Eğitimi tüm öğrencilere ücretsiz olarak ulaştırmak Millî Eğitim Bakanlığının görevidir

Okullar açılıyor. Kayıtlar bitti.

“Eskiden” diye başlayan cümleleri hiç sevmem. Ama galiba en çok bu alanda kendini dayatıyor.

Çocuk okutmanın gideri herkesin aynıydı. Bütün Türkiye’de, kentte, köyde, zengin, fakir semtte… Tek tip önlük, yaka, kalem, defter… Çoraplarımız, ayakkabılarımız bile birbirine benzerdi. Okul ayakkabılarımız vardı. Bir de bayramdan bayrama alınanlar. “Bir yere giderken” giyilenler. O bile lükstü. Her zaman olmazdı.

BİLGİMİZLE YARIŞIRDIK

Bilgimizle yarışırdık.

Bir keresinde ilkokul ikinci sınıfta öğretmenimiz şaşırtıcı bir soru sormuştu. “Asya’dan Avrupa kıtasına ne kadar sürede gidilebilir”, diye… Ben de güya bütün cinliğimle atılıp “15 dakika!” demiştim. Babası Kore şehidi olan Fatih diye bir arkadaşımız vardı. Onu da babam anneme söylerken duymuştum. Sınıfta kimse bilmezdi. Söylenmez, konuşulmazdı…

Babalarımızın mesleğini bile bilmezdik.

Fatih “20 dakika” dediği için, o kazandı. Çünkü Karaköy’den Kadıköy’e vapurla 20 dakikaydı. Gerçek o.

Ne üzüldüm… (Ağladım demesine utanıyorum… Gördüğünüz gibi üstü kapalı söylüyorum… O kadar iddialı ve hırslı bir çocuk değildim ama işin püf noktasını bilip de beş dakika için kaybetmeme üzülmüştüm…)

KOKULU KALEMLER VE SÜT TOZLARI BİRLİKTELİĞİ

Giderek kokulu kalemler… Silgiler girdi yaşamımıza… El sıkışan ABD bayraklı teneke kutularda dağıtılan peynirler, süt tozlarıyla birlikte… Müsamerelerde millî oyunlar yerine “rontlar”…

“İyi ve kaygan” yazan kalem değil özel cicili bicili pahalı kalemler yarışı başladı.

Şimdi “özel ve güzel(!)” okul yarışı… Hatta özelin de özeli var…

O DA YETMİYOR KIZ-ERKEK AYRIŞMASI

Yanında bir de yan masadan alevli “Alevi-Sünni”… “Türk-Kürt” o da yetmiyor “kız-erkek” ayrışması…

Cumhuriyetimizin eşit vatandaşlık bütünleşmesine karşıt…

Oysa münazaralarda bile savunacağımız karşıt fikirler çekilişle belirlenirdi. Yarışan ve tartılan beceri ve bilgiydi yine…

Nerelisin sorusuyla bile ne kadar geç tanıştık.

Heeepsi bir yana…

Ama devlet okulunu güzelleştireceğimize… Özelleştirmeye kalkışmayı kabullenmek… İşte o hiç mümkün değil.

Dün bir arkadaşımla konuştum. İkinci sınıfa gidecek bu yıl kızı. Annesi özel okulda öğretmen. Yüzde 50 indirimli olmasına karşın devlet okulunu tercih ediyorlar. Yakınlarında yürüyerek gidebileceği bir devlet okuluna nakil yaptırmak istemişler. Tarifesi açık açık 200 binden başlıyor. Semtine ve kentine göre değişiyor.

Hele de okulun adı “sınav kazandırana” çıkmışsa…

“Okul aile birliği” adı altında müdür beyle sıkı pazarlık.

Birçok okulda böyle. Anadolu’dakiler de tarife değişik…o tür okullarda 50’den başlıyormuş…

Büyük dert… Ben konuştukça neler neler döküldü…

Ara sınıflarda da elinize liste tutuşturuyorlar.

Önce fiş sonra iş…

Okul malzemelerini alacaksınız. Yoksa iban numarasına para yatır… Bazı yerlerde iki bin ya da 10 bin… Birçok insan için çok para… İki çocuğu varsa hele…

Okulların ihtiyacı mı var… Vardır… Ama olmamalı… Bunu devlet sağlayacak. Yani okulun camının penceresinin tamirine… Temizlik malzemesine… Temizlik personeline mi bütçe ayıramıyor Türk Devleti!!

KAYIT PARASI YASAK AMA VAR

Millî Eğitim Bakanımız kayıt parası yasak diyor.

Ama var.

Nereye kayıt olacağı belli. Evet. Ama, bazı zorunlu nedenler olabilir. Onun için ille para mı gerekir.

Ayrıca para alınca işiniz görülüyor.

Okullar arasında farklılıklar var. Onun için veli ille o okula kayıt yaptırmak istiyor.

