Güney Afrika Kölelik müzesi tarihe tanıklık ediyor... SÖMÜRGECİLİĞİN KARA YÜZÜ: KÖLELİK
Cape Town'daki kölelik müzesindeyiz. Köle Locası/müzesi, Cape Town'daki en eski yapılardan biri. Son üç yüzyıldır Köle Locası, Hükümet Binası, Eski Yüksek Mahkeme ve Güney Afrika Kültür Tarihi Müzesi gibi birçok isme ev sahipliği yapmış. Tüm bu isimler, binanın uzun ve zengin tarihini yansıtır. 1998 yılında Köle Locası adını alan müze, "İnsan Haksızlıklarından İnsan Haklarına" ana teması altında çalışmalarını sürdürmektedir. Müzenin alt katındaki sergiler, Güney Afrika'daki köleliğin uzun tarihini ele alıyor; değişen, geçici sergiler ile insan hakları farkındalığına odaklanan konular ele alınıyor. 'İnsan haksızlıklarının yaşandığı bir yerden insan haklarının yaşandığı bir yere dönüştürmenin’ hikayesinin izini sürebiliyoruz koridorlar boyu belge ve görsellerle.
Kölelik hikayeleri yürek yakıcı. Köleler, Güney Afrika tarihinde önemli bir rol oynamıştır. Ancak valiler ve kaşifler hakkında çok az şey öğreniyoruz, ancak Güney Afrika'nın çok zorlu koşullar altında inşasına yardımcı olan sıradan insanlar hakkında da çok az şey öğreniyoruz. Güney Afrika’da köleliğin mirası her gün deneyimleniyor: kültürde, siyasette ve aile geçmişlerinde. Bu nedenle, Cape Town'daki kölelik tarihini tanımak için müze ziyaret edilmeli.
Afrika'dan Amerika’ya köleleştirilmiş insanların ihraç edildiği Transatlantik köle ticaretini filmlerden ve belgesellerden hatırlarız. Sömürge evlerinde ve plantasyonlarda çalıştırılmak üzere Amerika'ya götürülen Afrikalılar hakkında çok şey biliniyor.
KÖLELİĞİN KARA NOKTASI: ÜMİT BURNU
Cape Kolonisi'nin de 17. ve 19. yüzyıllar arasında bir köle toplumu olduğu ise daha az biliniyor. 1652'de Hollanda Doğu Hindistan Şirketi Ümit Burnu'nda bir ara istasyon ve ticaret üssü kurmuş. Birkaç yıl sonra, ilk köleler ithal edilmiş ve Ümit Burnu, köleliğin 1834'te kaldırılmasına kadar 176 yıl boyunca bir köle toplumu olarak kalmış.
Müze, 1658 ve 1834 yılları arasında Cape Kolonisi'nde uygulanan köleliğe odaklanıyor. 1910'da Cape Kolonisi, Güney Afrika Birliği'nin bir parçası olur. Taşınır köleler, uzak ülkelerde yakalanıp köleleştirilir ve uzun mesafeler boyunca taşınmış.
HOLLANDA DOĞU HİNDİSTAN ŞİRKETİ’NİN KİRLİ İŞLERİ
Avrupa'nın sömürgeci genişlemesi, Batı kölelik sistemini Ümit Burnu'na getirdi. Birçok yerde kölelik, sömürgecilikle el ele gitti. Ümit Burnu, 17. yüzyılın ortalarında Hollanda Doğu Hindistan Şirketi tarafından sömürgeleştirildi. Hollanda Doğu Hindistan Şirketi, kârını artırmak için yerleşim yerleri veya "koloniler" kurmayı amaçlayan Hollandalı bir ticari şirketti.
Şirket tarafından Ümit Burnu'na getirilen ilk köleleştirilmiş insanların birkaçı Batı Afrika'dan kaçırılmış olsa da, köleleştirilmiş insanların çoğu Hint Okyanusu Havzası çevresindeki toplumlardan getirilmişti. Köleler Madagaskar, Mozambik ve Doğu Afrika kıyılarından, Hindistan'dan ve Sumatra, Cava, Celebes, Ternate ve Timor gibi Doğu Hint Adaları'ndan getirilmişti. Şirket, köle emeğinden erken dönemlerden itibaren yararlandı. 1615-1619 yılları arasında Doğu Hint Adaları Genel Valisi olan Laurens Real, Doğu Hint Adaları'ndaki Amboina'daki hindistan cevizi plantasyonlarına köle emeğini getirdi. Halefi Jan Pieterzoon Coen (1619-1623 ve 1627-1629), Doğu Hint Adaları'ndaki diğer şirket yerleşimlerine köle emeğini getirdi. Dolayısıyla, Jan van Riebeeck 1652'de Ümit Burnu'na yerleştiğinde, kölelik şirket için emek elde etmenin yerleşik bir yoluydu.
