Güney Afrika'nın atan kalbi: Cape Town
Tarih ülkelerin kaderini değiştiren liderleri yazar. Türkiye denilince ATATÜRK, Sovyetler Birliği ile Lenin, Amerika ile Washington, Hindistan ile Gandi, Çin ile Mao ve Güney Afrika deyince de Mandela akla gelir. Aklımızdaki bir ülkeydi Güney Afrika. Gitmek istediğimiz yer. Nihayet bu yıl Kasım ayında 12 saat uçak yolculuğundan sonrası Güney Afrika'nın kalbi Cape Town'dayız.
Güney yarım kürede baharın sonu. Hava ılıman, sıcaklık gündüz 20-25 derece. Rüzgarlı bir havası var. Cape Town’da, yaban hayatından, beyaz kumlu plajlara, nefes kesici manzaralardan, şarap bölgelerine kadar her şey var. Lafı daha fazla uzatmadan, Cape Town'dayken gezdiğimiz yerleri, yaptıklarımızı sıralayalım.
EFSANE MASA DAĞI
Şehrin sırtına dayadığı dağ silsilesine, en tepesine MASA demişler. Sıradağlar silsilesi doruklarına 12 havari dorukları denmiş. Masa Dağı'nda tırmanış rotaları da var. Teleferiğe binerek çıktık tepeye. Her yer korunaklı, aşağısı uçurum. Manzara müthiş. Bulutların üstündeyiz sanki. Güneybatı yönünde Atlas, diğer yönde uzaktan seçilemeyen Hint Okyanusu. Kuzey yönünde şehir yayıldıkça yayılmış. İzmir körfezinin daha geniş ve açılımlı hali sanki. Eşim ve ben, Masa Dağı'nın zirvesinde turladık. Doğanın yeni 7 Harikası'ndan biri olarak anılıyor.
Cape Town'da yapılacak pek çok şey var. Her akşam üstü yatma zamanına kadar Waterfront'ta vakit geçirdik. Başta balık ve et lokantaları var. Çeşitli yiyecekleri tattık. Bu arada Ümit Burnu, District Six Müzesi, Bo-Kaap ve Fok koruma alanı ve Yaban Hayatı Koruma Alanı'nı ziyaret ettik. Güney Afrika'nın Cape Town şehri, doğa sporları, yaban hayatı, kültür ve lezzet şöleni sevenler için eşsiz bir destinasyon diyebilirim.
CAPE TOWN DENİLİNCE
Cape Town hakkında sayısız ilginç bilgiler edindim. Tıp alanındaki dünyanın ilk kalp nakli Cape Town'da gerçekleştirildiğini biliyordum. Dünyanın ilk kalp nakli, 3 Aralık 1967'de Cape Town'daki Groote Schuur Hastanesi'nde Dr. Christiaan Barnard tarafından gerçekleştirildi. Hasta 2 hafta yaşadıktan sonra zatürreden öldü. Bu tıp uygulaması bir başarı olarak kabul edildi. Hastaneyi yakından gördüm. Ayrıca Barnard adına özel bir hastane de vardı.
Cape Town aynı zamanda Güney Afrika Cumhuriyeti'nin "Ana Şehir" olarak da bilinir. Çünkü Güney Afrika'daki ilk Avrupalı yerleşim yeri Cape Town. Cape Town, Güney Afrika'nın üç başkentinden biridir. Güney Afrika'nın üç başkenti vardır. Pretoria'da yürütme, Bloemfontein'de yargı ve Cape Town'da yasama organları bulunmaktadır.
MASA DAĞI GÜNEY AFRİKA’NIN SİMGELERİNDEN
Masa Dağı, tam bir Cape Town ikonudur. Güney Afrika'daki Masa Dağı, yalnızca doğal güzellikleriyle bilinen bir turizm merkezi değildir. Aynı zamanda çok sayıda bitki ve çiçeğe de ev sahipliği yapar. Bunların çoğu endemik. Popülerliği nedeniyle Masa Dağı, dergilerde, gazetelerde veya çevrimiçi haberlerde sıklıkla Güney Afrika'nın simgesi olarak anılır.
Masa Dağı'ndaki ilk teleferik 1929'da inşa edilmiştir. Masa Dağı'nın zirvesine çıkan ilk teleferik 4 Ekim 1929'da açılmış ve inşası dört yıl sürmüştür. İlk zamanlarda teleferikler her biri 25 kişiye kadar taşıyabiliyordu. 1997 yılında eskilerinin yerine 'Rotair' teleferikler kurulmuş. Döner sahne gibidir, inerken çıkarken kabin döner ve şehir/dağ manzarasını herkes görebilir.