Aralardaki farklılıkları kaldırmak ortalama olarak tek tip yapmak o kadar zor mu…

Başarı ölçümünü ve seçimi nesnel, devlet okullarının verdiği eğitime ve yeteneğe, eğilime göre yapmak o kadar zor mu…

Para “isteniyor”!

İsterseniz şikâyet edin.

Kolay mı… Çocuğunuz o okulda nasıl okuyacak sonra…

Denetlemesi gereken veliler değil ki…

Bizim duyduğumuzu duymak zor değil ki…

Bir devlet memurunu, bir öğretmeni, bir müdürü neden bu duruma düşürüyorsunuz. Onuruyla oynuyorsunuz.

BÜTÜN SİSTEM KİRLENİYOR

Bütün sistem kirleniyor.

Hani belediyelerde diyorlar ya “e siz de yapıyorsunuz… Ne var… Kendi belediyelerinize de hesap sorsanıza…”

KÖTÜYE KULLANMA DOĞALLAŞIYOR KİTABA UYDURULUYOR

Mantık, değer yargıları ve sistem böyle kurulunca her aşamada “kötüye kullanma” doğallaşıyor…

Yukarıdan aşağı, aşağıdan yukarı…

Tez değişmeli.

Cemal Süreya Darphane Genel Müdürüyken, akşamları çıkarken paçalarını silkelermiş… Altın tozu filan kalmasın diye…

Bin tane böyle örnek anlatılır… Ya da anlatılırdı… Bin devlet memurundan esnafına tüccarına, işçisine, çiftçisine emekçisine.

Bizler böyle gördük.

Yeniden kurmak doğamıza uygundur.

OKULLAR KENDİ İHTİYAÇLARINI KENDİLERİ KARŞILAMAK ZORUNDA BIRAKILIYOR

Türkiye Cumhuriyeti yasaları gereği ülkemizde eğitim hakkı devlet okullarında ücretsiz olarak karşılanıyor. Ancak 2004 yılında yayınlanan ve son düzenlemesi 2021 yılında yapılan MEB Okul Aile Birliği Yönetmeliği’nde okul aile birliklerinin “gönüllü bağış ve yardımları” kabul edebileceği yazılmıştır.

Son yıllarda devlet okullarında kayıt öncesi bağış adı altında istenen “eğitime destek” ücretlerinin yaygınlaşmasının ana nedenleri:

- Devlet okullarına yeterli malzeme ve personel desteğinin sağlanmaması,

- Sınıf demirbaşlarının yetersizliği,

- Etkinlik malzemelerinin (kâğıt, karton, kartuş, kırtasiye ürünleri) yetersizliği,

- Temizlik ürünlerinin (sabun, tuvalet kâğıdı, deterjan, temizlik araç gereçleri) yetersizliği,

- Okullara yetersiz temizlik personeli atanmaması,

Okullar bu ihtiyaçları kendi oluşturdukları bütçe ile karşılamaya mecbur bırakılıyor.

MEB BÜTÇESİ ASLINDA SON BEŞ YILDA KATLANARAK ARTTI

- MEB kendi verilerinde ülke genelinde öğretmen açığını 60 bin öğretmen olarak saptıyor. Oysa yalnızca 25 bin öğretmen ataması yapılıyor. Kadrolardaki açık “ücretli öğretmenlerle” doldurulamıyor.

-Özel okul ücretlerindeki fiyat artışı nedeniyle devlet okullarındaki öğrenci artışı örtüşmüyor. Sınıf öğrenci sayısı çok artıyor.

-Resmî olmayan yazışmalarda bazı İlçe Milli Eğitim Müdürlükleri kendi ilçelerinde bu bağışlara “üst sınır” gibi sınırlar getiriyor. Ancak her semt okulunun ihtiyacı ve öğrenci sayısı farklı olduğundan bu okullar devletten alamadıkları ödenekleri velilerden istiyor.

- Okulların kendi inisiyatifine bırakılan bu bütçe oluşturma ve ihtiyaç belirleme bazı sakıncalara da yol açabilmesi açısından ayrıca sakıncalıdır.

- Aslında son beş yılda MEB’e ayrılan bütçe katlanarak arttı. Oysa her yıl artan öğrenci sayısına karşın memur ve öğretmen istihdam sayısı katlanarak düşmektedir. Bütçe planlanması yeniden ihtiyaca göre gözden geçirilmelidir.

- Devlet okulları ile vatandaşları karşı karşıya getiren bu süreçte hem okul idaresi hem de veli açısından mağduriyetler yaşanmaktadır. Bu mağduriyetlerin arasında öğrencilerin eğitim öğretim faaliyetlerinden beklenen verimi alması mümkün değildir. Sürecin çözümü, Anayasa’mızda belirtildiği üzere eğitimin tüm öğrencilere ücretsiz olarak ulaştırma ve eğitim ortamını verimli hale getirme sorumluluğu okul idaresine ve velilere bırakılamaz. Okulların “millî esaslar” çerçevesinde ihtiyaçlarını karşılamak MEB’in görev ve sorumluluğudur.