KÖLELİĞİN OLMADIĞI BİR DÜNYAYI DÜŞLEMEK
Cape Kolonisi, 1795'te İngiliz kolonisi oldu ve 1802'de Hollandalılara geri verildi. Batı Avrupa'daki insanlar, 17. ve 18. yüzyıllarda kölelik fikrini genel olarak sorgulamadılar. Eşit haklar fikrinin kök salması uzun zaman aldı. Ancak 18. yüzyılın sonlarına doğru, özellikle de 19. yüzyılda bazı insanlar insanları köleleştirmenin yanlış olduğunu düşünmeye başladı. Herkes için eşitlik ve haklar, 19. yüzyılda yavaş yavaş beyaz orta sınıf erkeklere, 20. yüzyılın başlarında beyaz kadınlara ve 20. yüzyılın ortalarından itibaren tüm insanlara yayıldı. Güney Afrika'da herkes için eşitlik, yasal bir bakış açısıyla, ancak 1990'larda sağlandı. Kölelik fikri Cape'te hiçbir zaman sorgulanmadı. Ancak 19. yüzyılda Batı Avrupa'da kölelik karşıtı hareketin, yani köleliğe karşı kampanya yürüten insanların yükselişiyle Cape'teki insanlar köleliğin olmadığı bir dünyayı düşünmeye başladılar.
KÖLELİĞİN SONU
İngilizler, 1806'da Ümit Burnu'nu tekrar işgal etti ve 1814'te Ümit Burnu resmen İngiliz kolonisi oldu. Köle direnişi (Haiti devrimi de dahil), 19. yüzyılın başlarında insan hakları kavramının artan etkisi ve aynı dönemde Batı Avrupa'da değişen ekonomik sistemin etkisi, giderek daha fazla Batı Avrupalının kölelik uygulamalarını sorgulamasına neden oldu. Ümit Burnu'ndaki kölelik, 1834'te İngiliz hükümeti tarafından yasaklandı. Ümit Burnu'ndaki köleliğin sona ermesi iç baskıdan değil, dışarıdan gelen bir karardan kaynaklandı. Köleliğin kaldırılmasına karşı protesto gösterileri düzenleyen Cape köle sahipleri sonunda kararı kaçınılmaz olarak kabul ettiler. Cape'te kölelik yanlısı isyan çıkmadı. Cape'teki kayıtlı köle sahiplerine İngiliz hükümeti tarafından 'kayıpları' için tazminat ödendi. Kölelik, Fransız İmparatorluğu'nda 1848'de ve Hollanda İmparatorluğu'nda 1863'te yasaklandı. Bazı Karayip ve Amerikan toplumlarında kölelik ancak 1870'te Küba'da, 1873'te Porto Riko'da ve 1888'de Brezilya'da kaldırıldı. İngilizler 1808'de köle ticaretini kaldırdıktan sonra, İngiliz Donanması, çoğunluğu 1808 ve 1890 yılları arasında Cape sularında ele geçirilen köle ticareti gemilerinden ganimet denilebilecek köleler topladı. Bu 'ganimet Kölelerinin' çoğu, köleliğe benzer koşullarda 14 yıllık bir süre boyunca şarap ve buğday çiftçilerine 'çırak' olarak verildi. Bu kölelerin bazıları askerlik hizmetini üstlenerek bu kaderden kurtulabildiler. Türkiye’de çok kullandığımız bir slogan düştü aklıma ta üniversite yıllarımdan: “Kurtuluşu yok tek başına, ya hep beraber ya hiç birimiz!” Kara Afrika’nın kaderi, kader değil!
CİNSİYETE DAYALI ŞİDDET VE KADIN CİNAYETLERİ
Güney Afrika hem G20 zirvesi hem de kadın protestoları ile çok hareketli. Sivil toplum örgütü olan "Women for Change" -Değişim İçin Kadınlar - grubunun ülke çapında başlattığı protestolar sürüyor. Grup, konunun ulusal felaket ilan edilmesini talep ediyor. Sokaklarda gösteriler vardı. Cinsiyete dayalı şiddet bir kadın sorunu değil. Ulusal bir kriz olarak ele alınıyor.
