Faiz kötüdür. Nokta!

Ekonomi yönetimimize kalırsa faizler yükseldikçe fiyatlar düşecekti. Hiç de öyle olmadı. Aksine, fiyatlar hiç görülmedik bir hızla yükselmeye devam ediyor.

Gıda, kira, okul harcamaları… El yakmayan bir kalem yok. Ucuz olan tek şey maaşlar.

Enflasyon karşısında maaşı erimeyen kesim yok ama, emeklilerin maaşı artık eriyemeyecek bir noktada. 7 bin 500 Lira ile bir ay nasıl geçinilir kimseler düşünmüyor. Emeklilere yılbaşında yüzde elli zam yapılacak diye güya müjdeli haberler yapılıyor. İnsaf edin efendiler, bu insanlar Haziran ayından beri iki kuruş zam bekliyor. Eylül olmadı Ekim’de verelim, Ekim’de olmadı yılbaşına kalsın… Olacak iş mi Allah aşkına?

FAİZ HER KESİMİN DÜŞMANI

Peki faizler artınca iş dünyası memnun olacak mı dersiniz? Memnun olan tek bir kesim var: Piyasa oyunlarıyla ve faizle para kazananlar. Bunun dışındaki herkes tedirgin, herkes mutsuz.

Çünkü Türkiye’deki küçük-orta ölçekli işletmelerin büyük çoğunluğu değişken faizli (rotatif vb.) krediler ile dönüyor. Faizler arttıkça bu kredilerin maliyeti de artıyor. Küçük şirketlerin bilançoları açık veriyor. Özellikle sermaye gücü zayıf olanlar nereye kadar nefes alabilirler belli değil.

Faiz üretimin de adaletin de düşmanıdır. Faizle düze çıkan bir ülke dünyada yok. Faizi bir tek Batılı emperyalist ülkeler seviyor, çünkü dünyanın tefeciliğini onlar yapıyor. Bunu daha önce milyon kez söyledik, şimdi de söylüyoruz, ve söylemekten bıkmayacağız.

ERDOĞAN’A SORULAN SORU

PBS kanalının sunucusu Cumhurbaşkanı Erdoğan’a ısrarla “neden sivil toplumcuları, gazetecileri hapse atıyorsunuz” diye sorunca, fırçayı yedi. Erdoğan, “ABD’nin mahkemeleri mahkeme de, Türkiye’ninkiler değil mi?” diye çok sağlam bir ayar verdi.

Bakın dünyada sadece Türkiye’de görülen bir “gazetecilik” örneği var. Dört ülkenin devlet kanalı birleşip Türkçe yayın yapan bir TV kurdular. ABD, İngiltere, Almanya ve Fransa’nın devlet yayıncılarının Türkiye’de kurduğu Youtube kanalından söz ediyorum.

Bu kanalda terör propagandasından tutun da genç kızları fahişeliğe özendirmeye varacak kadar her tür rezillik var. Türkiye bu ajanlık faaliyetine bile ilişmeyecek kadar demokratik bir ülke. Ama Amerikalılar hala bize ayar vermeye kalkıyor.

Daha açık diyeyim: Ne yaparsak yapalım ABD’lilerin gözüne giremiyoruz. Niyetleri ve kararları en başta belli olduğu için olabilir mi acaba?

Belki de Rusya’da olduğu gibi çok sıkı kanunlara ihtiyacımız var. Örneğin yabancı devlet yayıncılarından maaş alanları, gazeteci olarak değil “ajan” olarak tasnif etmek gibi…

DÜNYA VATANDAŞI

Okullar açılıyor ya, bazı özel kolejlerin “dünya vatandaşı” saçmalığı yine başladı. Oysa dünya vatandaşı diye bir şey yok, bir insan ya bir ülkeye vatandaşlık bağı ile bağlıdır ya da vatansızdır. Dünya vatandaşı Batılıların kendilerine uygun kafalar için uydurdukları bir terim. Üstelik gayet aşağılayıcı bir terim. İngilize, Almana, Amerikalıya benzemeye çalışan Türklere, “aferin sen de devekuşu oldun” der gibi bu tuhaf madalyayı takıyorlar.

Bizim okullarımız da dünya vatandaşı denen bu ucubeyi yetiştirmekle gurur duyuyor!

Normaldir, eğitim programlarımız hala batı ile ortak, Batı merkezci. Kendi tarihimize bile Batı’nın gözü ile bakmayı marifet sayıyoruz. En İslamcı, en milliyetçi, en komünist adamlarınızı bile batıya gönderip oradaki tornalardan geçirtiyoruz. Sonra da önlerinde kariyer basamaklarını özel olarak açıyoruz. Tamam güzel… Üç beş tane de doğuya, Çin’e, Hindistan’a, Rusya’ya, İslam ülkelerine falan göndersek ya? Yok hiç olur mu öyle şey, medeniyet dediğin sadece Batıda var! Bu kafa ile ne zaman düzeliriz gerçekten bilemiyorum.