Gözlerini engelli otomobillerine diktiler!

Ülkemizde bazı köşe yazarları bilgisi ve gereksinimi olmayan konularda ahkâm kesmeyi çok seviyor. Oksijen gazetesi yazarı Emre Özpeynirci‘nin 15 Mart 2024 tarihli detaylı yazısından faydalanarak, kendilerinin engelliler ve engellilik ile hiçbir ilişiği olmayan bu iki köşe yazarı engelli birey ve aileleri üzerinden köşelerine prim yapmaya çalışıyorlar. Geçen hafta yayınladıkları başlıkları siz okurlarımız ile paylaşmak istiyorum.

Sözcü gazetesinde 21 Mart 2024'te Ege Cansen'in "Yasal Yolla Vergi Kaçırma" ve Karar gazetesinde 23 Mart 2024 İsmet Berkan'ın "Ahlaksızlığın Devlet Eliyle Teşviki" başlıklı yazıları engelli bireyleri ve ailelerini hem küçük düşürmüş hem de zan altında bırakarak ahlaksız yolla vergi kaçırdıklarını iddia etmişlerdir. Bu konular çok hassasiyet gerektirir.

Ege Cansen 21 Mart 2024 tarihli yazısında engellilerin büyük oranda varlıksız kişilerden oluştuğunu ve sıfır araç alma kabiliyetine ve imkanına sahip olmadığını anlatmaya çalışmış. Bu anlatımın dışında, başka bir örnek ile otomobile gaz ve fren sisteminin takılıp takılmadığı ile ilgili de yorum eklemiş... Bireyin engel durumuna göre farklı şartlarda ekipmanın gerektiği veya gerekmediğinden bihaber olduğu ortadadır.

Kendisinin en son yaşamasaydım inanmazdım 8 videosunda anlattığı şişenin bir bölümüne engelliler hususunda bilgi doldurması gerektiğini düşünüyorum.

Otomobilde bulunan vergi kaçırma ile ilgili de bir sorun var ise devletimizin ilgili birimleri gerekeni yapar ve yapacaktır. Bu hususta iki yazarın hiçbir şüphesi olmasın. Engelliler almış oldukları otomobilleri yasal çerçeve içerisinde doğru ve resmi evraklar ile sağlamak zorundadır. Aksi bir durum var ise gerekli mercilere şikâyette bulunmalarını tavsiye ediyorum.

Diğer köşe yazarı İsmet Berkan, ahlaksızlığı devletin kendi eliyle teşvik ettiğini (onayladığını) söylüyor, peki neyi ima ediyor? Bunun sonucunda otomobil alan engelli birey ve ailelerin tümünü bu noktada ahlaksız olarak değerlendirmiş olmuyor mu? Ve devlet eliyle… Engelliler bu husustaki ahlakı sizden öğrenecek değiller!

TEK BİR SATIR BİLE YOK

Yazarlar Ege Cansen ve İsmet Berkan engelli bireylerin kamudaki atamalarından, bireylerin eğitimdeki sorunlarından ve eşitsizlikten, aldıkları maaşlardan, evde bakım ücretlerinden, erişebilirlik durumundan değil de neden otomobilden bahsetmişlerdir? Kendi yazılarına baktığınızda bir yıl ve öncesinde engelliler hakkında tek bir satır yazmamışlardır.

Acaba kendileri bir gün tekerlekli sandalye ile veya gözleri kapalı bir şekilde hayatlarını 24 saat yardımsız idame ettirmeyi denediler mi? Dışarıya çıkmalarını dile getirmiyorum bile. Annelerin yatılı olan engelli evlatları için 7/24 evde olduklarını farkında bile değiller. Bunları yaşamadıkları için dışarıdan bakılınca devletin ÖTV indirimi güzel gözükmektedir.

Bu iki yazar devlet bütçesi için farklı yollar çizmek suretiyle vergilerin toplanmasında katkı sağlayabilirler. Örneğin ihaleler, yollar, köprüler vb. konuları incelemeleri, yorumlamaları ve planlama yapmaları ülkemiz için çok daha büyük bir fayda sağlayacaktır.

Engelli olarak iki köşe yazarına bir teklifim olacak. Siz benim engellimi alın, yanında arabanız da benden! Ne dersiniz Ege ve İsmet Bey uygun mu?

Davetiye; 2 Nisan Dünya Otizm Farkındalık Günü dolayısıyla Hacettepe Üniversitesi, Güzel Sanatlar Fakültesi'nin düzenlemiş olduğu "Tanıdık Yüzler- Remzi Yılmaz" Sergisine tüm okurlarımız davetlidir. (Küratörler; Sultan Burcu Demir ve Caner Yedikardeş)

Açılış; 02.04.2024 (Salı) saat 17:00

Barın Han - Bindirek Boyacı Ahmet Sok. No: 4 Fatih / İstanbul

TANIDIK YÜZLER

Tanıdık sıfat olarak bilinen, aşina olunandır. İnsan varoluşunda tanıdık, bağ kurulan, derin izler bırakan ve merkezde olana işaret eder. Tanıdık sizi güvende hissettirir, bu nedenle durağanlık noktası olarak öngörülebilirlik ve güvenlik hissi verir. Tanıdıklık hali zaman ve uzamın her bağlamını, tüm varoluşları içine alırken, rastlantı ve seçim, farkında olma ve olmama halleri hep bir aradadır. Gerçek ve kurgunun sınırı tam bu noktada bulanıklaşır, masalının olmadığı bir gerçekliğin varlığından söz etmek bu nedenle imkansızdır. Masal, gerçekliği gerçek olmayanla anlatarak bir imgeleme oluştururken, insanın kural olarak benimsediği ama kural olmayanı deneyimlediği bir alana dönüşür. Bu nedenle tanıdık bir yüz, uzamsız ve zamansız bir alanda güvenilir olanı ve aynı zamanda tekinsiz alanı bize anlatır.

Tanıdık yüzler, günlük hayatın belli başlı metaforik temalarından ve popüler imajlardan yola çıkarak bir masal anlatma eylemine dönüşüyor. Bu anlatımda ana temalar kadın, arkadaş, canavar, hayvan olarak belirirken, masal kahramanı Alaaddin sanatçının ana söylemini oluşturuyor. Sanatçı yaşam deneyimini sürekli olarak üretme pratiğine dönüştürerek, sanatın ifade ve iletişim aracı olarak kullanılabileceğini vurguluyor. Yılmaz üretirken kişi, nesne ya da kahramanlarıyla diyaloğa geçiyor ve kendi masalını anlatıyor.

-Masal sever misin Remzi?

-Evet, severim.