Sokaklarda dikkat çekici ve vicdanlara seslenen gösterilere rastladık Johannesburg'da her yerde. Güney Afrika'da veriler can sıkıcı. İnsan Bilimleri Araştırma Konseyi tarafından yapılan ulusal bir anket, Güney Afrikalı kadınların %33,1'inin (yedi milyondan fazla kadın) fiziksel şiddete maruz kaldığını ortaya koydu. Yaklaşık %10'u, yani yaklaşık iki milyon kadın cinsel saldırıdan kurtuldu. Güney Afrika Tıbbi Araştırma Konseyi'ne göre, her gün yedi kadın öldürülüyor ve bunların çoğu yakın partnerleri tarafından öldürülüyor.
DEVLET BAŞKANI: ULUSAL BİR KRİZ
Güney Afrika Devlet Başkanı Cyril Ramaphosa, Boksburg'da düzenlenen G20 Sosyal Zirvesi öncesi yaptığı konuşmada, Güney Afrika'nın cinsiyete dayalı şiddet ve kadın cinayetlerini ulusal bir kriz olarak değerlendirdi. Ramaphosa, “Cinsiyete dayalı şiddet ve kadın cinayetleri kadınların iradesini engellemeye devam ettiği sürece hiçbir toplum gelişemez. Birçok ülkede erkeklerin kadınlara uyguladığı şiddet, ulusların toplumsal dokusunu aşındırıyor," dedi. Ramaphosa, “krizin kalkınmayı kısıtlayan ve kapsayıcı büyümeyi zayıflatan ağır bir yük getirdiğini“ kaydetti.
Kadınlar, dünyanın neresinde yaşarlarsa yaşasınlar, erkek partnerleri tarafından şiddete maruz kalma riski altındadır. Bu nedenle, partner şiddeti, coğrafi veya ulusal sınırlarla sınırlı kalmayan çevresel kaygılar, bulaşıcı hastalıklar ve diğer sorunlar gibidir. Riskin belirli bir bölgenin ötesine geçtiği gerçeğini kabul etmek, önleme ve müdahale yoluyla sağlığı korumak için uluslararası iş birliğine yol açabilir. Güney Afrika’da G20 zirvesi belki bir öncülük yapabilir.
VICTORIA ŞELALESİ’NDE BİR GÜN
Güney Afrika ziyaretinden önce Victoria Şelaleleri’ni ziyaret etmek konusunda kararsızdık. Victoria Şelalesi (Mosi-oa-Tunya - "Gürleyen Duman"), jeolojik, ekolojik, kültürel, tarihi, ekonomik ve sembolik nedenlerle dünyanın en önemli doğal simgelerinden biridir. Victoria Şelaleleri, UNESCO Dünya Mirası Listesi’nde yer alıyor. Victoria Şelaleleri’ni ziyaret etmeye karar verdiğimizde şelalelerin Zambiya’da mı yoksa Zimbabve’de mi olduğu konusunda kafamız karıştı. Nereye uçmalıydık? Şelale bölgesine ulaştığımızda sorunun cevabının “her ikisi de” olduğunu öğrendik.
Şelaleler, dünyanın en büyük şelalesi olarak tanımlanıyor ve dünyanın yedi doğal harikasından biri olarak biliniyor. Victoria Şelalesi, milli parklar kapsamında korunmaktadır (Zambiya’daki Mosi-oa-Tunya Milli Parkı; Zimbabve’deki Victoria Şelaleleri/Zambezi Milli Parkı sistemi) ve olağanüstü evrensel değeri nedeniyle UNESCO Dünya Mirası Alanı (1989) olarak belirlenmiştir.
YILIN HER GÜNÜ YAĞMUR YAĞAN TEK YER
Vardığımızda yağmurlu bir gündü. Hava aniden karardı, şimşekler çaktı ve şiddetli bir yağmur başladı. Şelaleler iki ülke sınırında yer alıyor, ancak Zimbabve tarafından ziyaret etmek geleneksel. Biz de buradan başladık ziyarete. Nehrin biraz aşağısında, bir ucunda Zambiya, diğer ucunda Zimbabve olan ve şelalenin muhteşem manzarasını sunan bir köprü var. Şelaleyi “yağmur ormanı”ndan izledik ilk önce, o da Zimbabve’de. Koruma alanı ormanlarla kaplı. Victoria Şelaleleri yağmur ormanının, dünyada yılın her günü yağmur yağan tek yer olduğunu öğrendik. Şelale yürüyüş parkuru unutulmaz görsel bir şölen sunuyor. Güneşli havalarda gökkuşağı altında dilek tutulabilir mi? Biz tuttuk; iyilik, sağlık için.
