Dünyamızı çok seviyordu Demeter

O ilkçağlarda avcılıkla, hayvancılıkla geçinirdi insanlar. Ağız yapıları uygun olmasa da, daha çok etle beslenirlerdi yalnızca… Bugün burada, yarın orada örneği, hayvanlarıyla yatıp kalkan bir göçebe yaşamıydı sürdürüp gittikleri...

Bu duruma çok üzülen ve bulutların üstündeki Olimpos Tanrılar Ülkesi’nde outran, bununla birlikte dünyamızı çok seven iyi yürekli tanrıça Demeter, onlara çok acıdı. Ve bu yüzden de toprak ve buğdayla tanıştırdı onları. Kendisi de zaten toprağın ve buğdayın tanrıçası olan Demeter, toprağa bağladı onları: Kentler kurmayı ve el ele üretip bölüşmenin yasalarını öğretti. Bu yolla gerçekleşen evrensel güzelliğin sevincini tattırdı...

Buğdayın tanrıçası Demeter

İnsanlar da artık bu tadı hiç unutmayacaklar, bütün çağlar boyunca hep onun izini süreceklerdi...

TANRIÇA DEMETER, ÇOK SEVİYORDU KIZINI

Birara Baştanrı Zeus’tan gebe kalan buğday tanrıçası Demeter, Persefone adlı güzel mi güzel bir kız çocuğu getirdi dünyaya. Yere göğe sığdıramadığı bu güzel kızını artık yanından hiç ayırmıyordu!.. Bir keresinde, gene ilkbaharla birlikte dünyamıza geldiklerinde, yeniyetme güzel Persefone, dünyamızdaki arkadaşlarıyla çiçek toplamak için izin istedi anası Demeter’den. O da boş bulunup “olur” deyiverdi! Ne var ki Persefone, arkadaşlarıyla birlikte çiçekler derlerken aniden yer yarıldı; atlı arabasıyla yeraltı Ölüler Ülkesi’nin sevimsiz tanrısı Hades, yerüstüne çıkıverdi! Çıkmasıyla birlikte, Persefone’yi kaptığı gibi, arabasına attı! Yedi kat yerin altındaki Ölüler Ülkesi’ndeki sarayına alıp götürdü.

Baştanrı Zeus (Louvre Müzesi – Paris)

Zavallı tanrıça Demeter, yeryüzünde aramadık yer bırakmadı kızını bulabilmek için. Doğrusu bu acı olayın, kızının babası Baştanrı Zeus’un oluruyla gerçekleştiğinden de kuşkulanmıyor değildi!.. Pek çok tanrı da bunu biliyordu. Baştanrı’nın şerrinden ürktükleri için bilenler de susuyordu. Örneğin olayın en yakın tanığı güneş tanrısı Helyos bile, uzun süre ağzını açamadı!..

GÜNEŞ TANRISI DURUMU AÇIKLADI…

Sonunda güneş tanrısı Helyos, çok yorgun düşen üzgün Demeter’e acıdı ve ona gördüklerini bir bir anlattı...

Her gün gökyüzünde atlarıyla koşan güneş tanrısı

Güneş tanrısı Helyos; kızı Persefone’yi, Ölüler Ülkesi’nin sevimsiz tanrısı Hades’in alıp götürdüğünü söyledi Demeter’e!.. Demeter de bu gerçeği.öğrenince, doğruca kızın babası Baştanrı Zeus’un sarayında aldı soluğu! Kızının Ölüler Ülkesi’nden geri getirilmesini istedi bas bas bağırarak!.. Ama Baştanrı Zeus, onu oyalamaya kalktı. Buna çok üzülen Demeter de; hem Zeus’a, hem de bulutların üstündeki Tanrılar Ülkesi Olimpos’a küstü...

Persefone, dünyamıza dönüp anası Demeter’le buluşuyor.