Cape Town kısmen deniz üzerine inşa edilmiştir. Cape Town şehri büyüdükçe ve Masa Dağı yamaçlarına daha fazla inşa edilemediği için, "Cape Town Kıyı Planı" olarak bilinen plan yürürlüğe girmiş ve 1940'larda Table Körfezi doldurulmuş. Bu doldurulan alanlardan biri de V & A Waterfront bölgesidir. Şehrin ve hatta Afrika'nın en çok ziyaret edilen turistik yerlerinden biridir. Güney Afrika'nın en eski aktif limanının bir parçası olan Victoria & Alfred Waterfront, yılda 20 milyondan fazla ziyaretçi ağırlamaktadır.
UNESCO DÜNYA MİRASI ALANLARI
Cape Town, iki UNESCO Dünya Mirası Alanı'na ev sahipliği yapmaktadır. Hem Robben Adası - Mandela'nın hapis yattığı ada - (1999'dan beri) hem de Cape Floristik Bölgesi (2004'ten beri), Dünya Mirası Alanı olarak listelenmiştir. Cape Floristik Bölgesi koruma alanları, Masa Dağı Milli Parkı'nın da aralarında bulunduğu sekiz alanı kapsamaktadır.
Kirstenbosch Botanik Bahçeleri, bir ülkenin yerli bitki yaşamına adanmış dünyadaki ilk botanik bahçeleridir. Kirstenbosch, 1913 yılında Güney Afrika'nın olağanüstü zengin ve çeşitli bitki örtüsünü tanıtmak, korumak ve sergilemek amacıyla kurulmuş ve bir ülkenin yerli bitki örtüsüne adanmış dünyadaki ilk botanik bahçesidir.
Robben Adası her zaman bir mahkum adası değildi. Robben Adası, 17. ve 20. yüzyıllar arasında çeşitli dönemlerde hapishane, toplum tarafından kabul görmeyen gruplar için hastane - karantina ve askeri üs olarak kullanılmış. Limanda adaya feribot seferleri var. Eski zaman yapıları da var.
Ümit Burnu Kalesi, Güney Afrika'daki en eski sömürge binası. Ümit Burnu Kalesi, Güney Afrika'daki ayakta kalan en eski sömürge binası ve ünlü bir Cape Town simgesidir. Kale, Hollanda Doğu Hindistan Şirketi tarafından Avrupa'dan Doğu'ya ticaret seferleri için bir ikmal istasyonu olarak inşa edilmiş. Kalede küçük bir müze var. Deniz feneri tüm ihtişamı ile ayakta.
GÖK KUŞAĞI ÜLKESİ: GÜNEY AFRİKA CUMHURİYETİ
CAPE TOWN'lılar arasında bir söz dolaşır: Afrika'nın Amerika'sı Güney Afrika, burası da bizim New York'umuz. Şehirde; Portekizliler, Yahudiler, Pakistanlılar, Endonezyalılar, Hintliler, Yunanlılar, Çinliler, İtalyanlar ve Afrika kıtasından birçok başka yabancı topluluğun da yaşadığı yer. Cape Town, Güney Afrika'nın eski başkenti. Şimdi 3 başkentli bir ülke. Afrika kıtasının güney ucundaki bir liman şehri. Yapıları ve yaşam biçimleri ile Hollanda/Fransız-Huguenot/İngiliz Sömürge ve Malay yaşam esintileri taşıyan yerleşim alanları var. Viktorya dönemi evleri korunmuş mesela. Başka bir yerde Malay mahallesi var rengarenk boyalı evleriyle.
Dil çeşitliliği inanılmaz. Yerel diller konuşanlar, kabile dillerini konuşanlar. Resmi dil İngilizce. İngilizce ve yerel dillerin bir birleşimi olan Afrikaans - AFRİKANCA - ve İngilizce konuşan insanlar her yerde. Bu özellikleri ile bile Cape Town, çok kültürlü ve capcanlı kent. Bu nedenlerle Güney Afrika, ülke olarak aynı zamanda "Gökkuşağı Ulusu" olarak da bilinir. Bu unvanı hak ediyor. Güney Afrika, kültürel çeşitlilik söz konusu ise nüfus olarak neredeyse her şeye sahiptir. Çok kültürlülüğü sağlayan çok sayıda karışık bir ırk nüfusu söz konusu. Türkiye'de nasıl 72 millet ya da mozaik lafı kullanılıyorsa burada da "Cape Coloured" olarak adlandırılan gökkuşağı rengi olan bir şehir tanımlaması kullanılıyor.
