En önemli iş Suriye ile normalleşmeyi sonuçlandırmak

Türkiye’de seçim gündemi nedeniyle Batı Asya’da yaşanan dengelerdeki değişim süreci kamuoyunda yeterince değerlendirilemedi. Çin’in kolaylaştırıcılığında Suudi-İran barışından sonra domino etkisiyle hızlanan gelişmelerin son halkası 19 Mayıs’taki Arap Birliği Zirvesi oldu. Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad’ın, Suudi Arabistan’ın başkenti Cidde’deki Zirve’ye katılması artık farklı bir dönemin başladığının ilanıydı. ABD’nin sert muhalefetine rağmen Esad’ın son birkaç yıldır adım adım ülkesine ve liderliğine yönelik tecridi kırması, önemli bir dönüm noktası niteliğinde.

BROOKINGS UZMANI: PAX AMERİCANA SONRASI DÜZEN

ABD’de iktidardaki Demokratik Parti’ye yakınlığıyla bilinen ve dış politika, özellikle “Ortadoğu politikası”nda etkinliğiyle bilinen Brookings Enstitüsü’nün internet sitesinde Steven Haydemann imzasıyla yayınlanan bir değerlendirmede, Esad’ın Arap ülkeleriyle barışmasının, bölgede yeni bir güvenlik mimarisinin ortaya çıkışına işaret ettiği belirtiliyor. “Suriye’nin normalleşmesi yeni bir Ortadoğu düzeninin sinyallerini veriyor” başlıklı yazıda, bu yeni düzen özetle şu başlıklarda niteleniyor:

n Bölgesel aktörler daha geniş jeopolitik değişimlere, özellikle de ABD’nin Ortadoğu’daki rolünün azalmasına ve giderek çok kutuplu hale gelen uluslararası düzene göre konumlanıyor.

n Arap devletleri, bu değişimler sonucunda, bölgesel tehditlerin yönetiminde ABD’nin önceliklerine daha az önem veriyor ve bölgesel farklılıklar arasında köprü kurmak için Çin de dahil olmak üzere ABD’nin ötesine bakma olanaklarını genişletiyor.

n Bu koşulların ortaya çıkardığı çerçeve, bölgesel ihtilafları sona erdirmeyecek olsa da, süregelen rekabetlerin açık bir çatışmaya dönüşmesini engellemeye hizmet edebilir. Eğer bu yaşanırsa Batı, Arap dünyası için tarihi bir ilke tanıklık edebilir: Bölgesel düzeyde örgütlenmiş, Soğuk Savaş sonrası, Pax Americana sonrası bir güvenlik çerçevesinin oluşumu.

TÜRKİYE-SURİYE NORMALLEŞME SÜRECİ HIZLANDIRILMALI

Brookings uzmanının saptadığı yeni düzende, Batı Asya’nın kalbinde yer alan Türkiye’nin kilit oyuncu olarak atacağı adımlar belirleyici önemde. Mevcut koşullarda açık olarak görülmektedir: Türkiye’nin Suriye ile normalleşmesi ve bu ülkeyle işbirliği kurması, gelişmelerin çok hızlı bir şekilde Türkiye ve bölge lehine değişmesini sağlayacaktır. Seçimden sonra başlayan sürecin hızlandırılması gerekmektedir. Yeni Hükümet’in önündeki en önemli işin bu olduğu söylenebilir. Tabii bunun için, Türkiye ile Suriye arasında normalleşme sürecine ilişkin görüş ayrılıklarının bir an önce giderilmesi gerekmektedir. Bunun için, Ankara’nın, Astana’da altına imza attığı Suriye’nin toprak bütünlüğü hedefine aykırı politikasından vazgeçtiğini göstermesi gerekmektedir. Bir yandan Suriye’nin, yani başka bir devletin sınırları içinde üçüncü bir ülkeden sağlanan fonlarla konut yapma projesine devam ederken, diğer yandan Suriye ile normalleşme görüşmeleri sürdürmek, sürecin bütün tarafları için güvensizlikler yaratmaktadır.

PROPAGANDA VE GERÇEKLİK

Üstelik seçim sürecinde çokça gündem gelen bu konut projeleriyle Türkiye’de sayısı 3 buçuk milyonu aşan Suriyeli sığınmacıların ülkelerine dönüşünün sağlanması mümkün değildir. Şimdiye kadar yapılan biriket evlerin sayısı, AFAD’ın resmi açıklamalarına göre 70 bin civarında. En son 24 Mayıs’ta Cerablus’ta temeli atılan ve finansmanı Katar tarafından sağlanan 5 bin konutluk projenin hedefi, 50 bin kişilik yaşam alanı. Temel atma töreninde, Türkiye’nin kontrolü altındaki bölgelerde  toplam 240 bin konut hedefinin bulunduğu açıklandı. Ne zaman, hangi parayla, nasıl yapılacak, bu bölgelerde otorite kimde olacak? Ülkenin başka kentlerinden evlerini boşaltıp, işini bırakıp gelenler, bu alanlarda nasıl yaşayacak? Buralara neden gitsinler? Bu soruların yanıtı yok!

Propagandadaki tutarsızlıkları bir kenara bırakalım. İşin özü şu: Biriket evler, toplu konut projeleri, Suriye ile anlaşma çerçevesinde yapılırsa doğru olur. Ama sığınmacıları gönderme gerekçesi altında sürdürülen güvenli bölgeler siyaseti Türkiye’nin çıkarlarına uygun değildir. Bu nedenle bir an önce bu siyasetten vazgeçilerek, bu bölgelerde Şam’daki meşru yönetimin otoritesinin kurulmasının koşullarını yaratmak esas alınmalıdır.