Artık bütün tanrısal görevlerinden ayrılıp yaşlı bir kadın kılığına büründü ve dünyamıza gelip o çileli insanların arasına karıştı; onlar gibi yarı aç yarı tok yaşamaya başladı. Sonunda tam anlamıyla dünyamızın insanı olup çıktı! Çünkü açlıktan sonra ekmeğin ağızda verdiği tadın ne olduğunu duyup yaşıyordu. Ayrıca nice insanın alın terinden sonra, buğdayın ekmeğe dönüştüğünü görüyordu. Toprak sürülürken sabanı tutan ellerin, buğdayı orakla biçen kolların yorgunluğunu da iyi anlıyordu artık... Üstelik yüreğinde gitgide daha da yalazlanan kızının o dile gelmez özlemi ve acısını dindirmeye çalışıyordu...

ZEUS SONUNDA YUMUŞADI…

Ne var ki buğday tanrıçası Demeter, kızının durumuna üzülüp de toprağa ve Olimpos Tanrılar Ülkesine küstükten sonra, dünyamızda o güne dek görülmedik bir kuraklık, haliyle açlık başladı. Hayvanlar sabanla toprağı nice karıştırsalar da, köylüler en güvenilir tohumları serpseler de, Toprak Ana’nın besin suyu kesilmiş damarları, çatlayan tohumları besleyemiyor; o yüzden toprağın bağrında kuruyup kuruyup gidiyorlardı!.. Böylece insanların, kurtların, kuşların da artık nimetleri kesilmişti. İnsanlar ölüp ölüp gidiyorlar, tanrılara eskisi gibi gerekli tanrısal adaklar sunamıyorlardı yoksulluktan. Baştanrı Zeus düşündü taşındı; Demeter’i yeniden Olimpos’la ve dünyamızla barıştırmak için, Yeraltı Ölüler Ülkesi’nin tanrısı sevimsiz Hades’e bir buyruk saldı: Hades, Demeter’in kızı Persefone’yi hemen dünyamıza geri göndermeliydi. Ama kurnaz ve taş yürekli ölüm tanrısı Hades; artık karısı olan Persefone’ye birkaç nar tanesi yedirdi hemen! Çünkü Ölüler Ülkesi’nde bu meyveyi yiyenler, artık o Ölüler Ülkesi’nin acımasız tanrısı Hades’le ilişkilerini tümden kesemiyorlardı! Dünyaya dönseler bile, hep bir ayakları orada kalıyordu!.. İşte bu yüzden Persefone, yılın sekiz ayını anası Demeter’le birlikte dünyamızda, kalan dört ayı da Ölüler Ülkesi’ndeki kocası Hades’in yanında geçirmeye başladı.

Ölülerin tanrısı Hades, tanrıça Persefone’yi dünyamızdan kaçırırken.

O SEVİNÇ, KARDEŞLiĞE DÖNÜŞÜYORDU DÜNYAMIZDA

Artık tanrıça güzel Persefone dünyamıza dönünce, anası Demeter’le buluşuyor ve insanlar da tarlalarını sürüp toprağı buğdayla arpayla tohumluyorlardı. Anasıyla birlikte dünyamızda kaldığı o süreçte; topraktaki tohumlar, ağaçlardaki tomurcuklar pürtelaş çatlıyor, dünyamız renk ve bereket cümbüşüyle dolup taşıyordu...

Tanrıça Demeter’in kızına kavuşmasıyla duyduğu o büyük sevinç de; haliyle toprağa ve tohuma, kısaca bütün canlılara bolluk ve kardeşlik olarak yansıyordu...

Mitolojiyle ilgilenen okurlarımıza aşağıdaki kitapları öneriyoruz:

HOMEROS’UN İZİNDE-TROYA’DAN SAVAŞ EFSANELERİ (Yaşar ATAN)

AKDENİZLİ TANRILAR (Yaşar ATAN)

KÜÇÜK PRENS (Kaynak Yayınları. çev.: Yaşar ATAN)