Direnmenin en etkin yolu: Sinema festivalleri

Politik alandaki her bir sorun sonunda kültür/sanat alanında dolaylı ya da dolaysız kendini göstermekte gecikmiyor. Bu gösterme; ülkemizdeki kültür sanatın politikayla ilişkisinden daha çok, farklı dönemlerde farklılıklar gösteren bu alanların yaklaşım biçimlerinden ya da bir diğer deyişle karşılıklı çıkar ilişkilerinden kaynaklanır.

Siyasal iktidarlar ve de onların değişik düşünce yapılarına uygun olarak değişiklik gösteren yerel yönetimler sanat/kültürü bir amaç doğrultusunda değil de nedense, hangi görüşe sahip olurlarsa olsunlar bir araç olarak görmeyi tercih ederler. Bu kesimler için sanat başları sıkıştıkları zaman bir kurtarıcı, bir değer, bir erdem, ancak, iş başına geldikleri zaman da gereksiz bir masraf, ya da kendilerini seçenlere verilen bir lütuf olarak değer görür. Hele hele günümüzde bu değerlendiriş biçimi “bizden olanlarla”, “bizden olmayanlar” ayrımı içinde, kendi çıkar ve düşünceleri doğrultusunda dışlanıp benimsenir. Örneğin belirli periyodlarla Cumhurbaşkanlığı tarafından verilen devlet ödüllerinde veren kişilerle (yani jüri) ile, seçilenlere (yani devlet sanatçısı unvanı alanlara) bir bakınız. Acaba bunların kaçına sanatçı diyebilir, ya da kaçını bu unvana layık olarak değerlendirebiliriz. Bu yaklaşımı Kültür ve Turizm Bakanlığından siyasal iktidarlara, yerel yönetimlerin bu alandaki etkinliklerinden yazılı ve görsel basına dek her bir alanda rastlayabiliriz.

Doğrudur… Kültür/sanat para kazandırmaz, aksine para yer. Ancak yapana da yapımına destek verenlere de parayla satın alınması mümkün olmayan bir değeri, saygınlığı, dönemlerine not düşüp, bu alandaki yaşanabilecek her bir başarıya ortak olmayı getirir. Üstelik tüm bunlar sözünü ettiğim kuruluşların kendi ya da babalarının parasıyla değil de halkın verdiği paralarla halkın katılımıyla olur.

Ancak bizim coğrafyamızda işler böyle olmuyor. Sözünü ettiğimiz kurumlar; ya sıkıştıkları zaman milyonlarca liraya bir gecelik konserler düzenleyip, etkinliğin niceliğinden çok alanlarda toplananların sayısıyla ya da kentin meydan ve parklarına kendi beğenileri doğrultusunda diktikleri kitch olarak tanımlanacak garip ve de gülünç heykelciklerle sözüm ona sanata değer biçtiklerini sanıyorlar. Elbette ki gerçek sanat/kültürle ilgilenen yerel yönetimlerimiz de var. Ancak o kadar az sayıdalar ki…

Kültür/sanat alanındaki bu tür olumsuzluklar içeren tavır ve de uygulamaları neredeyse iktidar ve muhalefetiyle her bir partinin seçilmiş yerel yönetimlerinde gözleyebiliyoruz. Partileri, görüşleri, düşünceleri değişik ama kültür/sanattaki uygulamaları ne yazık ki çoğunun böyle…

Örnek mi? O kadar çok ki…Bir kentteki yerel yönetim değiştiğinde, bir önceki yerel yönetimin yaptığı kitaplar ya yakılıyor ya atılıyor ya da toptan satılıyor. Değişen aynı partiye ait yerel yönetimler de olsa bu kural değişmiyor. Ayrıca birçok yerel yönetimler nedense işe ilk olarak kültür/sanattan tasarruf ederek başlamayı tercih ediyor. Etkinliklerden kimini nedensiz iptal ediyor ya da onlara katkılarından keyfi olarak vazgeçebiliyor. Bazıları ise bu işi toptan belirli gruplara emanet ederek kültür ve sanata katkıda bulunduklarını sanıyor. Kendilerini sanatın havarisi sanan bu toptancı gruplar ise bir zamanların hisseli harikalar kumpanyası örneği vatan topraklarının her bir karesini gezerek sözüm ona aydınlatma görevini icra eden kahramanlar olarak ortaya çıkıyor.

Tekrar başa dönelim. Her gün yerel yönetimlere ilişkin yaşadığımız olaylar ne yazık ki bu gidişte kültür-sanat alanını da etkileyeceğe benziyor. Devlet ve yerel yönetimlerdeki “Bir hizmetin devamlılık ilkesi” ne yazık ki günümüzde pek değer görmeyip uygulama alanından çıkarılıyor. Bu alanlardan biri de çoğu yerde belediyelerin ana sponsorluğunu üstlendiği sinema festivalleri oluyor.

Festivaller mevsiminin başlamasına çok az bir zaman kalmasına rağmen onların yapılıp yapılmayacağına ilişkin kesin bilgi henüz yok. Ancak kulis bilgilerine göre ana muhalefet partisinin genel başkanın “Gösterişli konserlerle büyük kültür sanat etkinlerinde” bir tasarrufa gidileceği söylentisi ortalarda dolaşıyor. Acaba sinema festivalleri bu büyük sanat etkinlikleri içinde yer alıyor mu? Kesin bir bilgi yok. Örneğin kimi kentlerde (mesela İzmir’de) belediye her zaman olduğu gibi ilk tasarrufa kültür sanattan başlayarak bu konuda katkıda bir hevesli görünmüyor. Sanat adına yaptığı diğer etkinliklerin dışında sinemayı nedense dışlama eğilimi gösteriyor. Bakalım İzmir’in henüz emekleme aşamasında olan festivali bu yıl yapılacak mı? Adana ve Antalya için ise şimdilik olumsuz bir şey yok gibi görünüyor. Dileriz her ikisi de mevcut kadrolarıyla bu işi kesintiye ödün vermeden sürdürmenin üstesinden gelebilirler.

Sonuç olarak özellikle gelenekselleşen sinema festivallerimiz güncel politikaların kurbanları olmayıp mutlaka, ama mutlaka yapılmalıdırlar. Bu yapılma olgusundaki kararlılık yalnızca hizmetin devamlılık ilkesinden değil onun da ötesinde sinema festivallerinin bir coğrafyanın en etkin ve de en somut özgürlük alanları olduğunun bir kez daha kanıtlanmasının altı çizilmesi için…