Konum olarak batısında soğuk ve rüzgarlı Atlantik Okyanusu, doğusunda ise daha sıcak Hint Okyanusu ile çevrili. Şehrin biraz dışına çıktığınızda okyanus soğuk esintilerinden korunmuş vadiler bağlık bahçelik. Çünkü Masa Dağı soğuk esintileri kesip ılıman bir iklim sağlıyor. Zeytin, badem ağaçları ve üzüm bağları ile çevrili. Bağ ve şarap üretim çiftlikleri sıra sıra. Şarap ve meyve endüstrisi gelişmiş. Hayvan çiftlikleri de var. Bizim Ankara keçisine benzer Tiftik keçisi yetiştiriliyor. Etinden, sütünden, yününden - yapağı - bir sanayi oluşmuş. Moher denilen bir dokumalar tiftikten, ihraç ürünü. Biz ne yazık ki Ankara keçimizin kıymetini bilemedik. Sayıları ve üreticisi ne kadar kaldı? Üzülmemek elde değil!
AFRİKA'DA GELENEKSEL BİR KÜLTÜR KÖYÜ: LESEDİ
LESEDİ Kültür Köyü'ndeyiz. Kapı girişinde Lesedililer hoş geldiniz şarkısı ile karşıladılar. Çok hoş bir karşılama idi. Her birimize nasılsın diye hal hatır sordular. Hemen kanımız kaynadı.
Konum olarak Johannesburg'a otobüsle bir saat mesafede Lesedi Kültür Köyü. SOTHO dilinde "ışık" anlamına gelen Lesedi, çok kültürlü bir köy örneği.
Lesedi Kültür Köyü 1993 yılında kurulmuş. Çeşitli kabilelerin temsilcileri, kültürlerin tarihsel olarak temsili bir tasvirini sağlamak ve geleneksel yaşam tarzının çeşitli yönlerini vurgulamak için kültür köylerinin tasarımına katkıda bulunmuşlar. Bu tarihi toplulukların üyeleri Lesedi'de yaşamakta ve insanı büyüleyen kültürlerine hayat vermeye devam etmekte. Lesedi ziyaretinde bunu yaşadık.
Ziyarette bilgilendirici ve eğlenceli bir şekilde Güney Afrika'nın geleneksel halklarının zengin kültürel geçmişini daha iyi anlama olanağı elde ettik. Esas olarak bir Zulu kabilesi gelenek ve kültürünü yaşatan ve sürdüren bir köy. Sadece Zulular değil köyde, Güney Afrika etnik gruplarından Xhosa, Pedi, Ndebele ve Basotho kökenli insanlar da bulunuyor.
KONAKLAMA DENEYİMİ
Bu ailelerin her biri burada kalıcı olarak yaşıyor, ineklere, tavuklara bakıyor ve gelen misafirleri ağırlıyor. Gece konaklama imkanı var. Sazlık örtülü Orta Asya Çadır tipi evlerde gece konaklayacaksanız, kalacağınız çiftliğin ailesi tarafından karşılanırsınız ve evin reisi, konaklamanız süresince sizin kişisel rehberiniz olur. Misafir, aileden biri kabul edilir. Gerçek giyimli insanlarla (fantezi kostümlü aktörlerle değil) tanışmak, evlerine girmek ve onların bireysel kültürleri ve günlük yaşam ritüelleri hakkında hikayelerini dinlemek heyecan verici, unutulmaz bir insanları tanıma tecrübesidir. Biz de öyle yaptık.
Rengarenk geleneksel kıyafetler giymiş, geleneklerini, ritüellerini ve atalarından kalma bilgeliklerini bizimle paylaşmak isteyen dost canlısı yerli halkın temsilcileri ile çarçabuk kaynaştık. Köylere yapılan yürüyüş turu ile nasıl yaşadıklarını, ne yediklerini içtiklerini, ergenlikten erişkinliğe geçiş merasimlerini örgendik.
IsiXhosa konuşulan dildir ve klik sesleri vardır; örneğin İngilizcedeki X, Q, KR ve CG harfleri klik seslerini oluşturur. Deneyimlemeye çalıştık klik sesi çıkarmayı. Burada hayat, hikayeden ibarettir. Hikaye anlatımı kültürde büyük rol oynar ve şarkı, müzik bile bir hikaye anlatımı biçimidir. Daha sonra gösteride izleyeceğimiz Xhosa dansı, özellikle dansçıların dans ederken üst vücutlarını titretip, titreşime sokmalarını gerektiren umtyityimbo adı verilen dans formu, başlı başına harikaydı.
