koyması Türkiye’de yaratmasını umduğu etkiden çok uzak kaldı. Herkes dalga geçti, ABD’nin ciddiyetini sorguladı.
PKK/PYD tabanındaki zavallılar, kullandığı bütün piyonları ilk fırsatta sattığını anlayamadan kendileri de satıldı. Trump’ın “Suriye’den çekilme” açıklamasından sonra SDF’ye bağlı meclis eşbaşkanı Riyad Derar, Al-Akhbar gazetesine: “Suriye Ordusu ülkenin sembolüdür, sınırları onunla beraber korumak ulusal eylemdir” diye yalvarmaya başladı. Bu ABD için bir projenin sonu ya da yenilgiden daha fazlası, Rumsfeld sonrası Pentagon tarafından sürdürülmeye çalışılan Amerikan savaş ekonomisi sisteminin de sonu...
Bu bilançoyu, hâlâ Amerikan ipine sarılmaya çalışan gazeteci ve siyasetçiler okuyabildi mi bilmiyorum, ama şu belli; ne ABD eski ABD, ne de dünya eski dünya... Artık eski ezberler tutmuyor...
Trump’ın Fransa’daki gösterilere destek vermesi ise, Fransa Kralı XVI. Louis’in, Amerikan devrimine para desteği yapmasına benziyor. Bir süre sonra aynı devrim dalgası ile kendisinin karşılaşacağını bilemeyişinin temel nedeni, yönetmekte olduğu sistemin çöktüğünü fark edememiş olmasıydı. Trump da çok farklı bir konumda değil...

FABRİKA AYARLARI

Biz hapisteydik, ordu kışlasına kapatılıp sokaklar PKK’ya teslim edilmişti. Biz çıktık, bizi oraya sokanlar girdi içeriye ve PKK o sokaklara gömüldü.
Andımız, ulus bilincini aşıladığı için batıyordu açılımcılara ve Batıya... “Vesayet” dediler, kaldırdılar. Geri geliyor...
Yine açılım yıllarıydı, yabancılara verdiğimiz en büyük üç nişan olan Devlet Nişanı, Cumhuriyet Nişanı ve Liyakat Nişanı’nın şekilleri değiştirilmiş, nişanlarda yer alan Atatürk silueti ve T.C. yazısı kaldırılmıştı. Tekrar konuluyor yerine... Doğrudan anayasaya aykırı bir kararla subay ve astsubayların Türk askeri üniforması üzerine türban takması serbest bırakılmıştı. Danıştay savcısı itiraz etti.
Soros’un dernekleri milyonlarca dolar harcayarak ordunun hapsedilmesi ve açılımın vatandaşa benimsetilmesi için sistemli bir kara propaganda yürütülüyordu. Soros gitti, uşakları ya kaçtı ya içeride.
ABD geri çekiliyor, Rusya Türkiye ile silah arkadaşlığı yaparken Atatürk dostluğunu anlatıyor Putin’in ağzından.
PKK/PYD elebaşı Salih Müslim, panik halde “Türkiye’de İttihatçı zihniyet güncellendi” diyor.
Yeni değil, bir süredir böyle. Ne kadar Türk ve Türkiye düşmanı varsa aynı teraneyi tekrarlıyor. Henry Barkey’inden Michael Rubin’ine, Emre Uslu’sundan Ali Nesin’ine, liberalinden FETÖ’cüsüne cümle karın ağrısı: “Devleti Ergenekon yönetiyor” ya da “Ordu Perinçek’i dinliyor, o yüzden ABD’ye düşman” diye zırıldıyor.
Aynı cephenin gizli kanadı da “Aslında Ergenekon var, ama onu FETÖ’cüler sulandırdı” diye akıllarınca milletin aklını bulandırmaya çalışıyor. Yeni Akit’ten başlamak üzere bu iddiaya sarılan gazete, gazeteci-yazar kim varsa aynı cephededir...
İşin özü de şudur: Memleket fabrika ayarlarına dönüyor, bu feryat figan ondandır...

SOYADI

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın, Fatih Portakal’ı hedef alması yanlıştır. Hele, hele tüzüklerindeki kısaltması Ak Parti olarak yer alan partisine AKP diyenleri bile yerden yere vururken, Portakal’ın soyadı ile dalga geçmesi ise bir devlet adamı tavrı ile asla bağdaşmaz. Nokta.