Dünyanın en büyük yedi doğal harikasından biri ve dünyanın en büyük şelalesi. En büyük güzellikleri ise serpinti, sis ve gökkuşaklarıdır. Otelimiz Rainbow Hotel, şelaleye yakın. Victoria Şelaleleri, Zimbabve ile Zambiya arasındaki sınırı belirliyor. Bu, şelaleleri her iki ülkeden birinde veya her ikisinde de görmenizi sağlıyor. Zambiya ve Zimbabve arasında doğal bir sınır görevi gören şelale, aynı zamanda Zambezi’yi kıtanın dördüncü büyük nehri olarak öne çıkarır. Victoria Şelaleleri Turları, zengin bir hayvan, kuş ve bitki çeşitliliğine ev sahipliği yaparak muhteşem bir yaban hayatı deneyimi sunar.
ANA ŞELALELERİN NEFES KESİCİ MANZARALARI
Zimbabve, ana şelale ve David Livingston Heykeli de dahil olmak üzere şelalelerin %75’ini barındırırken, Zambiya’da şelalelerin %25’ini oluşturan Doğu Şelalesi bulunmaktadır. Zimbabve Victoria Şelaleleri, bir kilometreden fazla genişliğe ve yüz metreden fazla derinliğe sahiptir ve yerel olarak Mosi-o-Tunya veya "Gürleyen Duman" olarak bilinen yükselen sis nedeniyle 50 kilometreye kadar uzaktan görülebilen hayranlık uyandıran bir manzara yaratır. Victoria Şelalesi, Zimbabve tarafında Şeytan Havuzu, Ana Şelale, Gökkuşağı Şelalesi ve At Nalı Şelalesi olmak üzere dört şelale ve Zambiya’da Doğu Şelalesi olmak üzere beş ayrı şelaleye sahiptir. Yürüyüş boyunca 11 istasyonda durup nefis manzara ile gözlerimiz bayram etti.
Şelale bölgesi turizmin temel taşı: Zimbabve ve Zambiya, Şelaleleri ve ilgili faaliyetleri (safari, rafting, helikopter uçuşları, bungee) ziyaret edenlerden önemli gelir ve istihdam elde etmektedir. Şelalelerin en güzel yanı, her mevsimde değişen durumu ile ziyarete değer olmasıdır. Normalde seyahat sezonu burada hiç bitmez, ancak ziyaret için en iyi zaman: Aralık - Mart: Yazların ve yağmur mevsiminin en yoğun olduğu dönem, Nisan - Haziran: Su mevsiminin en yoğun dönemi, Temmuz - Ağustos: Daha düşük su seviyeleri beklenebilir, ancak yoğun sezon, Eylül - Kasım: Kurak dönemler ve düşük su debisi. Yoğun sezonda, Zambiya şelalelere gürül gürül akar, son derece yakınlaşıldığı için panorama müthiştir. Zimbabve özellikle ana şelalelerin nefes kesici manzaralarını izlemeye doyum olmaz. Düşük sezonda ise Zambiya tarafı su azalır.
ŞELALE KAŞİFİ: DAVID LIVINGSTONE
Şelale için ömrünü adamış doğa kaşifi: David Livingstone. Kraliçe Victoria döneminde İngiliz vatandaşı ve 1855 yılında Zambezi Nehri’ndeki şelaleleri gören ilk Avrupalı olduğu söyleniyor. İlk keşif yeri. Dünyanın en yüksek veya en geniş şelalesi olmasa da, toplam genişliği 1.708 metre ve yüksekliği 108 metre olan Victoria Şelalesi, yine de en büyük şelale olarak sınıflandırılır ve bu da dünyanın en büyük şelalesi olmasını sağlar. Kraliçe Victoria’nın onuruna şelaleye İngilizce Victoria Şelalesi adını vermeye karar vermiş. Şelale, Sotho dilindeki "Gürleyen Duman" anlamına gelen Mosi-oa-Tunya adıyla da bilinir. Yakınlarda, Victoria Şelalesi adını taşıyan bir yerleşim yeri ve kasabası var. Konakladığımız yer: Victoria Fall Rainbow.
Şelale, binlerce yıldır yerel halklar için kutsaldır; geleneksel isimler ve sözlü tarihler, Tonga, Lozi ve diğer topluluklarda kültürel kimliğin temelini oluşturur. Şelaleler, küresel miras ve seyahat listelerinde yer alan eşsiz bir doğa harikası. Aynı zamanda Güney Afrika’nın doğal zenginliklerinin bir sembolü. Bu nedenle uluslararası koruma ve sürdürülebilir turizm girişimleri yönüyle dikkatleri üzerinde toplayan cennet Victoria Şelaleleri. Bu bir başlangıç, şelale seyahati için. Brezilya’daki Iguazu Şelaleleri’ni, ABD’deki Niagara Şelaleleri’ni, Venezuela’daki Angel Şelaleleri’ni bir gün görebilme hayalini hep taşıyacağım!