GELENEKSEL KIYAFETLER
Giyim kuşama gelince; Xhosa geleneksel kıyafetleri, benzersiz stil ve desenlerde dokunmuş pamuktan yapılmış. Kadınlar, etek ve boyun kısmında siyah eğik şeritlerle süslenmiş beyaz elbiseler ve çeşitli renklerde iki veya üç farklı malzemeden yapılmış bir başlık giyerler. Başlıkların renkleri, geldikleri farklı bölgeleri temsil eder. Evli kadınlar, siyah eğik şeritlerle süslenmiş elbiselerinin üzerine uzun önlükler giyerler ve ardından tüm kıyafetlerinin üzerine aynı malzemeden yapılmış bir pelerin giyerler. Bu kıyafete isikhakha denir. Kadınlar, el çantası gibi kullanılan inxili adı verilen askılı bir çanta taşırlar.
Xhosa kadınları için takı olmazsa olmazdır. Küpe, kolye ve geleneksel yakalar gibi Xhosa takıları boncuklardan yapılır. Yakaların boyutları değişir; bazıları omuzlara kadar uzanırken, bazıları omuzların üzerinden üst kolun yarısına kadar uzanır. Boncuklar gökkuşağının tüm renklerindedir ve kırmızı, mavi, lacivert, beyaz ve sarı gibi ana renklerle yapıldığında göz alıcı görünürler.
Xhosa erkekleri belden ayaklara kadar uzanan, vücudu saran etekler giyerler. Omuzlarına, soğuk havalarda pelerin görevi de gören uzun bir atkı atarlar. Kabilelerinin geleneklerine bağlı olarak boncuk veya kumaştan yapılmış başlıklar takarlar.
BÜYÜLEYİCİ DANSLAR, RUHA DOKUNAN MÜZİKLER
Kısa gezinti sonrası sihirli dans gösterileri başladı. Geleneksel kültürel pratiklerini tiyatro yoluyla canlandırdılar. Otantik Afrika köylerinin renkli kılık kıyafetleri görsel bir sunumdu. Geleneksel şarkılar ve danslarla hayatımıza unutulmaz bir anı bıraktılar. Büyüleyici dans performansları, ruha dokunan müzikler ve sanatsal hikaye anlatımlarıyla kadim - köklü geleneklerin hayata geçtiği bir dünyayı yaşamak unutulmaz.
En dikkat çekici gösterilerden biri Sopa dövüşü idi. Xhosaların küçük yaşlardan itibaren veldlerde (meralarda) sığır güderken öğrendikleri bir sanat imiş. Eğitimleri burada başlar çünkü bu beceriyi kendilerini ve ailelerini savunmak için kullanırlarmış. Xhosa erkeklerinin taşıdığı sopaların çoğu onlara sünnet törenlerinde verilirmiş.
Geleneksel şarkılar ve dans aktiviteleri sonrası Nyama Choma restoranda krallara layık geleneksel yemeklerden oluşan açık büfe yemeği sunuldu. Doğu ve Güney Afrika lezzetleri yani tam bir Pan Afrikan açık büfesi. Egzotik menüde yaban hayvanı etleri - İmpala -, devekuşu veya timsah benzeri etlerle hazırlanmış bir menü.
NYAMA CHOMA RESTORANI
Restoranın iç yapısı Afrika kültürünün ayrılmaz bir parçası gibi otantik. Restoran üç bölüme ayrılmış: Doğu Afrika: Doğu'nun güzel insanları Maasai'lerin duvar resimleri süslemiş. Güney Afrika: Güney Afrika'nın dokuz kabilesinin duvar resimleri ile süslü. Kuzey Afrika, Nil Odası: Alçak masalarda yer minderlerinde bağdaş kurarak oturulabilen mekan. Bu mekanların her biri, çeşitli Afrika geleneklerinin renklerini, manzaralarını, kokularını taşıyor. Dekor ve duvar resimleri, Kuzey Afrika'nın tarihini, köle ticaretini, David Livingstone'un keşiflerini ve Arap geleneklerinin, kültürlerinin ve yemeklerinin etkisini yansıtıyor.
Restoranın geleneksel ve güler yüzlü hizmetiyle birlikte bir gitar ve vurmalı bir çalgı ile yemek müziği çalınıyor. Tam ortada tahta oturan bir klan ağası etrafı kolaçan ediyor.
Son olarak demem o ki; Kültürel kimlik kaybının üç temel nedeni göç, sanayileşme ve küreselleşme. İnsanlar yeni bir ülkeye göç ettiklerinde, genellikle o ülkenin kültürüne uyum sağlamak zorunda kalıyorlar. Ev sahibi kültüre uyum sağlamaya çalışıyorlar ve ardından kendi kültürlerini kaybetmeye başlıyorlar. LESEDİ geleneksel kültür köyü bu yönden medeniyete bir hizmettir.
Devam edecek...